AHMET SAYMADİ yazdı: “Bugün atılan her adımda, ‘‘Erdoğan’ı nasıl en az hasarla göndeririz’’in hesabı yapılmaktadır. Bu minvalde 24 Haziran seçimlerinde AKP’nin Meclis çoğunluğunu kaybetmesi kesindir.”
Türkiye, Devlet Bahçeli’nin 17 Nisan 2018 tarihinde yaptığı çağrının ardından, 24 Haziran Pazar günü erken seçime gidiyor. Türkiye’nin farklı toplumsal ve ekonomik dinamiklerle gittiği bu seçim, AKP için, önceki seçimlerden farklı özellikler içeriyor. Bunun iki sebebi var: Birincisi AKP’nin ekonomide, bilimde, teknolojide, kültürde ve eğitimde Türkiye’yi uçuruma sürüklemesi. İkincisi ise AKP’nin yaslandığı muhafazakar tabanın yaşadığı büyük değişim. Bu iki bileşenin bir araya gelmesi, AKP’nin, geleceğini zora sokuyor.
AKP 7 Haziran 2015 seçimlerinde iktidarı kaybetti. Erdoğan, AKP’nin kaybettiği seçimleri, önüne konulan iki şartı kabul ederek geri aldı. Birincisi çözüm sürecinin sona erdirilmesi, ikincisi ise Fethullah Gülen Cemaati’nin tasfiyesiydi. Bunun en açık göstergesi, Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’a karşı tavırlarındaki değişimi, çözüm sürecinin sona ermesine ve 15 Temmuz’a bağlamasıdır.
Çözüm süreci 22 Temmuz’daki Ceylanpınar olayı bahane edilerek sona erdirildi. 1 Kasım 2015 seçimlerine giderken Kürt Özgürlük Hareketi’nin özerklik girişiminde bulunduğu ilçeler yerle bir edildi. Ardından Gülen Cemaati’nin tasfiyesine dönük hazırlıklar başladı. Tasfiye sürecine dair Fuat Uğur’un ‘‘Tavuk tarda sayılır’’ yazısı önemli bir işarettir. Seçimlerden 8,5 ay sonra ise 15 Temmuz Kontrollü Darbe girişimiyle, Gülen Cemaati’nin tüm kadroları tasfiye edildi. Gülencilere ait mallar ise müsadere edildi.
7 Haziran seçim sonuçlarını, devlet içerisindeki güçlerin, Erdoğan’a, ‘‘bizim çizgimize gelmezsen iktidar olamazsın’’ mesajı olarak okuyabiliriz. 7 Haziran’da AKP’nin oyu yüzde 40’tı, AKP’nin 1 Kasım’da aldığı yüzde 49,5’lik seçim sonucu, Erdoğan’ın istenilen çizgiye gelmesinin karşılığıdır. Devlet zor kullanarak, 4 milyon 611 bin oyun yönünü değiştirerek iktidarı Erdoğan’a verdi. Karşılığında ise Erdoğan şahsında AKP’yi teslim aldı…
Ancak, Erdoğan’ın önüne sürülen ikinci şart olan Gülen Cemaati’nin tasfiyesinin bir başka boyutu daha var. Gülen Cemaati, İslamcı gelenek içerisinde, devlete yerleşen en örgütlü kesimdi. Cemaat’in tasfiyesiyle İslamcıların devlet mekanizması içerisindeki, özellikle ordu içerisindeki etkisi sona erdi. AKP; Menzil ve İsmailağa gibi tarikatlardan devşirdiği kimi isimlerle bürokrasiyi kontrol altında tutmaya çalışsa da, buralardan devşirilen kadrolar işlevsel olarak Gülencilerin fersah fersah gerisindedir. Ayrıca bürokrasinin işleyişine ve iç dinamiklerine de vakıf değiller. Gülen Cemaati İslamcı gelenekten olmayan bir siyasi iktidar döneminde tasfiye edilseydi, çok ciddi bir sorun çıkabilirdi. Ancak devlet, bu tasfiyeyi İslamcı gelenekten gelen Erdoğan eliyle yaptığı için, esas tepki vermesi gereken İslamcı taban, tepki vermek yerine Gülencilerin tasfiyesinde rol oynadı.
Erdoğan’ın, toplumun önemli bir kesimini kontrol edebilen bir lider olması, devlet açısından Erdoğan’ı işlevsel kıldı. Şöyle de söyleyebiliriz, ‘devlet, aradığı lideri bulmuştu. Hem söz dinliyor hem de işe yarıyor.’ Ama artık Erdoğan’ın işlevselliğiyle çıkardığı sorunlar karşılaştırıldığında, işlevselliğinin giderek azaldığı, çıkardığı sorunlarınsa her geçen gün arttığı görülmüş olacak ki tasfiye hareketi hızlanmış görünüyor. En azından şimdilik kendisine değilse de partisine ve etrafına yönelik tasfiye süreci başlamış gibi duruyor. Burada, devletin Siyasal İslamcı cemaatler, AKP ve Erdoğan arasında bir ayrım yaptığını hepsini sırayla tasfiye etmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Birinci sırada cemaatler, ikinci sırada AKP, üçüncü sırada ise Erdoğan var. Bunun tersi olması akla daha yatkın gelse de maliyeti fazla görünüyor. AKP’ye yapılacak hamlenin çıkaracağı sorunla, Erdoğan’a yapılacak hamlenin çıkaracağı sorun aynı değil… Hasılı, Erdoğan’ın ve taraftarlarının çıkaracağı sorunlar hesaplandığında Erdoğan’ın son sırada olması daha makul görünüyor.
Tasfiyenin ayak sesleri
Birçok yerde haberi yapıldı; son 17 yılda önemli siyasi olaylar Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla gerçekleşti. 7 Haziran seçim sonuçlarını ilk O ‘‘Kabul etmiyorum’’ dedi. 11 Ekim 2016'da yaptığı açıklamayla, Erdoğan'a "başkanlık önerisini Meclis'e sunması" çağrısını O yaptı. Bahçeli’nin son açıklaması ise erken seçim oldu. Aslında Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını, devlet içerisinde yer alan güçlerin aldığı kararların deklarasyonu olarak da okuyabiliriz. Dolayısıyla çeşitli siyasi olaylar ışığında Bahçeli’nin aldırdığı kararların sonuçları da hesaplanabilir durumda.
7 Haziran seçimlerinde yüzde 40 oy alan AKP, 1 Kasım seçimlerinde devlet zoruyla, IŞİD bombalarıyla yüzde 49,5 almıştır. Devletin kullandığı zor aracıyla yüzde 49,5 alabilen bir siyasi partinin, 1 Kasım 2015’ten 18 ay sonra, yüzde 50 oyla iktidara gelmek zorunda kalacağı bir sistemi uygulamaya geçirmeye kalkması ne kadar normal olabilir? Eklemek gerek, 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar geçen zamanda MHP’den AKP’ye kayan oy yüzde 4,5’tir. Referandumda MHP desteği olmasa ‘Evet’ seçeneğinin kabulü imkansızdır. AKP, 24 Haziran seçimlerine de Bahçeli’nin desteğiyle gitmektedir. Erdoğan, 7 Haziran’dan bu yana, bizim gördüğümüz kısmıyla ‘Bahçeli’nin desteği’ olmadan topal ördekten farksızdır. Erdoğan’ın teslim alınmasını, MHP’yle ittifak yapmak zorunda bırakılması olarak da okuyabiliriz.
Erdoğan’ın 7 Haziran’dan sonra teslim alınması, ya da daha görünür manada MHP ittifakına mecbur bırakılması AKP’ye ağır bir fatura çıkarmıştır. AKP, seçimlere bir blok olarak ittifakla girmeyi, MHP’nin baraj altında kalmaması için yasalaştırmıştır. Ama bu durumun esas yaradığı parti, AKP ve MHP tabanından oy alabilecek olan İyi Parti ve Saadet Partisi olmuştur. İki partinin de baraj sorunu ortadan kalkmış, iki partinin de seçmeninde ‘‘Oyum boşa gider’’ algısı sona ermiştir.
Bahçeli seçimlerde AKP ve Erdoğan ayrımı yapıyor
Devlet Bahçeli, Cumhur İttifakı oluştuğu günden bu yana, ittifak içerisinde olmaları dışında AKP hakkında tek iyi söz söylemediği gibi, defaten olumsuz konuştu. 21 Nisan’da şöyle dedi, "Cumhur ittifakı içinde kendi siyasi kimliğimizi koruyacağız" yine aynı açıklamasında İyi Parti’nin seçimlere katılıp katılmaması hakkında, ‘‘İYİ Parti başka partiden oy almaz, alırsa bizden alır biz de rıza gösteriyoruz, kararı YSK versin’’ dedi. Oysaki AKP İyi Parti’nin seçimlere katılamaması için elinden geleni yapmaktaydı, engel olamadı… Bahçeli 7 Haziran’da Kayseri’de yaptığı konuşmada, ayrım yapmaksızın bütün AKP milletvekillerine yüklenerek şöyle dedi, “Özellikle AK Parti milletvekili adayları; kendinize dikkat edin, fitneye düşmeyin. MHP üzerinde oyun oynamaya kalkmayın. Cumhurbaşkanı adayımız Recep Tayyip Erdoğan'dır. MHP'yi dışlamaya gücünüz yetmeyecektir. Bunu böyle bilin.” Videoyu izleyenler Bahçeli’nin sertliğini daha net görebilir.
Bütün bu bilgiler ışığında görünen şudur: Devlet, siyasal İslamcıları her alanda tasfiye etmenin kararını almış, bunu adım adım planlamıştır. Birinci adım, Erdoğan’ın kontrol altına alınması, ikinci adım Gülen Cemaatinin tasfiyesi, üçüncü adım AKP’den Meclis çoğunluğunun alınması, dördüncü adım AKP’nin yerel yönetimlerden tasfiyesi (Bahçeli’nin 17 Nisan’daki yerel seçim vurgusu buna işaret ediyor.), altıncı yani son adım ise Erdoğan’ın tasfiyesidir.
Erdoğan bir yandan mecburiyetlerini bilmekte diğer yandan da tasfiye edilmesine engel olmak için tedbirler almaktadır. ‘‘AKP seçimi kaybetse de gitmez’’ cümlesinin arkasında Erdoğan’ın iktidarını korumak için aldığı tedbirlerden bahsedilmektedir. Bugün atılan her adımda, ‘‘Erdoğan’ı nasıl en az hasarla göndeririz’’in hesabı yapılmaktadır. Bu minvalde 24 Haziran seçimlerinde AKP’nin Meclis çoğunluğunu kaybetmesi kesindir. Ama Erdoğan’ın birinci turda veya ikinci turda başkan seçilebileceğini söyleyebiliriz.
Başkanlık seçimlerinin de ikinci tura kalabilir. Ancak HDP’nin Muharrem İnce’ye ikinci turda vereceği destek, getirdiği oydan, daha fazla oy kaybettirebilir. Burada devlet, Kürtlerin elinin güçleneceği bir seçenek yerine, 1 Kasım’a gidilirken yaptığı gibi Erdoğan’ı işaret edebilir. Bu da İyi Parti ve Saadet Partisi tabanından Erdoğan’a oy kaymasına sebep olabilir.
Bu hesaplamalar dışında; ekonomik kriz, değişim rüzgarı, uluslararası dengeler, toplumdaki dip dalgası, birinci turda Muharrem İnce’yi yüzde 30’un üzerine, Erdoğan’ı da yüzde 45’in altına çekerse, ‘‘Meclis çoğunluğunu kaybettiler, sistemin kilitlenmemesi için oylar İnce’ye’’ sloganı doğru propaganda edilirse, İnce, ‘‘Apoletlerini sökeceğim’’ cümlesinden geri adım atarsa, AKP’liler için değilse de Erdoğan için, ‘‘Devr-i sabık yapmayacağım’’ meselesinin altını iyi çizerse Erdoğan kaybedebilir. AKP’lilerin panik içerisinde olduğu, ‘‘Anketlerdeki yüksek sonuçların, sahada karşılığını göremiyoruz’’ dediğini de eklemek gerek.