Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 7 Haziran genel seçimlerinden tek başına iktidar çıkması durumunda sendikalardan partilere, sivil toplum örgütlerinden medyaya kadar bütün muhalif kesimlere çok büyük operasyonlar yapılabileceğini söyledi.
Demirtaş, HDP Genel Merkezi’nde Zaman gazetesinden Mustafa Ünal, Habib Güler, Tuğba Mezararkalı’ya açıklamalarda bulundu. Demirtaş’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
“AKP, seçimden güçlü çıkarsa bütün sahalarda temizlik operasyonu başlatacak. Sendikalardan partilere, sivil toplum örgütlerinden medyaya kadar tüm muhalif kesimleri çok büyük operasyonlar bekliyor.
“Bunu öyle duyum olarak, bir dedikodu olarak söylemiyorum. Şu anda tüm güçlerini buna göre koordine etmişler. Zaten şu anda bankaya el koyuyor, medyaya da el koyabilir. Anayasa Mahkemesi, RTÜK, YSK, Danıştay, Sayıştay, Parlamento… Hiç kimse onu denetleyemiyor. Bir de başkan olduğunu düşünün; yapamayacağı hiçbir şey yok.
“O nedenle bazı AKP’li üst düzey yöneticiler bile dua ediyorlar, HDP’nin barajı geçmesi için. Belki de oy verecekler. Samimi söylüyorum, uçakta yan yana oturuyorum, ‘İnşallah bir kaza bela olmaz, barajı geçersiniz’ diyorlar. Çünkü öbür türlü olacak şeyi tahmin bile edemiyorlar, ürküyorlar. Bizden daha iyi tanıyorlar çünkü kendi reislerini, patronlarını…”
“Çözüm süreci, Tayyip Erdoğan’ın iki dudağı arasında. Yalçın Akdoğan, bu konuda zurnanın son deliği. Süreç şu anda donmuş durumda. ‘Çözüm süreci tümüyle bir aldatmaydı’ demek yanlış olur. Çözüm sürecinde çok iyi şeyler yapıldı. Toplum bunu destekledi. Ama hükümet arkasında duramadı.
“Tayyip Erdoğan masayı yok saydı, çözüm sürecini yok saydı, Kürt sorununu yok saydı, ‘taraf yoktur’ dedi, ‘Dolmabahçe yoktur’ dedi. Barış AKP’nin, HDP’nin ihtiyacı olan bir şey değil, toplumsal bir ihtiyaç. Anketler geldi baktılar Dolmabahçe onlara oy getirmiyor, anında çark ettiler. Cumhurbaşkanı orda hata yaptı. Burada ortaya çıktı ki cumhurbaşkanının derdi barış değil oydu. Seçimde oy getiriyorsa, barış kıymetlidir.
“AKP, bizi seçimlere bağımsız girmeye zorladı. Kamuoyu baskısı yarattılar. Amaçları da bedava iktidarı garantilemekti. Bağımsız olarak girseydik, güçlü bir şekilde tek başına iktidar kuracaklardı. CHP ve MHP, AKP’yi durduramaz.
AKP’nin toplumda inandırdığı belli bir çevre var, ‘tam Türkiye’yi huzura çıkarırken, dış güçler bir araya geliyorlar, karanlık odaklar bir yerlerde bir araya geliyorlar ve Türkiye’yi felakete sürüklüyorlar’ diye. Toplumda bu söyleme inanan geniş bir kesim var.
“Sürecin kolay kolay sıfırlanacağını düşünmüyorum. AKP iktidarda olsa da olmasa da çözüm süreci bir şekilde ilerleyecek. İktidarda kim olursa olsun, toplumun büyük barış beklentisini görmezden gelemez. MHP’nin de bunu görmezden gelebileceğini düşünmüyorum. Çünkü MHP tabanı da bunu istiyor. AKP artık bunu görmeli yani. ‘Ben olmazsam barış olmaz’ havalarından çıkmalı. Barışı rehin alan AKP, barışa en büyük zararı verdi. Tüm partilerle biz bir araya gelip barışı kurabiliriz. Türkiye buna hazırdır.
“Türkiye’nin geleceğinden çok umutluyum. İnsanların içinde biraz umut varsa, ‘ya bu çılgınlık durabilir kardeşim’ diyorsa, HDP’nin varlığından dolayıdır. 8 Haziran sabahı Türkiye nefes alacak, buna inanıyorum.
“7 Haziran akşamı başkanlığın Türkiye’nin gündeminden kesinlikle düşeceğine inanıyorum. Barajı geçmişsek kimse artık başkanlığı ağzına bile alamayacak. 8 Haziran’da kimse ondan (Erdoğan) bile başkanlık lafını duymayacak. O da gündemini kapatacak. Normalleşme başlayacak. HDP’nin güçlü bir şekilde Meclis’e girmesi Kürt sorununun silahsız şekilde çözümünü güçlendirir.
“Seçim sonrası koalisyon tablosu çıkarsa, siyasi kriz olmaz. Biz AKP ile içeriden veya dışarıdan koalisyon kurmayacağız, bu konuda netiz. Onun dışında koalisyon seçenekleri mümkündür. Koalisyon CHP, AKP, MHP içinden çıkar. Bu bir kriz değildir. Türkiye’nin önü açılabilir bu şekilde. Asıl kriz, tek başına güçlenmiş ve çılgınlaşmış bir AKP’nin olmasıdır. Koalisyondan korkmamak lazım. Bence artık Türkiye buna yavaş yavaş alışmalı.
“İnsan hakları mücadelesinden geliyorum. Çok uzun yıllar İslami kesimle birlikte insan hakları alanında, başörtüsünde eğitim ihlali ile ilgili konularda ortak çalışma yürüttük. Dindar bir ailede büyüdüm. Kız kardeşim başörtülüdür. Okulu ilk bitirdiğinde öğretmenlik yaptığı yıllarda çok zorluk çekti. Atamasını yapmadılar, çalıştığı okulda başını açmak istediler.
“Ben hiçbir zaman da çıkıp ‘benim başörtülü bacımı öğretmen yaptırmadılar’ diye bunun mağduriyetini yapmadım. Zaten binlerce kadın mağdurdu. Hepsi için mücadele ettim. Başını da açmadı ve hiç de geri adım atmadı. Amerika’ya da göndermeye niyetimiz yoktu!
“Ali Şeriati’yi okuyorum. Bediüzza-man’ın külliyatını okudum diyemem ama ilgiliyim, bir sürü şeyini okudum. Çok net bir duruşu vardır. Etkileyici bir yaşam tarzı var. Yazdıklarından çok yaşamı, mücadeleci kişiliği mirastır. Hazreti Peygamber’in de öyledir. O yüzden ben Diyanet’i ve bugünkü siyasetçileri de en çok oradan eleştiriyorum.
“‘Biz Müslüman’ız’ diyorsunuz, bunu yaşamınıza göstermek zorundasınız. Beni eleştiriyorlar; yaşamımı, ‘şurada şunu yaptı, kardeşi şunu yaptı’ diye. Ben siyasal İslamcı değilim ki, İslam’ı temsil ediyorum iddiasıyla ortaya çıkmadım. Siz çıkmışsınız, hadi temsil ettiğinizi gösterin. Lüks, israf gırla gidiyor değil mi? ‘Hazreti Peygamber’in izinden gidenleriz’ diyorsunuz. Allah aşkına O da bir devletin başkanıydı ve peygamber olduğu gün nasıl yaşadıysa vefatına kadar da öyle yaşadı. Ne o dönemin lüksüne israfına meyletti ne de evi öyleydi ne de günlük yaşamı öyleydi. Vefatından sonra da ardında miras bırakmadı.
“Bir devlet kurumu olarak bana Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Milli Eğitim Daire Başkanlığı’ndan farkını söylesinler. Niye kutsal olsun? Bir defa İslam’da ruhban sınıfı yok. Bunlar ruhban sınıfı yaratıyorlar. Özel uçağı, zırhlı Mercedes’i Sağlık Bakanlığı’nın dört kat bütçesi, dokunulmaz tartışılmaz eleştirilmez. Ruhban sınıfı İslam’ın ruhuna özüne aykırı…
“Şu anda İslam’a zıt bir İslam anlayışı Türkiye’de hâkim kılınmaya çalışılıyor. Biz ‘İslam özgür kalsın, din âlimi hür kalsın, devletin egemenliğinden emrinden kurtulsun’ diyoruz. Diyanet İşleri Başkanı Allah’ın emrinden başka hiçbir emri tanımaz, tanımamalıdır. Ama şu anda en az riayet ettiği şey Allah’ın emri. Cumhurbaşkanı’nın emri onun için önceliklidir. Din adamı devletin emrinde ise din devletin emrindedir.
“AKP’liler gelenek olarak kendilerini İhvan’a benzetiyorlar ama bence değil, alakası yok. Bu tekfircilik daha çok ruhlarına işlemiş gibi. Yaşam tarzı olarak kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları da düşman olarak görüyorlar. ‘Bir Müslüman AKP’ye oy vermiyorsa onun Müslümanlığı sorgulanmalıdır’, böyle düşünüyorlar.
“Böylesine kutsal bir Cumhurbaşkanı, halife varken sen nasıl gider bölücü, Kemalist, milliyetçi bir partiye oy verirsin! Bunların hepsi İslam anlayışına zarar verdi. İslami mücadele bugünlere büyük bedeller ödeyerek geldi. Mirası tarumar ettiler. Bunların verdiği zarar hiçbir zaman Kemalistlerin verdiği zararla kıyaslanamaz. Kendine Müslüman’ım diyen insanı mahcup edecek kadar, maalesef ki yozlaştırdılar.
“Böylesine kutsal bir Cumhurbaşkanı, halife varken sen nasıl gider bölücü, Kemalist, milliyetçi bir partiye oy verirsin! Bunların hepsi İslam anlayışına zarar verdi. İslami mücadele bugünlere büyük bedeller ödeyerek geldi. Mirası tarumar ettiler. Bunların verdiği zarar hiçbir zaman Kemalistlerin verdiği zararla kıyaslanamaz. Kendine Müslüman’ım diyen insanı mahcup edecek kadar, maalesef ki yozlaştırdılar.
“İslam’da yalan ve iftira çok büyük bir günahtır. Kaç defa dedim, ‘Elhamdülillah ben bir Müslüman’ım’. Başka bir şeyden eleştir beni. Bana dinsiz, İslam düşmanı deme, başka bir şey söyle. Niye bana bunu söylüyorsun? Günahkâr olabilirim, o seni ilgilendirmez. Sana ne, benimle Allah arasında. Günahımın hesabını sana mı vereceğim? Ama bana din düşmanı deme, bak sen dinden çıkıyorsun!
“Dinimize göre öyle yapman senin dini inancını, imanını zorlar. Diyanet İşleri Başkanı’na soruyorum: ‘Ey hocam ne diyorsun, dinimiz ne diyor bu konuda? Bu adamlar bana dinsiz diyor, bir şey de’ diyorum, çıt çıkmıyor. Onların emrinde, özgür olsa çıkar, derdi.
“Erdoğan, müftü adayımıza ‘sözde müftü’ diyor. Bu insan 4 ay önce devletin müftüsüydü. O zaman sözde değildi de HDP’ye geçince mi sözde oldu? Bu ne ikiyüzlülüktür, her şeyden önce ayıptır. Müslüman bir insan HDP’ye oy verince Müslümanlığı sözde mi olur? Müslüman olmanın şartlarından biri mi oldu AKP’ye oy vermek? İslam’ın şartlarından biri haline getirdiler AKP’li olmayı.
“Biz tüm dinlerle ve mezheplerle barışığız. Medine Sözleşmesi’ne baksınlar, bir de HDP’nin seçim beyannamesine baksınlar. Aşağı yukarı güncellenmiş halidir. Hazreti Peygamber Mekke’yi, Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü ele geçirdiğinde isteseydi orayı kılıçtan geçirir tekleştirebilirdi, yapmadı. Niye yapmadı? Gücü olmadığı için mi, hayır. Yanlış olduğunu bildiği için. Toplumsal barış başka türlü inşa edilemez. Müslüman’ın huzuru da başka inanca saygı duymaktan geçer. İslamiyet’in büyümesi de bundan geçer.
“Konuşmalarımda mizahı sadece insanları güldürmek için yapmıyorum, siyasi mesaj da veriyorum. Bunu anlaşılmak için yapıyorum. Türkiye toplumu çok gerilmiş ve bizimle ilgili çok önyargı var. Hükümet hâlâ o önyargılar sürsün diye bize saldırıyor.
“‘Zerdüşt, din düşmanı, terörist, eli kanlı bunlar’ diyorlar. Biz o önyargıyı kırmaya çalıştıkça tedirgin oluyorlar, çünkü anlattıkça kitlelere ulaşıyoruz. Hükümet bunu fark ettiği için sürekli benim üzerimden anti propaganda ve kirli bir dil kullanmaya çalışıyor. Yalan ve iftira üzerine kuruyor.”
“Her zaman mağdurun ve mazlumun yanındayım. Ben ezilmişlerin sesiyim, içlerinden çıkmış birinin muktedire kafa tutması ve bunu başarması insanların hoşuna gidiyor bence.
“Devamlı başucumda bir kitap oluyor. Okumak zorundayım. Yazanların daha çok yaşamına bakıyorum, gerçekten o şeyi yaşamış mı? Mesela Sezai Karakoç yazmış ama yaşıyor, güce biat etmemiş, paraya tamah etmemiş, önemlidir o. En sevdiğim şair Ahmet Arif’tir.
“Suikast tehditleri bazen bize ulaşıyor, ciddi iddialar ama korkmuyoruz. Allah’tan başka, Allah’ın huzurunda hesap vermekten başka hiçbir kimseden korkum yok. Olacaksa da olur, ne yapalım.
“Bir televizyon programında saz çalıp türkü söylemem spontane gelişti, yansıması iyi oldu. Türkiye’nin her tarafından müzik dinlerim, söylerim. Binlerce türkü bilirdim ama tekrarlamayınca unutuluyor.”