Şenol Morgül yazdı: Aklımızı çaldılar ve oynatmaya az kaldı!
“Sanki doğru zamanda ve doğru yere yapılacak küçük bir dokunuş, bir yerlerden sızıp gelecek birikmiş tüm özgürleşme taleplerinin de kıvılcımı olabilecek gibi. Bu kıvılcımın nereden ve ne zaman çıkacağı belli olmaz. Belki bir slogan yeter.”
İnsanı kendi haline bıraksalar sora sora neyin ne olduğunu öğrenmeye başlar ama bırakmıyorlar ki zavallı yaratığı kendi aklını kullansın. Kafamıza vura vura akıl fukarası yaptılar bizi. Kafalarımızı mengeneye sıkıştırıp sabah akşam “zıııt-zıııt” diye yontuyorlar.
Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Başkalarının aklıyla yaşıyoruz. Tepeden tırnağa “organize” edilmiş aldatmalar ve yalanlar dünyasındayız. Bize; ne bilmemiz isteniyorsa o söyleniyor, ne görmemiz isteniyorsa o gösteriliyor, ne düşünmemiz isteniyorsa o öğretiliyor. Aklımıza tahakküm tahayyül edilemeyecek boyutlara ulaştı. Argoda bir tehdit lafı vardır; “Aklını başından alırım ulan senin” diye, gerçekten de olabiliyormuş!
Çok uzun zamandır, muktedirlerin her dediğinde hikmet arayan, öğretilmiş bir itaat ve akıl yürütme sahibi olan makbul ve makul bir çoğunluk var
Biri çıkıp dese ki, “Bizim geleneklerimizde ve ahlakımızda çok büyük yeri olan ve unutulan bir adet gereği; bundan böyle her yılın kasım ayının ilk perşembesi sabah saatlerinde kirpiler yakalanıp, maviye boyanıp kavanozlara konacak ve saklanacak.” Milyonlarca insan bunu yapar mı, yapar! Kısaca; akıl bitti, kapatıyoruz, tatil!
Yaşayarak öğrendik ki, muktedirin kendine güveni aklın sınırlarını zorladığında çok büyük tehlike oluşturuyor. Güvenecek hiç kimsesi kalmadığında ise çok daha büyük bir tehlike oluşturuyor. Herkes karşısındakinin kötü olduğundan ya da kötülük yapacağından o kadar emin ki, artık kimse kimseye güvenmiyor ve birbirine kuşkuyla bakıyor. Zaman kötü, zaman kirlendi. Zalimin at oynattığı bir zamandayız
“Halden Bilmez Bir Cahile Kul Eyledi Zaman Bizi” Pir Sultan Abdal
Bir ülke sola bu kadar kapatılıp soldan bu kadar ‘arındırılınca’ böyle oluyor: Soldan kaça kaça aklını kaybediyor toplum! Bu ülke çok sağa kaydı, geleceğini arıyorsa acilen kendini Sol’a kaydırmalı! Bu memleketin üst akıllara değil, bu felaketten kendisini kurtaracak ortak bir akla ve bu aklın da Sol’a ihtiyacı var!
Halk dediğin iktisadi, sosyal, siyasal analizler yapıp buna uygun rasyonel kararlar veren bir varlık değildir. Ya canı çok yanmalı ya da aklını kaçırmalı ki tepki versin. Belki zamanı geldi, belki halkımız aklını kaçırıyor, belki de buna sevinmek lazım. Çünkü bu hayra da alamet olabilir! Aklın ve tahammülün sınırlarını zorlayan o kadar çok şey var ki, gerçekten toplumda “oynatma” emareleri açık olmaya başladı!
Sanki doğru zamanda ve doğru yere yapılacak küçük bir dokunuş, bir yerlerden sızıp gelecek birikmiş tüm özgürleşme taleplerinin de kıvılcımı olabilecek gibi. Bu kıvılcımın nereden ve ne zaman çıkacağı belli olmaz. Belki bir slogan yeter. Kim bilir belki de bir şarkıyla ya da bir şiirle sızar gelir bir yerlerden ve ateş bacayı sarar!
Hiç kimsenin bu yangından sağ salim ve hasarsız çıkma şansı yoktur artık. Tepeden tırnağa herkesin payına bir bedel düşer. Karadenizlilerin horon ederken, horon başının verdiği komut gibi; “Beraber beraber hep beraber”
Yine halkımızın bilgece söylediği güzel laflardan birisinden el alarak bitirelim muhabbeti; “Sokma akıl üç adım gider.” Toplumlar tarihinde on yıllar, yirmi yıllar bir adım gibidir. “Soktukları akıl” baştan çıkmaya teşne gibi. Yani oynatmaya az kaldı!
‘Akıl veren’ değil ‘akıl çelen’ olabilmek!