Pakrat ESTUKYAN yazdı: Agos geçen 25 yıl boyunca sessizliğe mahkum edilmiş bir toplumun vakur itirazı olarak, olabilecek en ağır bedeli 19 Ocak 2007 tarihinde Hrant Dink’in gazetenin kapısında katledilmesiyle ödedi.
Kuruluşunun 25. yılında Türkiye Ermeni toplumunun Türkçe yayınlanan haftalık gazetesi ‘Agos’un işlevi ve etkileri zaman zaman tez konusu olarak işlenir. Bu konuda çalışan genç insanlar gazeteye gelerek eski sayıları inceler, özellikle manşet haberlerinden yola çıkarak değişik konularda gazetenin takındığı tutumu anlamlandırmaya çalışırlar. Şüphesiz her biri iyi niyetli ve kendince tutarlılığı olan sonuçlara vararak tezlerini savunurlar.
Ancak bir basın organı olarak Agos’un işlevini tanımlayabilmek için, salt eski sayıları incelemek yeterli olmayacaktır. Böyle bir araştırma paralel okumalar da gerektirecektir. Herhangi bir konuda Agos’un tutumu, aynı konuyla ilgili olarak hem ulusal basının hem de diğer azınlık gazetelerinin aynı meseleyi nasıl ele aldıklarının mukayesesi ile anlam kazanacaktır.
Türkiye Ermeni toplumu, öncelikle gazete kavramının Türkiye’ye gelmesinde önemli bir rol oynamıştır. Basın tarihi her ne kadar İbrahim Müteferrika adını başlangıç noktası olarak kabul etse de, Türkiye’de gazeteciliğin mazisi çok daha eskilere dayanır.
Cumhuriyet döneminin en önemli yanılgılarından biri de ülkedeki ‘ilk’ leri anımsamak için illa bir Türk adı araması, onun öncülleri olan fakat etnik olarak Türk saymadıklarını ısrarla görmezden gelmesidir.
Oysa gazete basımı söz konusu olduğunda, Türkiye’nin birçok şehrinde ilk örnekler Ermenice gazeteler olmuştur. Buradaki öncelik daha çok bir gereksinimin sonucudur, yoksa Ermenilerin diğer halklara göre gazete okumaya daha meraklı olduklarından değil. Gazeteler özellikle yaban ellere gurbete çalışmaya giden Ermeniler için başlıca haber kaynaklarıydı. Bu gelenek günümüze değin sürmekte. Agos’un ve İstanbul’da yayınlanan diğer Ermenice gazetelerin yurtdışı aboneleri çoğunlukla bu şehirden göç etmek zorunda kalanlardan oluşur.
Ayrıca 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında gazeteler, sayıları büyük bir hızla artan okullarla birlikte toplumsal aydınlanmanın da en önemli unsurlarını oluşturdular.
1996 yılının gerçekliği de Agos’un Türkçe bir Ermeni gazetesi olarak yayın hayatına başlamasını gerektirecek bir panorama sunmaktaydı. Ülkeye hâkim olan saldırgan milliyetçiliğin boy hedefi bir bütün olarak Ermeniler olmuştu. Kürtlerle doğrudan bir cepheleşmeden sakınmak için PKK’nin bir Ermeni hareketi olduğu iddialarını ortaya atanlar, savlarını da öldürülen teröristlerin sünnetsiz olduğu bilgisiyle kanıtlamaya çalışıyordu. Kendilerine ‘ana akım’ veya ‘basının amiral gemisi’ gibi sıfatlar yakıştırılan ülkenin çok satan gazeteleri yazılı olmayan bir sözleşmeyi uygularcasına bu iğrenç ve ırkçı dezenformasyonda adeta birbirleriyle yarış halindeydiler. Hürriyet gazetesi 12 Eylül cuntasının hüküm sürdüğü yıllardan başlayarak yurt dışındaki her Türkiye karşıtı muhalif çıkışı ‘hainler’ veya ‘köpekler’ sıfatlarıyla taşıyordu sayfalarına.
Ermenice yayınlanan gazetelerin bu tür saldırılara ara sıra verdikleri cevaplar ise, sadece sınırlı sayıdaki okurlarına ulaşmakta, muhataplarına bir yanıt olamamaktaydı. Agos’un Türkçe yayınlanması, sol muhalif bir yayın çizgisini benimsemesi bu mihrakların köpeksiz köyde değneksiz gezme serbestliğine de bir son verdi. Artık bu türden hoyratça karalamalara karşı yüksek sesle tepki veren bir Ermeni gazetesi vardı, ve sesi de her yerden duyuluyordu. Dahası, gazetenin kurucusu ve genel yayın yönetmeni Hrant Dink, çağrıldığı tüm TV programlarında sözünü sakınmadan söylüyor, muhataplarının desteksiz ve üstenci şişinmelerini ustaca söndürüyordu. Üstelik bunu yaparken kontrolünü kaybetmiyor, öfkesine yenik düşme zaafını karşısındakine bırakıyordu.
Sonuç olarak Agos geçen 25 yıl boyunca sessizliğe mahkum edilmiş bir toplumun vakur itirazı olarak, olabilecek en ağır bedeli 19 Ocak 2007 tarihinde Hrant Dink’in gazetenin kapısında katledilmesiyle ödedi. Şimdi ise önündeki en önemli misyon, kurucusunun açtığı yoldan, halkların dostluğu, bir arada yaşama azmi ve ülkeler arasında barışın tesisi için asla yılmadan yoluna devam etmektir.