TÜLAY HATİMOĞULLARI yazdı: “Bu davanın hukuk davası olmadığını yargı heyeti başta olmak üzere tüm kamuoyu bilmektedir. Mahkemelerin tiyatro salonuna döndüğü bir dönem yaşıyoruz. … Bugün adaletsizliği tesis edenler bilsinler ki adalet herkese lazım. Kendilerine de…”
TÜLAY HATİMOĞULLARI
Dün HDP’nin tutuklu Eş Başkanı Figen Yüksekdağ 242 gün sonra ilk kez hâkim karşısına çıktı. Ankara’nın neredeyse tüm yollarına polis yığınakları yapıldı, şehir dışından davayı izlemeye gelen insanların çoğu Ankara’ya alınmadı, Yüksekdağ’ın savunmasını yapacak avukatların araçları bağlandı. Adliyenin etrafı görülmemiş düzeyde abluka altına alındı; avukatların, Parti’nin ve milletvekillerinin basın açıklaması yapmasına izin verilmedi.
‘Ne de olsa yabancı’
Avrupa’dan çok sayıda parlamenter, insan hakları kurumlarının temsilcileri ve gazeteciler adliyedeydi. İlk etapta duruşma salonuna alınmayan heyet daha sonra beş kişi kısıtlamasıyla içeri alındı. 5-10 dakika içerde duran yurtdışı heyeti yeniden dışarı çıkarıldı. Mahkeme heyeti yurtdışından gelenler için “ne de olsa yabancı” diyebildi. “Gâvur elden” gelmiş ya her muamele mubahtır! Şu bizden olmayanlar var ya şu ötekiler… Hiç saygı hak etmeyenler… Üstelik Figen Yüksekdağ için gelmişler. Yani daha da yabancılar ve ötekiler…
Hukuk skandalı
Meclis’teki üçüncü parti olan, 6 milyon insanın iradesini temsil eden partinin Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile beraber toplam 11 HDP’li vekil ve CHP Milletvekili Enis Berberoğlu cezaevinde. Üstelik devlet kendi Anayasasını çiğneyerek dokunulmazlıkları kaldırdı. Muhalif vekilleri parça parça cezaevlerine yolladı.
Bir siyasi partinin eş başkanları, yöneticileri ve üyeleri siyaset yaptıkları için cezalandırılıyorlar. Figen Yüksekdağ Meclis’te ve suçlandığı toplantı/miting konuşmalarında fıkra mı anlatmalıydı, kitleye dönüp “Eee bugün ne konuşsak da eğlensek” mi demeliydi?… Türkiye’de muhalif olan bütün kesimleri, yani Türkiye’nin yarısından fazlasını düşman addeden bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu ülkede sadece son bir yılda yüzlerce insan hayatını kaybetti. Yüzbinlerce insan işinden/aşından edildi, binlercesi tutuklandı. İşçinin, emekçinin en değerli haklarından olan kıdem tazminatına ve hafta sonu tatiline göz dikildi. Onlarca kadın cinayeti yaşandı ve sokak ortasında, toplu taşıma araçlarında kısa giyindiği gerekçesiyle kadınlar şiddet gördü. İşte Figen Yüksekdağ zamana yayılmış sivil darbeyi hazırlayan sürece, iktidarın sermaye ile az çok pürüzlü olsa da işbirliği sağlayarak gerçekleştirmeye çalıştığı rejim değişikliğine, iş cinayetlerine, Kürt halkının yaşadığı zulme, halklar ve inançlar cenneti olan bu ülkeyi cehenneme çeviren düzene/iktidara, binlerce yıla dayanan erkek egemen zihniyete, kadınları siyasette kabullenemeyenlere karşı mücadele ediyor. Yüksekdağ; her devrimci nefer gibi ülkede ve dünyada barışı, kardeşliği, özgürlüğü, adaleti, eşitliği savunuyor. Sermayeye peşkeş çekilmek istenen ağacın/toprağın/denizin/havanın sesi olmaya çalışıyor. Ve bunun için yargılanıyor.
‘Toplumu şizofrenleştirmek isteyen iktidar’
Faşizm, toplumun ruhsal dengesini bozan uygulamalarda oldukça mahirdir. Nitekim insanlar (siyasette aktif olan da olmayan da) her sabah Türkiye’nin halleri ile ilgili bir merakla uyanıyor. İktidar uzunca bir süredir muhalifleri hapse atmak ve sindirmek amacıyla PKK, KCK, Devrimci Karargâh gibi torba davaları kullanırken, kucağımıza nur topu gibi bir FETÖ/PDY torbası koydu. Torbalardan torba beğen… Bu ülkede yaşayan hiç kimse kendini güvende hissetmiyor. Bir gece ansızın eviniz basılır, bir gece ansızın Şengal, Rojava bombalanır, başka bir gece yine ansızın Afrin’e girilebilir veya birden bire Arabistan ile kırk yıllık dostluk riske atılıp kendi küçük ama parası büyük olan Katar tercih edilebilir.
Geceler çok ya… Bir gece aslında perde gerisinde neler olup bittiği net olarak bilinmeyen, şaibeli bir darbe oluverir. Bu darbenin ardından OHAL ilan ediliverir. Ve faşizmin kurumsallaşmasının önünde durabilecek güçlerin, en niteliklisinden başlayarak itina ile planlanmış mühendislik faaliyetiyle tasfiye serüveni başlar. Bu serüven HDP ve bileşenleri üzerinden başlar ama hızla CHP’ye ve MHP muhaliflerine kadar yayılır. İktidar için düşman yelpazesi genişler. Muhalif Müslümanlar da buna dâhildir. Bu kesime neredeyse “Bizim Allah’ımıza tapamazsınız, kendinize ya başka Allah bulun ya ateist olun” diyecekler. Çünkü bu iktidar kendinden olmayanın imanına ve itikadına saygı duymayacak kadar uca savrulmuştur. Bu ruh haliyle toplumun bütün kodlarını belirlemeye çalışanlar sevgili Figen’in savunma demeyeceğim ama mahkemedeki konuşmasında kullandığı deyimle “Toplumu şizofren yapmak istiyorlar.”
100 yıl mı?
7 Haziran seçimlerinde HDP’nin başarısının faturası çok ağır ödetiliyor. 7 Haziran’dan hemen sonra 400 milletvekili alamayan Saray savaş düğmesine bastı. Söz konusu Kürt sorunu olunca kendi aralarındaki çelişkileri geri plana iten egemen güçler neredeyse yekvücut oldu ve devlet mekanizması bir bütün olarak devreye girdi. Yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Tarihi kentler harabeye çevrildi. Yüz binlerce insan göç etmek zorunda kaldı. 15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra bu şiddet Türkiye sathının tamamına yayıldı. En basit demokratik hak dahi kullanılamaz hale geldi. Bunları dile getiren ve direnn devrimcilere, muhaliflere bedel ödetiliyor.
Bu neferlerden biri, sosyalist ve halkların kardeşliği ilkesine canı gönülden bağlı Figen Yüksekdağ’dır. Hakkında 100 yıl civarında hüküm isteniyor. Salahattin Demirtaş için yanlış hatırlamıyorsam 143 yıl isteniyor. Bir hukuk garabeti izliyoruz. Adalet göz bağını ve terazisinin yarını tümden kaybettiği için demokratik siyaset zemininde mücadele yürüten siyasilere siyaseti ve demokratik haklardan yararlanmayı yasaklıyor. Hukukun her daim sorunlu olduğu bu ülkede son zamanlarda yasama/yürütme/yargının tek elde toplandığı aşikâr.
22 klasör ve kendi narin ama yüreği büyük kadın
Duruşma sırasında Figen konuşurken bir görevli habire klasör taşıdı ve heyetin masasına dizdi. Tam 22 dev klasör. Figen kendi çalışmalarının arşivini yeterince tutamamışsa fazla üzülmesin. Birileri onun için çalışmış ve arşiv hazırlamış! Figen özetle “demokratik siyaseti savundum, barış istedim, müzakere istedim, başta kendim olmak üzere kadınların hakları ve siyasetteki temsiliyeti için çabaladım, tarihin kalemi bu zulmü yazacağı gibi ona direnenleri de yazacaktır …” dedi. Ve Hz. Ali’nin “Zillet içinde yaşamaktansa onurumuzla direniriz” ifadesini kullandı. Figen suçlanma gerekçesi olan siyasi düşüncelerini ve pratiğini sonuna kadar sahiplenen oldukça akıcı, inançlı, umutlu, kararlı bir konuşma yaptı. 22 klasöre kocaman yüreği ile yanıt oldu.
Bu davanın hukuk davası olmadığını yargı heyeti başta olmak üzere tüm kamuoyu bilmektedir. Mahkemelerin tiyatro salonuna döndüğü bir dönem yaşıyoruz. Figen Yüksekdağ’ın müdafileri Aslı Erdoğan’nın deyimi ile “hukuk varmış gibi savunma” yaptı. Figen bu toplumun vicdanında suçsuzdur.
Bugün adaletsizliği tesis edenler bilsinler ki adalet herkese lazım. Kendilerine de…