Gülfer AKKAYA yazdı – AKP’li politikacılar için ülkenin hali AKP’liler ve yandaşlarının hali ile tanımlanıyor. Bu kesimlerin ihtiyaçları, hırsları, her türlü hukuksuzluk yapabilme hakları ve olanakları varsa, zenginleşmek için, güç olabilmek için ne yaparlarsa yapsınlar yanlarına kar kalabiliyorsa her şey yolunda demektir AKP’liler için.
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun TBMM Başkanlığı’na sunduğu yazılı soru önergesine gelen yanıt, Meclis’in AKP’li Başkanı Mustafa Şentop’a danışmanlık görevi yürüten personel sayısının 53 olduğunu ortaya çıkarmış. Tanrıkulu, akrabaya, eşe, dosta kadro dağıtılıyor demişti.
Şentop’la ilgili verilen soru önergesinin ardından bir kez daha ortaya çıkan bu durum, Saray’dan Meclis’e, Belediye’den Muhtarlığa, AKP Genel Merkezi’nden ilçe teşkilatına aşağı yukarı aynı minvalde cereyan ediyor.
Bu nedenle Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk meclisteki bütçe tartışmalarında pişkin pişkin "Türkiye’de yoksulluk, özellikle aşırı yoksulluk artık Türkiye için sorun olmaktan kalktı. Biz daha ziyade refahı paylaşmayı hedefliyoruz." diyebiliyor. Görebildikleri çevreleri. Çevrelerine de maaş, ihale, vergi affı, hibe dağıtıyorlar halkın bütçesinden. Öyle olmadığını bal gibi biliyorlar ama toplumun tamamını kendi çevreleri gibi yansıtıyorlar. Devletin olanaklarını çevrelerine sınırsız açtıkları için, AKP'li vekillerin, yöneticilerin çevresinde yoksulluk açlık yok elbette. Kendi çevrelerine tüm toplumun haklarını yedirttikleri için, onlar doydukça halk yoksullaştı. AKP’liler ve yandaşları zenginleştikçe halk aç kaldı.
Meclis kürsüsünde halkla dalga geçer gibi “açlık yok ki” diyen Bakan Selçuk, aynı zamanda Asgari Ücret Belirleme Komisyonu Başkanı. Açlık yok derken asgari ücretten de mi haberi yok diyeceğiz ama haberi var elbette.
Kendilerini kaptırdıkları kibir ve düzen siyasetçilerinin artık siyasetin kendisi diye belledikleri yalan söylemek, halkı aldatmak onlar için sıradanlaştı.
AKP'li politikacılar için ülkenin hali AKP'liler ve yandaşlarının hali ile tanımlanıyor. Çünkü onlar ülkenin tüm kaynaklarını ve birikimlerini başta sermayedarlar olmak üzere, yandaşları, akraba, eş ve dostlarının ayaklarının altına seriyorlar. Bu kesimlerin ihtiyaçları, hırsları, her türlü hukuksuzluk yapabilme hakları ve olanakları varsa, zenginleşmek için, güç olabilmek için ne yaparlarsa yapsınlar yanlarına kar kalabiliyorsa her şey yolunda demektir AKP'liler için.
Ohh ohhh!
"Açlığı yok ettikleri" gibi ülkede baskıcı, antidemokratik uygulamaları da yok ettiler! Nasıl ki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk “ülkede açlık kalmadı” diyebiliyorsa, aynı şekilde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da ülkenin “en demokratik dönemini” yaşadığını iddia ediyor! Yerseniz…
Demokrasi konusundaki başat kriterlerinden biri baş örtülü kadınlar. AKP'den önce baş örtülü kadınlara uygulanan ayrımcılık. AKP Grup başkanvekili Özlem Zengin her fırsatta ülkede demokrasi var diye iddia ederken örneği baş örtülü kadınlar üzerinden veriyor, artık başörtülü kadınların da okuyabildiklerini vurguluyor.
Haklı da. Baş örtülü kadınlara yönelik o ayrımcılık artık yok. Ancak atladığı bir şey var ki, o ayrımcılığın yok edilmesi için başta bugün durmadan saldırılan, sık sık hakarete uğrayan, hedef gösterilen feministler olmak üzere toplumun pek çok kesiminden kadın mücadele etti. Kadınların bu kazanımı Erdoğan ve AKP’nin bir lütfu değil, kadınların mücadelelerinin sonucu oldu. Hatırlanacağı gibi, AKP ve Erdoğan baş örtülü kadın milletvekili adayı göstermekten imtina ederken, biz feministler sokaklarda, başörtü yasağına karşı oluşturulan kadın platformlarının hem içinde hem yanında eylemler yapıyor, baş örtülü kadınların milletvekili olabilme haklarını savunuyorduk. Bugün de benzer şekilde, başörtülü olup olmamak konu dahi edilmeden, tüm kadınların kazanımları için çeşitli platformlarda birlikte mücadeleye devam ediyoruz.
Sayın Özlem Zengin bunları bilmiyor olabilir mi? Ama ne zaman ülkede demokrasi yok dense Özlem hanım var demek için baş örtülü kadınların AKP'den önce yaşadıklarını gösteriyor. Bunları şimdi yaşamadıklarını söyleyerek demokrasiyi de, aynı zenginlik gibi, tamamını AKP'li sandığı bir kesim kadın üzerinden varmış gibi göstermeye çalışıyor.
Oysa baş örtülü kadınlar sadece AKP'li değil. Önce bu hatayı düzeltelim. İkinci olarak baş örtülü bir siyasetçi olarak Özlem Zengin'in de bugün mecliste olabilmesi, başörtülü başörtüsüz pek çok kadının ortak mücadelesinin sonucu. “Benim bedenim, benim kararım”, “ne giyeceğime, ne süreceğime karışma” diyen kadınların mücadelesi sayesinde baş örtülü kadınlar bugün her yerde.
Kaldı ki, AKP ve AKP'li erkekler baş örtüsü konusunda kadınların yarattığı bu dalgayı lehlerine çevirmişlerse de, eşitlik gibi dertleri olmadığı için, baş örtülü ya da değil kadınların kazanımlarından memnun değiller. Her fırsatta buna karşı tutum geliştiriyorlar. Kadınların haklarını aramalarına karşı duruyorlar.
Bu da Özlem Zengin'in “ülkede demokrasi var” kriterinin daha ülkeye gelmeden, AKP içinde nasıl boşa düştüğünü göstermeye yetiyor.
Erdoğan-AKP her alanda yaşanan dibe vuruşun üzerini örtebilmek için halkı “AKP’liler ve geri kalanlar” biçiminde kutuplaştırıp bu bölünmüşlükte muhafaza etmeye çabalıyor.
Yoksulluk, açlık var, ülkede baskıcı bir rejim var dediğinizde AKP'li bakanlar, vekiller kendi çevrelerine, onlar için yaratılmış ayrıcalıklı alanlara, koşullara ve hepimizden gasp edilerek kendilerine sonsuz sunulmuş siyasi, sosyal, ekonomik olanaklara bakarak ve bu kutuplaşmaya güvenerek "Öyle bir şey yok" diye bağırmaya başlıyorlar.
Hatta, bu olanakların haksızca sağladığı her şeyi göze soka soka kullanırken, halkın karşısında ohhh ohhh diyebiliyorlar. Meclise farklı adlar altında sundukları yasa tasarılarıyla, başta kadın ve LGBTİ örgütleri olmak üzere tüm Demokratik Kitle Örgütlerini keyfi şekilde kapatmayı hedefliyorlar. Oysa, kadınların destek ve güç aldıkları kadın örgütlerinin varlığı, bugün Türkiye’de kadınlar için yaşamsal önemde. Hayatlarımız pahasına yürüttüğümüz bu mücadelede açlığın ve eşitsizliğin yok edilmesi için, yetkililerin kısıtlayıcı uygulamalar şöyle dursun özgürleştirici ve destekleyici politikalara yönelmeleri gerekiyor. Gözlerimizin içine baka baka yalan söylemeleri değil…