FATOŞ OSMANAĞAOĞLU HDK heyetiyle birlikte gittiği Diyarbakır, Sur’a ilişkin gözlemlerini ve Sur halkının anlattıklarını yazdı: “Platformun öncelikli talebi yıkımın durması. Tabii bunun mümkün olabilmesi için halkın katılımı önemli.”
FATOŞ OSMANAĞAOĞLU
HDK bir heyet oluşturmuş Sur’a gitmek için. Hem orada yaşayanlara ‘yanınızdayız’ demek, hem de yaşananları batıda görünür kılmak amacıyla. Ekoloji Meclisi’inden de bir arkadaşımız olsun haberi geldiğinde gönüllü de oldum aslında. Çünkü bir süredir yine geçen yıl olduğu gibi kendimi alamadan Sur’u izler durumdayım. Geçen yılın başlarında sadece, dört kez gittiğimi hatırladım. Sur kapalı iken ve kentin her yerinden bombalama sesleri duyulurken. Bir keresinde, günlerdir sokakta yatan cansız bedenleri aileleri alabilecek haberi gelmişti de nasıl sevinmiştik. Yalandı. Öğleden sonra çok daha büyük bir bombardıman başlamıştı. Kulakları sağır edercesine.
Sur’u açık olduğu zaman da görmüş biriyim. Kademe kademe kapatılışını da gördüm. Bundan herhalde, yola çıkmadan ve yolda bir korku aldı beni. Göreceklerimden korkma hali. Fakat ilk temasımızın olduğu DTK’li arkadaşlardan kapalı bölgelerin halen daha tamamının beton bloklarla kapalı olduğunu öğrenmiş oldum. Uydu fotoğrafları da paylaşılmadığı için insanların uçaktan çektikleri fotoğraflarda görebildik, Sur’un üçte birini devlet, kayyum belediyesi dümdüz bir duruma getirmiş. Altı mahalle artık yok. Yüzlerce yıllık sokaklar, evler silinmiş. Unesco, tarihi, kültürel miras filan Sur’da önemini yitiren sözcükler. Halk? Onların evler kadar da kıymeti yok. Sürülmüş, ölmüş. Sürülenlere yardıma bile izin verilmiyor. Çareler tükenmiyor tabii; ama her engel zorlukla aşılıyor.
Görüşmelerimizle ilgili dikkatinizi çekecek bazı şeyler için bir not koymak gerek sanırım. Özellikle halktan insanlarla yaptığımız görüşmelerde tam isimler kullanamıyoruz, sormadık da. Çünkü insanlar korkuyorlar, başlarına gelebileceklerden. Sanmayın ki hepsi HDP’li filan. AKP’liler de vardı aralarında ama işte Kürt olmak böyle bir şey, devlete ve kurumlarına güven sıfır.
Sur’un Yıkımına Hayır Platformu’nun ilk talebi yıkımın durdurulması
İlk görüşmemiz Sur’un Yıkımına Hayır Platformu’ndan arkadaşlarla oldu.
Sur’un altı mahallesi yıkılmış durumda. Şimdi Lalebey ve Alipaşa mahallelerini yıkma girişimindeler. İş makineleri geldiğinde boş olan bazı binaların yıkımının ardından halk evlerini terk etmediği için yıkım durmak zorunda kalmış. İki mahalle, 6000 nüfus. 2000 kadar kişi göçmüş, 4000 kişi halen orada yaşıyor. Sordum, bunun ne kadarı kiracı, ev sahibi? 1000 kadarı ev sahibi. Sur’un tamamı 9000 hane. 1. etabı yıkmışlar, 2. kısımda evler yoğun, burası da ağırlıklı Alipaşa mahallesi.
Her yerde TOKİ tabelaları denince mücadele alanıma ilişkin merakımı tetiklemiş oldular, sordum tabii. Alt yüklenici kim? Yani yandaş sermayenin hangi şirketi nemalandırılıyor? Yok. Şirket ismi yok. Hiçbir yerde. Sadece TOKİ.
Bir soru da evlerini terk edenlerle ilgili, daha önceden de terk edenler bilgisi üzerine. Çünkü bu mahalleler çatışma alanının dışında. Aldığımız bilgilere göre, 2009 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile TOKİ arasında yapılan bir protokol ile bazı insanlar evlerine biçilen bedeli almışlar ve TOKİ’nin şehrin dış çeperinde yaptığı evlere taşınmışlar. Misal TOKİ 50 bin lira ödemiş, 60 bin lira da borçlanmışlar ve göçmüşler. Klasik “kentsel dönüşüm” vakalarının Sur örneği. Ve fakat göçen halkın içinde çok yoksul olanlar var, kiracı olduğu için mecburen evinden çıkanlar var. Ev sahibi ya da değil yoksul insanlar.
Arkadaşlar şöyle anlatıyor: “Gidenlerin büyük bölümü geri döndü, çünkü bu insanlar günübirlik işlerde amele olarak çalışıyor. Bir gün çalışıyor üç gün işsiz. İşe gitmek için bile bir dolu yol parası ödemeleri gerekiyor. Oysa Sur kent merkezinde, yürüyerek işe gidiyor. Bu nedenle ailelerin büyük bölümü geri döndü”.
Platformun öncelikli talebi yıkımın durması. Tabii bunun mümkün olabilmesi için halkın katılımı önemli.
Yeryüzü sofraları Sur’da
Yeryüzü sofraları bu nedenle çok kıymetli. Hem dayanışma hem de halkın sokağa çıkmasına da vesile oluyor. İlk günlerde daha merkeze yakın yerlerde yaptıklarında yine polisle karşı karşıya gelmişler. Şimdi daha içerlerde yapıyorlar. Bilen bilir, bilmeyenler için, Sur sokakları çok dardır. Bu nedenle iç kısımlara tomaların falan girmesi mümkün değil. Sofralar iç kısımlardaki müşterek alanlarda kuruluyor.
Yine sorduk tabii, halkın katılımı nasıl? Yanıt durumun vahametini anlatıyor: “Halkta potansiyel tepki olmasına karşın, halen korkuyu üzerinden atabilmiş değil. Sofraların ardından akşam sivil polisler, PÖH mahalleye gidip halkı tehdit ediyor, korkutuyor. Sadece bu da değil su ve elektrik çoğunlukla kesik”. “Halkı böyle terbiye edeceklerine inanıyorlar zahar” diye geçiyor içimden.
Bizler ne yapabiliriz, sorusunun karşılığı çok net, bu mücadelenin batıda karşılık bulabilmesine destek olmak. Yurt içi ve dışında çalışmalarını görünür kılmak. Buna çok ihtiyaçları var. Tabii bu yeryüzü sofralarını kurabilmek için de dayanışmayı artırmak gerek.
TMMOB ziyareti
Şimdi sırada TMMOB İKK sekreteri EMO var.
TMMOB merkez yönetimi defalarca davet edilmesine rağmen hiç destek vermemiş. Eski yıkımlar “acele kamulaştırma” değil. Fakat 6 mahalle bu kapsamda ve PÖH, terörle mücadele eşliğinde yıkılmış. TOKİ filan da yok. Tarihi bölgeyi olduğu gibi kaldırıp enkaz olarak Dicle Üniversitesi yakınına dökmüşler, ardından da üzerini kapatmışlar.
Sonuç: Binlerce yıllık tarihi kent Dicle mezarlığına gömüldü.
Bu mahallelerin ardından kamulaştırma devam edecek, iktidarın büyük tasarıları var, Yenişehir’e bağlı Benusen ve hatta Bağlar’ın da büyük bölümü yıkımlar kapsamında.
‘Halk dilsizleşti resmen’
Programımız yoğun, zaman kısa. Bundan sonraki görüşmemiz İHD yönetimi ile olacak.
İHD’ye gelirken aklıma yine geçen yıl geldi. Sur aileleri çocukları, yakınları için açlık grevinde idiler. Ağır bir hava ve kalabalığa rağmen derin bir sessizlik vardı.
Bizi dışarıdaki 40 derece sıcaklığa karşın serin ve temiz bir ofis ve aydınlık yüzler karşıladı.
Fakat aldığımız bilgiler bu havayı hemen dağıttı maalesef. “Halk dilsizleşti resmen. İHD’ye bir tek resmi başvuru yok. Bir, iki kişi aldığımız parayı artırmak için aracı olur musunuz filan diye geldi, ama bunların başvurusunu almadık tabii ki”. Geçen yıldan kalan, yaşamını yitirenlerin davalarını takip ediyorlar.
Bu arada benim için dikkat çekici bir bilgi daha veriyorlar. Daha önce vali ile yaptıkları görüşmelerde iletişim dili daha dikkatli imiş. Şimdi onları çok aşan, çok yukarıdan talimatlar olduğu düşünülüyor. Bu evlerde yaşayan hasta insanlar var, KOAH, kanser vb. ağır hastalıklar… Ve elektrik yok. İHD, Unesco’ya ve FİDİH (Avrupa İnsan Hakları Ağı), Euromed gibi kurumlara başvuru yapmış. Fakat devlet hak temelli çalışmaları beklemeden yıkıma başladı. Şimdi bir 11 Haziran tarihi var. Evini boşaltana 6 ay kirasını ve İŞKUR üzerinden bir iş sağlayacaklarını söylüyorlarmış, görüşmelerde. O tarihe kadar anlaşmazlarsa bu hakları da uçacakmış.
Öyle çok sorunun cevabı açıkta ki! Sonra ne yapacak, nasıl yaşamını sürdürecek bu yoksul insanlar? Çıkmazlarsa evlerinden ne yapacak devlet? Başlarına mı yıkacak evlerini?
‘İnsanların yerlerinden edildiği kentsel dönüşümü kabul etmiyoruz’
Sırada Baro var ve sonra halkımızla buluşacağız.
Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen, “İnsanların yerlerinden uzaklaştırıldığı, sosyo kültürel yapının değiştirildiği “kentsel dönüşüm”ü kabul etmiyoruz. Sokak kültürü, mimarisi ile Unesco Miras Listesi’ne alındı Sur. Sadece tescilli yapıları koruyorlar. 2009 yılında yapılan anlaşma ile gidenlerin büyük bir kısmı mutsuz, geri döndüler. Bakanlık yüzde 30 indirimle evlerini yapıldığında geri alabilirler diyor.” Neyin yüzde 30’u? Çirkin, taklit binalar yapıp yüzbinlerce lira fiyat koyacaklar. Sur halkının yeniden evini geri alması hayal bu durumda.
“Açılan davalar hızla ret olundu. Danıştay Genel Kurulu’na açılan dava sonucunu bekliyoruz, umutlu değiliz. 25 Mart 2016’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 18 mahalleye “acele kamulaştırma” ile el koydu. Lalebey ve Alipaşa hariç, bu mahalleler daha önce TOKİ ile yapılan anlaşma kapsamında. Sur’un tamamında tescilli 250 adet yapı var”.
Sur halkı ile birlikteyiz
Sur’da uzun bir yürüyüşün sonunda mahalle halkı ile biraradayız.
Önce biraz Sur evlerini anlatalım, bilmeyenler için. Ortada bir avlu etrafında odalar. Her odada bir aile yaşıyor. Ortak mutfak, banyo. Bazı evler iki katlı, alt katlar orijinal taş bina üst katlar yığma veya betonarme. Evler çok eski, yıkılmış olsalar da temel taş, üstü yığma bina. Bodrumlar o temellerde ve eski taş. Ortak avlularda çiçekler, ağaçlar. Sokakların bir tarafına boşaltma kararı gelmiş, diğer tarafa gelmemiş. Ama halkımız çözmüş amacı, hepsine birlikte gelirse topluca ayaklanırlar diye yapmadıklarını düşünüyorlar.
Evlerden birine girdik. Dedik ya daha önce, konuşmuyor insanlar diye, konuşmayı kabul edenlerden bir ev. Arkadaşlar belgeler vb. ile evin erkeklerini dinlerken ben kadınlarla söyleşme kararlılığıyla çıktım klimalı serin odadan. Yanlış anlaşılmasın elektriği artık devlet sağlamadığından halkımız “kamulaştırmış”.
‘Burada güvendeyim, kocam dövse komşular koşar gelir’
Kadınlar beni küçük bir odaya aldılar. Tesla kadının odası. Yaşı 90. Kocası 5 yaşındayken gelmiş, kendi de gelin olunca kendi deyimiyle. Türkçe bilmiyor. Kızı Ayşe çevirdi söylediklerini. Torununun çocuğu, oğlu, torunları burada yaşıyor, 4 odada. Diyorki Tesla kadın “ben burada mutluyum, evimi terk etmeyeceğim. Burada ölmek istiyorum.” Sonra Ayşe ile konuşuyoruz “Ben buranın komşuluğunu seviyorum. Parayı aldık ama imza atmadık, dava açtık. Tapu bizde. Bir eşim çalışıyor belediyede, buradan gidiş geliş kolay. Ben burada kendimi güvende hissediyorum, kocam beni dövse komşularım koşar gelir. Evinde yıkım kararı çıkan bir komşumuz evde yokken koltuk takımları içerdeyken evini yıktılar. Suyumuz yok, banyoda zaten yoktu şimdi mutfakta da yok. 200.000 TL verdiler dört aileye toplam, bu fiyata ev olur mu?”
Çıktık, biraz daha ileride birkaç ev önünde bir kazan, odun ateşinde yemek pişiyor. Yaklaşıp sordum, ayran çorbası dedi karıştıran kadın. Yerde bir minder, bir yanında çocuk uyuyor diğer yanına iliştim. Yine bir yanda arkadaşlar diğer yanda ben. Burada da 70 yaşındaki Zekiye abla ile konuştuk. Türkçesi gayet iyiydi, doğrudan sohbete başladık. “Çocuklarım ve torunlarımla yaşıyorum, çıkmayacağım evimden. Ne istiyorlar bizden. Komünist bunlardan iyidir (halkımız için komünist halen öcü, devletimiz çok başarılı). Dört aile 20 kişi yaşıyoruz. Para yok, su yok, elektrik yok. 211metre kare evimiz, topumuza 100.000 TL verdiler. Ne yapalım biz? Okul karşısı, onun da elektriğini, suyunu kestiler. Çocuklar okula gitmiyor bir aydır”. Okul, Alipaşa İlkokulu, gerçekten karşıda kırmızı bir bina, hayalet gibi duruyor.
HDP’li vekil elinde bir kepçe yemek dağıtıyor
Günün sonuna yaklaşıyoruz. Biraz daha yürüyüp genişçe bir meydana geliyoruz. Yeryüzü sofrası bugün burada kurulacak. Hazırlıklar başlamış, kilimler yayılıyor. Bir yanda çocuklar, koşuşturuyor. Platformdan olduğunu sandığım bir genç kadın daha küçükleri bir müzik kutusu ile halaya durdurup istihdam etmeye çalışıyor. Ekmekler, sular diziliyor ve ilk yemekler servis kaplarına konuluyor. Tıpkı gezideki gibi insan zinciri ile en uzaktan başlanarak yemekler konuluyor. Çocuklar çoktan yerlerini aldılar dizlerinin üzerinde, sofraların ilk misafirleri heyecanla yemeklerini bekliyorlar. HDP vekili Feleknas Uca’yı görüyorum, elinde bir kepçe yemek koyuyor.
Ayrılma vakti. Yorucu ve koşuşturmalı bir gündü, sıcak da cabası ama burada olduğum için iyi hissediyorum. Parçası olabildiğim için. Zaman bulabilirsem bir de kendi düşüncelerimle bir değerlendirme yazacağım.