Temmuz 2009’da Brett Solomon, Cameran Ashraf, Sina Rabbani ve Kim Pham tarafından ABD’nin Kaliforniya eyaletinde kurulan Access Now, dijital haklar ve özgürlükler konusunda çalışan küresel bir sivil toplum kuruluşudur. Kuruluş, kullanıcıların dijital güvenliğini korumak, ifade özgürlüğünü desteklemek ve çevrim içi ayrımcılıkla mücadele etmek için dünya çapında kampanyalar yürütüyor.
Almanya’da yaşayan bir Filistinli olan Marwa Fatafta, silahlı çatışmalarda yeni teknolojilerin rolüne ve tarihsel olarak dışlanmış ve ezilen topluluklar üzerindeki etkilerine odaklanıyor. Fatafta, Access Now oluşumunun Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) Politika ve Savunuculuk Direktörü’dür.
“Filistin’in dijital işgali”
İsrail, Filistin coğrafyasında yıllardır sürdürdüğü işgal ve yıkım politikasını 7 Ekim 2023’ten itibaren şiddetlendirdi. Gazze, Batı Şeria ve Lübnan’da hayatını kaybeden insan sayısı artık on binlerle ifade ediyor. Tüm yaşamın hedef alındığı bu saldırılar bir yandan dijital dünyada da sürüyor. Access Now olarak, bu yaşananları tarif etmek için “İsrail’in Filistin’i dijital işgali” ifadesini kullandığınızı gördüm. Dijital işgal ile neyi ifade ediyorsunuz?
Filistin’in dijital işgalinin birçok katmanı var. İlk katman, maddi ve fiziksel. İsrail, Filistinlilerin erişebildiği internet ve telekomünikasyon altyapısını kontrol ediyor. İsrail’in izni olmadan hiçbir ekipman kurulamıyor. Bu durum elbette Filistinlilerin kullanabildiği bağlantı türlerine de yansıyor; örneğin, Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler 2018’de sadece 3G ağlarına erişebildi. Gazze ise 2007’den bu yana İsrail hükümeti tarafından uygulanan abluka nedeniyle hâlâ eski 2G bağlantısıyla çalışıyor. Altyapı kontrolü İsrail hükümetinde. Gazze’ye yönelik mevcut savaş sırasında gördüğümüz gibi, istediği zaman düğmeye basıp interneti kapatma konusunda muazzam bir güç veriyor.
İkinci olarak, İsrail işgali sadece insanların bu hizmetlere nasıl eriştiğini değil, aynı zamanda insanların bilgiye nasıl eriştiğini ve bunu nasıl paylaştığını da kontrol etmeye çalışıyor. Çevrim içi alan, insanların bir araya gelebildiği, muhalefet edebildiği, harekete geçebildiği, bilgiye erişebildiği, kendilerini ifade edebildiği ve ortak bir anlatı oluşturabildiği bir yerdir. Filistin sivil alanı, internetin kapatılması, çevrim içi sansür, dijital gözetim ve savaşta kullanılan yapay zekâ sistemlerini beslemek ve eğitmek gibi baskıcı araçlar için insanların verilerinin sömürülmesi gibi farklı yöntemlerle işgal ediliyor.
Filistinliler ve müttefikleri tehdit, gözdağı, taciz, saldırı ve süregelen sansür nedeniyle kendilerini internette özgürce ve güvenli bir şekilde ifade edemiyorlar.
“Sahada şiddet tırmandığında, sosyal medyada sansür arttı”
Dijital işgalin bir başka alanı da büyük şirketlerin hâkimiyetindeki sosyal medya platformlarında yaşanıyor. Meta’nın sahibi olduğu Facebook ve Instagram gibi platformlar, Filistinlilerin sesini bastırmak için hangi yöntemleri kullanıyor?
İlk olarak, sosyal medya platformlarının çatışma zamanlarında tarafsız olmadığını kabul etmeliyiz. Meta ve benzeri platformlar, Filistinli ve Filistin yanlısı sesleri yıllarca sistematik olarak sansürledi. Sahada şiddet tırmandığında, sosyal medyada sansürün arttığına tanık oluyoruz. 7 Ekim’den bu yana çevrimiçi platformlar Filistin’le ilgili içerikleri toplu olarak kaldırmaya başladı. On binlerce, hatta yüz binlerce içerik platformlardan silindi.
Platformların sansürü, hesapların keyfi biçimde askıya alınması ve içerik kaldırmadan yorumların gizlenmesi, kişilerin gölge yasağı alması veya yorum gönderememesi, canlı yayın yapamaması veya diğer işlevleri kullanamaması gibi diğer kısıtlamalara kadar çeşitli şekillerde kendini gösteriyor. Filistin hakkında konuşurken etkileşimde ve görünürlükte gözle görülür bir düşüş yaşayan birçok kişi, günlük yaşamları gibi diğer şeyler hakkında gönderi paylaştıklarında bu tür kısıtlamalarla karşılaşmadıklarını söylüyor.
Filistin içeriğine yönelik baskının arkasındaki temel neden, bu platformların ABD merkezli içerik denetleme politikalarına sahip olmaları. Meta’nın “tehlikeli bireyler ve kuruluşlar” politikası buna bir örnek. Şirket, ABD hükümeti tarafından terörist olarak etiketlenen bireylerin ve grupların kara listesini tutuyor ve bunların çoğu Arap veya Müslüman ülkelerden geliyor. Bunun, Filistinli seslerin üzerindeki etkisi yıkıcı oldu.
Yangına körükle giden platformlar, bu politikaları otomatik olarak uygulamak için önemli ölçüde algoritmalara güveniyor. Bu algoritmalar bağlam körü ve Arapça veya İbranice gibi çok çeşitli lehçeleri ve dilleri düzgün bir şekilde denetlemek için yeterince eğitilmemiş haldeler. Örneğin, Hamas veya Hizbullah’tan bahseden bir içerik, objektif bir medya haberi olsa bile otomatik olarak tespit edilip kaldırılabiliyor. Bu sorun, Meta’nın platformlarıyla sınırlı değil; YouTube gibi diğer platformlar da benzer “terörle mücadele” politikaları kapsamında insan hakları ihlallerini ya da savaş suçlarını belgeleyen içerikleri sistematik olarak kaldırıyor.
Zaman zaman politika değişikliği için yaptığımız baskıda başarıya ulaşıyoruz. Örneğin, bu yılın başlarında Meta, belirli bir bireyi tanımlamak için kullanıldığında “shahid” (şehit) kelimesine uyguladığı yasağı kaldırdı. Bu yasak, “shahid” kelimesinin Filistin’de ve bölgede ne kadar yaygın kullanıldığı göz önüne alındığında, çevrim içi sansürü daha da şiddetlendirmişti. Örneğin, Filistin ve Lübnan’da İsrail tarafından öldürülen insanlar “şehit” olarak anılırlar. Bu kelime, bölgedeki sosyal ve siyasi söylemin ayrılmaz bir parçasıdır.
“X’in önemsediği tek şey, savaş içeriğinin yarattığı kâr”
Doğrudan milliyetçi ve saldırgan bir siyasi konum almaktan geri durmayan Elon Musk, zaten pek çok sorunları olan Twitter’ı kişisel siyasi propaganda makinesi olarak yeniden düzenleyip X’e çevirdi. X’te bu kadar ABD ve dolayısıyla İsrail yanlısı bir pozisyon söz konusuyken, Filistinliler ve Filistin mücadelesini destekleyenler sözlerini bu mecrada nasıl iletebiliyorlar ya da yeni mecralar bulunabiliyor mu?
Diğer sosyal medya platformlarına kıyasla X’te çok daha az sansür ve kısıtlama var. Bunun nedeni Musk’ın ifade özgürlüğü şampiyonu ya da ezilen grupların destekçisi olması değil. Bence
Musk’ın yönetimi devralmasından sonra platforma hayat verdi. Unutmayalım ki 7 Ekim’den önce ben dahil pek çok kullanıcı Musk’ın politikaları nedeniyle platformun toksik hale geldiğini hissetmiş ve başka mecralara göç etmiştik.
Savaş, ben de dahil olmak üzere insanları geri çekti. Savaşın her iki tarafındaki paylaşımlar platform için yüksek etkileşim yaratıyor. Bu yüzden X’te Siyonist ve İsrail yanlısı içeriklerin yanı sıra Filistin yanlısı içerikler de görüyorsunuz. X bu çatışmada içerik moderasyonu konusunda bir tür laissez-faire (ne isterlerse yapsınlar) yaklaşımı benimsiyor. Neredeyse hiçbir şeyi denetlemiyor ve denetlese bile bu Meta ile kıyaslanabilecek bir ölçekte değil. Önemsedikleri tek şey, bu savaş içeriğinin yarattığı kâr.
İsrail’in Filistinlilerin tüm yaşamlarını gözetlemek için farklı araçlara, yöntemlere başvurduğunu biliyoruz. “Al Munasiq” veya İngilizce adıyla “The Coordinator” da bu araçlardan biri. Hem bu araçlar hem de İsrail’in kullandığı farklı gözetim uygulamaları ve araçlarıyla ilgili bilgi verebilir misiniz?
İsrail bir gözetim devleti ve bu nedenle işgal altındaki Filistin’de yaşayan Filistinlilerin hayatlarının her anı hakkında bilgi topluyor. Muhbirler ve işbirlikçiler aracılığıyla bilgi toplamanın eski yöntemlerine ek olarak, yüz tanıma ve biyometrik gözetim gibi yüksek teknoloji yöntemlerini de kullanıyor. Bunların hepsi İsrail’in gözetim cephaneliğinin bir parçası. Örneğin, İsrail’in NSO Grubu tarafından geliştirilen Pegasus casus yazılımı, bazıları terör örgütü olarak tanımlanmış olan Filistinli insan hakları örgütleri için çalışan eylemcilerin cihazlarına sızmak için kullanılıyor.
Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’de Filistinlilerin biyometrik verileri agresif bir şekilde toplanıyor; Filistinliler bu verileri vermeye zorlanıyor ya da İsrail askerleri bu verileri zorla topluyor. İsrail böylece Filistinliler hakkında geniş bir veri tabanı oluşturuyor. Medya kaynaklarına göre, bu veri tabanı İsrail istihbaratı ve ordusu tarafından “Filistinlilerin Facebook’u” olarak bile adlandırılıyor.
Al-Munasiq uygulamasına gelince, bu araç COVID-19 sırasında Filistinlilerin, Doğu Kudüs ve İsrail’e geçiş izni için İsrail askeri yönetimi COGAT’a dijital olarak başvurmalarını sağlamak için geliştirildi. Uygulamayı 2021 yılında analiz ettik ve güvenli olmadığını gördük. Uygulama, telefonunuza yüklendikten sonra, izin süreciyle hiçbir ilgisi olmayan çok sayıda veri toplamaya başlıyor. Gizlilik politikasında, kullanıcılardan fotoğraflara erişim istemek gibi gereksiz talepler vardı, bu da uygulamanın İsrail’in Filistinliler hakkında daha fazla bilgi toplaması için başka bir araç olduğunu gösteriyor.
Ayrıca askeri kontrol noktalarının artık dijitalleştirildiğini de belirtmek gerekiyor. Bir Filistinli geçiş izni almak istiyorsa parmak izlerini ya da diğer biyometrik verilerini vermek zorunda. Dolayısıyla İsrail’de çalışmak isteyen bir Filistinlinin biyometrik verilerini paylaşmaktan başka seçeneği yok. İsrail’in bu uygulamaları temel veri koruma ve mahremiyet standartlarını açıkça ihlal ediyor.
“Gazze genelinde bağlantı %80 düştü”
İsrail’in Gazze’de Filistinlileri, tedavi gördükleri hastaneleri, okulları hedef almasının yanında bir de telekomünikasyon altyapısına yönelik saldırılara ve internet kesintilerine başvurduğunu biliyoruz. Bunların doğrudan veya dolaylı etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
İsrail, Gazze’ye savaş ilan ettikten sonra telekomünikasyon altyapısını ve Filistin’in ana telekomünikasyon şirketi Paltel’nin ofislerini bombaladı. 9 Ekim’den sonra bağlantıda ciddi bir düşüş yaşandı; birçok telekomünikasyon şirketi ya hasar gördü ya da faaliyetlerine devam edecek yakıttan yoksundu. Bu nedenle Gazze genelinde bağlantı %80 oranında düştü.
Büyük askeri operasyonlar sırasında internetin 16 kez tamamen kapatıldığını belgeledik. İsrail Gazze’yi karadan işgal etmeye karar verdiğinde, yaklaşık 34 saat süren ilk tam kesinti meydana geldi. Aynı uygulama şu anda [Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki] Cibaliye mülteci kampında da yaşanıyor. Elektrik kesintisi, Cibaliye’de mahsur kalan ailelerini kontrol etmek isteyenlerin orada neler olup bittiğini öğrenmelerini neredeyse imkânsız hale getirdi. Elektrik kesintilerinin etkisi yıkıcı ve ölümcül.
Bu durumu anlamak için sahadaki insanlarla konuşuyoruz. Gazze gibi sürekli bombalanan, sığınacak güvenli bir alanın olmadığı, toplu katliam ve yıkımın yaşandığı, hastanelerin ve sağlık merkezlerinin yerle bir edildiği bir yerde sivil savunmaya ya da ambulanslara erişememenin zorluğunu bir düşünün.
Bazı insanlar bize günlerdir evlerinde mahsur kaldıklarını, İsrailli keskin nişancılar veya quadcopterler yüzünden dışarı çıkamadıklarını, kapılarının önünde neler olduğunu bilmediklerini söylüyor. Bombalama seslerini duyuyorlar ama bilgiye erişimleri olmadığı için neler olduğu hakkında hiçbir fikirleri yok. Aileleriyle uzun süre iletişim kuramayanlar var, ancak yeniden bağlantı kurduklarında sevdiklerinin İsrail hava saldırılarında öldürüldüğünü öğreniyorlar. Bu durum insanlar üzerinde büyük bir psikolojik baskı yaratıyor; belirsizlik, endişe ve korku kapatmaların etkisini daha da artırıyor. Birçok kişi, kapatmaların kendileri için en az ölümler ve bombalamalar kadar travmatize edici olduğunu söylüyor. Kapanmaların bu geniş kapsamlı etkisi, hayati tehlike arz eden bilgilere ve hayati yardımlara erişimin engellenmesiyle sonuçlanabiliyor.
İsrail, Filistin ve Lübnan başta olmak üzere bölgedeki tüm saldırılarında farklı yapay zekâ araçlarından yararlanıyor. Bunu bir propaganda aracına da dönüştürmüş durumda. İsrail’in yapay zekâ kullanımı hakkında neler biliyoruz?
Gazze ve işgal altındaki Filistin, her zaman İsrail’in gözetleme ve askeri teknolojilerini test etmesi için bir arka bahçe olmuştur. Dolayısıyla, bu soykırım da dahil olmak üzere her savaşta, İsrail’in yeni teknolojileri ve sistemleri Filistinlilerin bedenleri, şehirleri ve kasabaları üzerinde test edilmiştir. Ardından, bu teknolojilerin savaşta kanıtlanmış ya da test edilmiş olarak pazarlandığını ve satıldığını görüyoruz. Tüm bunlar, İsrail’in askeri-endüstriyel kompleksinin bir parçası. Bu yıl, İsrail’in Lavender ve Gospel gibi yapay zekâ sistemlerini öldürülecek ve bombalanacak hedefleri otomatikleştirmek için kullandığına dair bir dizi medya ifşası gerçekleşti. Ancak bu teknolojilerden bazılarının aslında yeni olmadığını belirtmek önemli. İsrail Savunma Kuvvetleri, Mayıs 2021’deki bombardımanlar sırasında Gazze’de “ilk yapay zekâ savaşını” başlattıklarını açıklamıştı. Bu araçların tam ölçekli kullanımını ancak şimdi görüyoruz.
Şu anda askeri teknoloji yarışına liderlik eden İsrailli şirketlerin, uluslararası fuarlarda veya savunma konferanslarında bu teknolojileri “etkili ve hassas” olarak tanıtmaları şaşırtıcı değil. Zira diğer ülkeler, savaşlarda ve silahlı çatışmalarda yapay zekânın daha fazla kullanımına yönelik talepte bulunuyor. Aynı zamanda, İsrail kendi “teröre karşı savaş” markasını satma konusunda becerikli ve kampanyaları oldukça başarılı oldu.
İnsan hakları perspektifinden bakıldığında ise gerçek şu ki, bu sistemler sadece soykırımcı değil, doğaları gereği kusurlu ve ayrımcılar. Lavender gibi bir sistemin %10 gibi son derece yüksek bir hata oranına sahip olduğunu zaten biliyoruz. Gazze bağlamında, bu hata oranı %0,0001 olsa bile, bu, sırf sistem Hamas veya İslami Cihad üyesi olduğuna karar verdiği için yanlışlıkla öldürülebilecek bir kişinin hayatı anlamına gelir.
Ancak hiçbir denetim ve hesap verebilirlik olmadığı için İsrail ordusu gazeteciler, UNRWA, hastaneler dahil herkesi Hamas üyesi olarak etiketleyerek işlediği suçları meşrulaştırabiliyor. İsrail, Gazze ve Filistinlileri kendi teknolojileri için bir test laboratuvarı olarak kullanarak, dünyaya yapay zekâ destekli yeni ve tehlikeli bir savaş planı sunuyor.
“Şirketler, Gazze’deki rolleri nedeniyle sorumlu tutulmalı”
Büyük teknoloji şirketlerinin, İsrail’in yıkım ve kırım amacıyla teknoloji kullanımında büyük rolleri olduğu biliyor. Elinizde farklı şirketlerle ilgili ne gibi bulgular ve tespitler var?
İsrail kendisini bir “startup ülkesi” ve güçlü siber-teknoloji sektörüne sahip bir ülke olarak tanıtıyor. Bu da İsrail’i kazançlı iş fırsatları arayan büyük teknoloji şirketleri için cazip bir yer haline getiriyor. Örneğin, Google ve Amazon Web Services, ordu dahil olmak üzere İsrail hükümeti için ulusal bir bulut merkezi inşa etmek üzere 1,2 milyar dolarlık Nimbus Projesi sözleşmesini imzaladı. Basında çıkan haberlere ve İsrailli yetkililerin açıklamalarına göre, bu sistemler İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaşta kritik bir rol oynuyor.
Benzer bir durum, bu teknolojileri kimin kullandığına veya bu kullanımların hangi insan hakları ihlallerine yol açtığına bakılmaksızın, hizmetlerini İsrail hükümetine sağlayan Microsoft ve diğer şirketler için de geçerli. Örneğin Microsoft, İsrail işgalinin ve Filistinlilere yönelik baskının kilit unsurlarından biri olan İsrail Cezaevi Servisi’ne hizmet sağlıyor. Binlerce Filistinli, yargılanmadan veya suçlanmadan alıkonulup işkence, açlık, hastalık ve tıbbi ihmale maruz kalırken, cezaevleri hâlâ Microsoft gibi şirketlerin kâr edebileceği yerler olarak görülüyor.
Buna ek olarak, +972 Magazine tarafından yapılan bir araştırma, Google, Amazon ve Microsoft’un İsrail ordusuna bulut bilişim hizmetleri ve yapay zekâ yetenekleri sağladığını doğrulamıştı. Hatta İsrail ordusunun, Gazze’deki 2,3 milyon Filistinli hakkında topladığı verilerin büyüklüğü nedeniyle depolama kapasitesinin tükendiği, bu nedenle daha fazla bulut depolama alanı için bu şirketlere başvurduğu bildirildi. Bu şirketler, sağladıkları teknolojiler sivil kullanım için üretilmiş olsa da, İsrail’in yapay zekâya dayalı savaş stratejilerinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bu hizmetler olmadan İsrail hükümeti ve ordusu, Filistinliler hakkında topladığı verileri analiz edemez ya da saldırı hedeflerini belirlemek için kullanılan sistemleri eğitemezdi. Bu şirketler, Gazze’deki savaşta oynadıkları rol nedeniyle sorgulanmalı ve sorumlu tutulmalıdır.
“Gerçeği yaymak hepimizin ortak sorumluluğu”
İsrail yanlısı devletlerin ve şirketlerin işbirliğinin karşısında Filistin mücadelesinin yanında olan pek çok oluşum ve grup da var. Siz farklı oluşumlarla etkileşim halinde misiniz? Birlikte neler yapıyorsunuz?
Savaşın dijital sonuçlarının gerçekten çok büyük olduğu bu koşullarda, birlikte hareket etmenin önemli olduğunu düşünüyorum ve bu nedenle Filistin, Lübnan ve bölgedeki diğer yerlerde sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapıyoruz. Şirketler üzerinde baskı oluşturmak için farklı kuruluşlarla birlikte çalışıyoruz. Çünkü maalesef bu şirketler sivil topluma karşı giderek daha tepkisiz hale geliyorlar, şeffaf değiller.
Tartıştığımız konuların Filistin ile sınırlı olmadığını hatırlamak da önemli. Örneğin, sansür küresel bir mesele ve sadece Filistinlilerin değil, dünyada Filistin’le ilgili içerik yayınlamak isteyen herkesin sansürlenmesiyle ilgili. Bu nedenle, dünyanın dört bir yanındaki sivil toplum örgütleriyle koalisyonlar ve işbirlikleri kuruyor, Birleşmiş Milletler organlarıyla çalışıyor, kamuoyu kampanyaları düzenliyor ve Gazze’de işlenen suçların hesabının sorulmasını sağlamak için farklı araçlar kullanıyoruz. Bu elbette kolay değil, çünkü soykırım yaptırım altına alınmazsa, sansür gibi daha küçük sorunları nasıl durdurabiliriz?
Dijital işgale karşı Filistin’in dayanıklılık gösterebilmesi ve mücadele edebilmesi için teknoloji alanında neler yapılabilir?
Protestocuların, gazetecilerin ve aktivistlerin dijital güvenliklerine dikkat etmeleri çok önemli. Kişisel bilgilerimizi gözetimden korumak ve iletişimimizi gizli tutmak için belirli dijital güvenlik önlemlerini almamız ve sosyal medya platformlarını mümkün olduğunca güvenli bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Çevrim içi taciz, tehdit veya karalama kampanyaları karşısında başvurulabilecek destek mekanizmalarının farkında olmak da önemli. Access Now gibi kuruluşlar eylemlilikleri nedeniyle çevrimiçi saldırılara maruz kalanlara destek sağlıyorlar.
Öte yandan, özellikle Batılı medya kuruluşları gerçekleri çarpıttığında, İsrail propagandasını desteklediğinde ve hastanelerin bombalanması ve gazetecilerin öldürülmesi gibi olayları haklı göstermeye çalıştığında, bir anlatı savaşı yaşandığını kabul etmemiz gerekiyor. Bu nedenle tüm zorluklara rağmen gerçeği yaymak ve paylaşmak hepimizin ortak sorumluluğu.
Filistin İçin Teknoloji
- ‘Filistin İçin Teknoloji’ oluşumunun kurucularından Paul Biggar ile söyleşi (6 Ağustos 2024)
- ‘Amazon’dan sipariş’: Teknoloji devleri İsrail’in savaşı için kitlesel verileri nasıl depoluyor? (7Ağustos 2024)
- “Gazze’deki mevcut askeri operasyon, ilk dijital savaş” (8 Ağustos 2024)
- Zelda Montes: Teknoloji işçileri, kendi emekleri üzerinde söz sahibi olmalı (22 Eylül 2024)
- Loewenstein: Gazze’de yaptıklarına rağmen İsrail’e derin bir hayranlık var (27 Eylül 2024)
- Tarık Rauf: Apple’ın soykırımdaki suç ortaklığını anlatıyoruz (5 Ekim 2024)
- Google, İsrail’in askeri konferansına ev sahipliği yapacaktı (7 Ekim 2024)
- Hedef fabrikası (9 Ekim 2024)
- Jalal Abukhater: Filistinlilerin sesini duyurmak ve korumak gerekiyor (18 Ekim 2024)
- Filistin mücadelesini görselleştirerek anlatmak: Visualizing Palestine (11 Kasım 2024)
- Access Now: İsrail’in Filistin’e yönelik dijital işgaline karşı mücadele (20 Kasım 2024)