Uluslararası Koalisyon’un önceki dönem sözcüsü Albay Myles Caggins, Türkiye’nin bölgede farklı olan gündemine işaret ederek, Kürdistan’da süren operasyonların DAİŞ’e karşı yürütülen savaşta dikkati dağıttığını söyledi.
Mezopotamya Ajansı’ndan Sedat Yılmaz ve Gözde Çağrı Özköse, Uluslararası Koalisyon’un bir önceki dönem sözcüsü Albay Myles Caggins’le konuştu.
Şu anda Birleşik Devletler Ordusu 3’üncü Kolordu Sözcüsü olan Caggins’in Uluslararası Koalisyon Sözcüsü olduğu dönemde yaptığı açıklamalar siyasal iktidar tarafından tepki ile karşılanmıştı.
Öncelikle Kürt halkıyla nasıl tanıştığınızı merak ediyorum. Rojava’ya (Ortadoğu’ya) gitmeden önce Kürtler hakkında bir fikriniz, tanışıklığınız var mıydı?
Ağustos 2019’da Ortadoğu’ya gitmeden önce hiç Kürt arkadaşım olmamıştı. IŞİD’i Irak ve Suriye’den temizlemek için Uluslararası Koalisyon’un sözcülüğünü yaptığım sırada, görevim sonucu Kürt arkadaşlarımla tanışma fırsatı buldum. Birleşik Devletler Ordusu’nda bir albayım. IŞİD’e karşı savaşta Uluslararası Koalisyon’a dahil 78 ülke ve beş uluslararası örgüt var. 2014’ten beri Irak ve Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri, Irak güvenlik güçleri ve Peşmerge ile ortak çalışıyoruz.
Kürdistan’daki ilk deneyiminizi bizimle paylaşır mısınız, ne bekliyordunuz, ne buldunuz?
Kürdistan’daki ilk deneyimimi çok net hatırlıyorum ama biraz geriye, 2003’e gidelim. O dönem ABD Ordusunda yüzbaşıydım. Saddam Hüseyin’i devirmek için gerçekleştirilen operasyonda dördüncü piyade tümeninde görevliydim. Beraber olduğum ekiple birlikte Diyala’ya gönderildik. 2003 yılının Mayıs ayında Diyala’da Mansuriyah ve Muqdadiyah adlı bölgeye gittik. Buraya ulaştığımızda yollarda Kürt Peşmergelerin bulunduğunu gördük. Peşmerge kontrol noktaları da vardı. O zaman istihbarat toplantılarımızın birinde bize bilgi verilmişti, Peşmergeleri görünce saldırmayın onlar bizim dostlarımız denmişti. Yani Kürtlerle ilk karşılaşmam buydu. Fakat 2019’a kadar henüz Kürt savaşçılarla ilişkilerimi geliştirmeye başlamamıştım. Irak’ın Kürdistan Bölgesi’ne ilk gidişim 2019’un Ekim ayında oldu. Bu, Türkiye’nin Kuzey Doğu Suriye’de “Barış Pınarı” adlı operasyonla işgal girişiminden hemen sonraya denk geliyor. Aynı zamanda ABD Özel Harekat Kuvvetlerinin El Bağdadi’yi yakalamak için İdlib’e operasyon düzenlediği, Bağdadi’nin yakalanmamak için kendini patlattığı haftaydı. Erbil’deydim. Burada Kürdistan Bölgesi Güvenlik Konseyi Başkanı Sayın Shakawan Miro adlı arkadaşımla Erbil’deki hava üssündeki askeri kampta buluştum. Ona dedim ki, “Sayın Shakawan, bayım, bir basın toplantısı düzenlemek istiyorum. Basına neler olduğunu anlatmamızda fayda olduğunu düşünüyorum.” O da katıldı bu fikre. Bana medya ile konuşmadan önce Peşmerge’nin tarihi ile ilgili bilgi vermek istediğini söyledi. Oturduk ve bana Peşmerge kuvvetlerinin ödemek zorunda kaldığı bedelleri, nasıl savaşçılar olduklarını, ABD ile olan kuvvetli ilişkilerini anlattı. Yani bu çok uzun yıllar öncesine dayanan bir tarih. Karşılıklı olarak ortak fikirleri olan ve refah içinde bir geleceğe odaklanan insanlarız ve insanlar için eşitsizliği sona erdirmek için elimizden gelen ne varsa yapacağız.
Sizi etkileyen (şaşırtan, hüzünlendiren, güldüren) bir anınızı paylaşır mısınız?
Erbil Kalesi’ne gittim. Orada Mam Khalil’s Çay Evi var. Kale içinde oldukça ünlü bir yerdir. Oranın sahibi Kak Muhammed ile oturur, saatlerce siyaset konuşurduk.
Pek çok kişisel anım birikti bu süreçte. Sizinle bir kaç tanesini paylaşayım. Pek çoğunda Bağdat’taki üssün civarındaydım. ABD Büyükelçiliği yakınlarındaki üssün etrafında 6 metre yüksekliğinde patlamaya dayanıklı beton duvarlar vardı. Bağdat’taki güvenlik durumları nedeniyle üssün dışına çıkamıyorduk. ABD güçleri ve koalisyon güçlerinin oradaki varlığı 15 sene önce şimdi olduğundan çok daha farklıydı. O zaman dışarıdaydık ve her yere araba ile gidiyorduk. Şimdi genel olarak üste oluyoruz. Fakat fırsat bulduğumda üniformayı çıkarıp sivil kıyafetlerle Irak’ın Kürdistan Bölgesine, Erbil’e gidiyordum ben. Yine bir gün Erbil Kalesi’ne gittim, Kale’de, bu pandemiden önceydi, dolaşıp tarihi yerleri görüp Erbil’in güzelliğinin tadını çıkarabiliyor, insanlarla sohbet edebiliyordum. Orada Mam Khalil’s Çay Evi var. Kale içinde oldukça ünlü bir yerdir. Oranın sahibi Kak Muhammed ile oturur, saatlerce siyaset konuşurduk. İlk gittiğimde bana dönmüş ve “Seni biliyorum. Koalisyon sözcüsüsün sen” demişti ve sonrasında da arkadaş olmuş sıkça sohbet etmeye başlamıştık. Dediğim gibi, saatlerce siyaset konuşurduk özgürce, yalnızca Kürdistan, Irak ya da Orta Doğu siyasetini değil, Amerika’yı da konuşurduk. Fikir alışverişinde bulunurduk. Bazen çay evine gelen diğer insanlar da bu sohbetlere katılırdı. Hayatımda ilk limon çayını burada içtim. Tadı hala damağımdadır. Oraya dair en çok özlediğim şeylerden biri bu. Orada olmak, insanlarla sohbet etmek, Kürtlerin en bilinen özelliği olan misafirperverliği ilk elden görmek çok güzeldi. Bu ilişkilerim hala sürüyor. Bakur, Başur ve Rojava’dan arkadaşlarımla hala internet üzerinden görüşüyorum. Burada Dallas, Teksas, Washington DC gibi pek çok yerde de Kürt arkadaşlarım oldu. Pandemi biter bitmez geri dönmeyi çok istiyorum.
Öğrendiğiniz ilk Kürtçe sözcük neydi?
Öğrendiğim ilk Kürtçe sözcük Spas (Teşekkür) oldu. Sonra Gelek spas (Çok teşekkür) ve Spas Dikim (teşekkür ederim) öğrendim.
Rojava’daki değişim aynı zamanda bir Kadın devrimi olarak dünya tarihe geçti. Sizin Kürt kadınlarıyla çalışma şansınız oldu, buna dair özel bir şey paylaşacak olursanız, ne anlatırsınız?
Kadınların cesaretlerine, güçlerine ve morallerine hayran kaldım. Altı, hatta yedi yıl boyunca aralık vermeden savaştıktan sonra, IŞİD’e karşı yürütülen savaşta her biri kişisel olarak yakın arkadaşlarını da kaybetmişti üstelik, ama her gün ayağa kalkıyorlar…
Demokratik Suriye Güçleri’nin kadınlarıyla çalışma fırsatım sınırlı oldu. Beraber çalıştıklarım genelde sözcülerdi. Mesela Deir ez-Zor Askeri Meclisi Sözcüsü Lilwa Ebdulah ile tanıştım. Buluşup Suriye hakkında konuştuk. Onu ilk defa televizyonda gördüğümde çok etkilenmiştim. Kendi bölgelerindeki askeri operasyonlarla ilgili açıklama yapıyordu. IŞİD’in kalıntılarını yakalamak için büyük bir operasyon vardı ve o da benimle aynı işi yapıyordu, başsözcüydü. İşini çok iyi yapıyordu. Kadın Koruma Kuvvetlerinden Nişa Gewriye ile tanıştık o süreçte yine. O da inanılmaz başarılı bir başsözcüydü. Suriye Demokratik Güçleri’nde sözcü olarak da yer alsanız aslında bir savaşçısınız. Televizyonlara demeç veren savaşçılardı bu kadınlar. Cesaretlerine, güçlerine ve morallerine hayran kaldım. Altı, hatta yedi yıl boyunca aralık vermeden savaştıktan sonra, ki IŞİD’e karşı yürütülen savaşta her biri kişisel olarak yakın arkadaşlarını da kaybetmişti üstelik, ama her gün ayağa kalkıyorlar, üniformalarını giyiyor, kamera karşısına geçip SDF’nin yürüttüğü operasyonlar hakkında kendinden emin ve yetkin ve son derece güçlü bir şekilde konuşuyorlardı. Irak’ın Kürdistan tarafında ise beraber çalıştığım bir ortağım vardı. Bayan Tanya Aziz. Süleymaniye’den bir Kürt kadını. Tanya, Halepçe’de Saddam Hüseyin tarafından bombalanmış Kürdistanlı bir genç kızdı ve çocukluğundan kalma kimyasal yanıkları vardı hala vücudunda. O zamanlar Şam’dan bir şekilde çıkmayı başarmış, ABD’ye gelmiş ve vatandaşlık almış. Tanıştığımız dönemde ise, akıcı bir İngilizce ve Soranca bilerek bölgeye geri dönmüş, her gün bana tavsiyelerde bulunuyordu. Kürtlere iyi bir arkadaş olmalısın diyordu her gün. Onunla ortak çalışmak benim için bir onurdu. Benim için, kültürel açıdan söylüyorum, pek çok kapı açtı. Bana dil konusunda yardımcı oldu, arkadaşlarıyla tanıştırdı ve sürekli, sürekli Kürtlerin yanında bir dağ gibi durmam gerektiğini hatırlattı.
DAİŞ’le savaşta Kürtlerin konumu ve yaklaşımına dair kişisel izleniminizi öğrenmek istiyorum…
Geçmişe hızlıca bir göz atalım. Tarihçiler geri dönüp IŞİD’e karşı savaş meydanındaki zaferlere baktıklarında, IŞİD’e karşı ilk büyük zaferin Kürtler öncülüğündeki güçler tarafından Kobani’de kazanıldığını görecekler. Hem de tüm dünyanın artık IŞİD’in yenilmez olduğunu düşündüğü bir zamanda. Yani düşünsenize, Suriye’nin çoğunu, Irak’ın üçte birini ele geçirmiş, büyük ve yüce Musul’u düşürmüşlerdi. Her yerde kara bayraklar dalgalanıyordu. Ancak, hava saldırıları düzenleyen koalisyonun da az bir desteğiyle General Mazlum komutasındaki Kürt güçler, IŞİD’e karşı savaşıp onu yenebildi. Irak tarafında ise Kürt Peşmergeler Musul Barajını ve Musul’u geri almak konusunda son derece kilit noktadaydı. Yani şunu söyleyebiliriz ki Kürdistan’ın tüm parçalarından Kürt savaşçılar, Rojava’da, Irak Kürdistanı’nda, halklarını korumak için savaştı. Onlarla ortak olmak, unutulmadıklarını hissettirmeye çalışmak benim için onurdu. Unutturmamak diyorum, çünkü koalisyonun sahada çok fazla savaşçısı yoktu. Savaşan, ölen, ölülerini onurlandıran, yaralılarını iyileştiren o topraklardaki Kürt ve Arap güçleriydi. Biz koalisyon olarak onları elimizden geldiğince desteklemek için oradaydık, benim koalisyon sözcüsü olarak rolüm de buydu. Orada yalnız başlarına kalıp unutulmalarını, görünmez olmalarını engellemek için oradaydık.
Bu savaşta Kürtlerin dünyaya, insanlık tarihine katkısı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Daha önce söylediklerim aslında Kürtlerin insanlık tarihine katkısı kapsamında değerlendirilebilir ama şunu söylemek zorundayım. IŞİD tehdidi çok gerçekti ve hala devam ediyor. Şu anda IŞİD’in Irak ve Suriye’ye geri dönmesini engelleyen Suriye Demokratik Güçleri, Peşmerge ve Irak güvenlik güçleridir. Ben bir süredir, dört beş aydır bölgeden uzağım. Ama gelişmeleri çok yakından takip ediyorum. Hala savaşan bu kuvvetler içerisinde arkadaşlarım var, koalisyonda arkadaşlarım var. Ve olup bitenleri yakından takip ediyorum ve yerel güvenlik güçlerinin çabaları nedeniyle IŞİD’in bir daha asla fiziksel olarak bölgeye sahip olamayacağından eminim. Size bir anımı anlatayım. Oradayken Kurmanci, Sorani, Arapça gibi dillerdeki yerel hikayeleri araştırıyor ve bazen bunları paylaşıyordum. Bir gün sosyal medyada Suriye Demokratik Güçleri’nden kadınların askeri operasyon için eğitim gördükleri bir videoya denk geldim. Sosyal medya hesabımdan bu videoyu, yine orada öğrendiğim bir Kürt atasözünü de yazarak paylaştım. Atasözü şöyleydi, “Aslan aslandır, dişisi erkeği farketmez”. Genel olarak yerel videolar ve böyle atasözleri paylaştığım zaman mesajlar atıp yerel halka yakın olduğum, öğrenmeye çalıştığım için teşekkür ederdi insanlar. Elbette ki böyle şeyleri kendi kendime öğrenmedim. Oradaki gönüllülerin yardımlarıyla öğreniyordum. Bu insanlar da bana ABD Ordusu üniformasını giyen bir general olduğum için değil, ortak bir mücadelenin içinde olduğumuz için yardım ediyordu. Onlar da ben de temel olarak IŞİD’den etkilenen Kürtler ve Kürt savaşçıların tarihi rollerinin hatırlanmasını sağlamak için uğraşıyorduk.
Uluslararası koalisyonun içinde 78 ülke ve beş uluslararası örgüt olduğunu söylediniz. Görev sürenizde DAİŞ’e karşı savaşan ülkeler arasında bulunan Türkiye’ye ilişkin bir parantez açacak olursak neler söyleyebilirsiniz?
Afrin’de olanlara bakın, şu anda Kürdistan bölgesinde süren operasyonlara bakın. Bu durum IŞİD’le olan ve SDF ile ortak yürüttüğümüz savaşımızdan dikkati dağıtıyordu. Şu anda koalisyon sözcüsü değilim, ama mevcut yönetimin verdiği sinyallere bakarsak, ABD, Suriye’nin Kuzeydoğusunda konumlandığı noktalarda varlığını sürdürecek gibi görünüyor.
Bu oyunda pek çok yerel askeri güç var ve bu güçlerin bazıları IŞİD ile savaşma misyonunu yavaşlatan veya dikkati bu misyondan uzaklaştıran kararlar alıyor. Bu güçlerin bazı farklı gündemleri var ve bu gündemlere göre hareket ediyorlar. Oysa Suriye Demokratik Güçleri IŞİD’i yok etmeye odaklanmış durumda. Bu farklı milletler arasında düzenli olarak üst düzey görüşmeler oluyor. Pek çok kez bu gibi durumlarda bu taraflara sivillere zarar vermemelerini, hareketlerinin sonuçlarını bir kez daha düşünmelerini söylemişliğimiz oldu. Eylül, Ekim aylarında bölgeye gittiğimde Rasuleyn (Serêkaniyê) ile Tel Abyad (Girê Spî) arasında bir güvenlik mekanizması bölgesi olarak adlandırılan bir güvenli bölge geliştirme çabası vardı. Ve bunun kuzeyden Suriye’nin Güney sınırına kadar her türlü askeri operasyonu önlemek için alan ve zaman yaratması gerekiyordu, ama olmadı. Bu durumun on binlerce insanın yerinden edilmesi, göçe zorlanması, hayatları boyunca çalışıp sahip oldukları evlerini ve işlerini kaybetmeleri, kamplarda yaşamak zorunda kalması gibi trajik sonuçları oldu. Neden? Çünkü bir ülke kendini güvende hissetmediğine ve benim tarafımdan kesinlikle anlaşılamayan nedenlerle, öteki ülkenin sınırlarına yerleşmek istediğine karar verdi. Bu çok hassas bir meseleydi. Hala öyle. Hatta açıkçası çok daha öncesinden beridir hassas bir meseleydi. Yani, Afrin’de (Efrîn) olanlara bakın, şu anda Kürdistan bölgesinde süren operasyonlara bakın. Bu durum IŞİD’le olan ve SDF ile ortak yürüttüğümüz savaşımızdan dikkati dağıtıyordu. İleriye bakınca, şu anda koalisyon sözcüsü değilim, ama mevcut yönetimin verdiği sinyallere bakarsak, ABD Suriye’nin Kuzeydoğusunda konumlandığı noktalarda varlığını sürdürecek gibi görünüyor.
Türkiye’nin tezine göre ABD Suriye’de bir Kürt devleti kurmak istiyor. ABD’nin böyle bir fikri veya projesi var mı?
Ben böyle bir plandan haberdar değilim, hiç duymadım. Bu sanırım Washington D.C’deki meslektaşlarım için daha uygun bir soru olur.
DAİŞ’le savaşta uluslararası güçlerin Kürtlere yeterince destek verdiğini düşünüyor musunuz?
Uluslarası güçler Suriye Demokratik Güçlerini IŞİD’le olan savaşında desteklemek için daha fazlasını yapabilir. SDF Badia çölünde ve Fırat Nehri Vadisindeki alanı tek başına kaldırabilir. Bunu kanıtladılar. Ama şimdi, bu kadar çok insanı barındırmak için tasarlanmamış tesislerde tutuklu bulunan 10 bin IŞİD savaşçısı var. Ve birçok uluslararası ülke bunun farkında. 50’den fazla ulustan IŞİD’e katılmış savaşçılar tutuluyor bu tesislerde. Ve uluslararası güçler bu tutukluların insani bir şekilde idaresi konusunda SDF’ye daha çok yardım etmek zorunda. Ve bu da çok pahalı bir iş. Bunun için çok fazla kaynak, eğitim, tıbbi araç gereç ve teçhizat gerekiyor. Dolayısıyla bu uluslar, bu tesislerde tutulan vatandaşlarını geri getirmeli. ABD bunu yaptı. Irak ve Suriye’de yakalanan IŞİD’li savaşçıları getirdi ve Amerikan mahkemelerinde yargıladı. Şu anda hapishanedeler. Her milletin kendi kararını vermesi gerekiyor ancak bu arada SDF bu savaşçıların yükünü taşıyor. Bunların 2 bin kadarı yabancı savaşçılar. Binlerce Iraklı ve Suriyeli de var. Bu çok önemli bir rol ve görev. SDF 2015’ten önce yoktu bile ve şimdi içinde 10 binden fazla IŞİD’li olan Al Hol ve Al Roj gibi kampları idare etmek durumundalar.
Türkiye’nin Serêkaniyê ve Girê Spî operasyonu sırasında hapishanelerden kaçanlar oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
IŞİD’li savaşçılar da olsa güvenli ve insani gözaltı prensibine sadık kalmak gerekiyor. Tüm dünyayı ilgilendiriyor. Bunun yanı sıra elbette ki orada şiddetli bir ayaklanma tehdidi her zaman var. Ve bu insanlar orada ne kadar uzun süre kalırsa, bu tehdit o kadar artacaktır.
Bu kamplar demin de söylediğim gibi mükemmel değil. Yüksek güvenlikli cezaevleri değil. Kaçırılanlar ve kaçanlar olacaktır. Bu elbette ki bir sorun, ama üstesinden gelinemeyecek bir sorun değil. Daha önemli sorun bu kamplardaki insani koşullar, sağlık koşulları. Dünyanın pandemi ile mücadele ettiği, aramıza iki metre mesafe koymamızın gerektiğinin söylendiği şu günlerde, yüzden fazla insan bir odada bir kaç santim aralıklarla yatıyor. Bunlar savaş alanında yakalanmış IŞİD’li savaşçılar da olsa güvenli ve insani gözaltı prensibine sadık kalmak gerekiyor. Kaldı ki pandeminin anlamı bu. Tüm dünyayı ilgilendiriyor. Bunun yanı sıra elbette ki orada şiddetli bir ayaklanma tehdidi her zaman var. Ve bu insanlar orada ne kadar uzun süre kalırsa, bu tehdit o kadar artacaktır.
Görev süreniz içinde Kürtlerin, Türkiye’ye karşı bir saldırganlığına veya düşmanlığına tanıklık ettiniz mi, böyle bir izlenim edindiniz mi? Daha açık soracak olursam Kürtler, Türkiye’yi düşman olarak mı görüyor?
Elbette ki kendi özgürlük mücadelesini veren bazı silahlı gruplar var. Biz koalisyon olarak bu gibi gruplara karşı, IŞİD ile mücadele veren gruplar olarak ortak olduk. Öte yandan bazı güçler de bu süreç içinde iki cephede savaşmak zorunda kaldı. Ama yine de IŞİD ile mücadeleye odaklanabildiler. Kürt halkı, Kürt güçleri son derece ateşli savaşçılar ve çok cesurlar. Aynı şekilde, Peşmerge’nin anlamı da ‘ölümü göze alan’ mesela. Değerlerine olan bu inançları da IŞİD’le yüzleştiklerinde, savaştıklarında ve yendiklerinde savaş alanında son derece net görünüyordu.
DAİŞ yeniden Suriye’de etkin olmaya başladı. Uluslararası güçlerde bir hareketlilik var. Bir asker olarak Suriye’nin ve özelde Kürtlerin Ortadoğu’daki geleceği hakkında fikriniz nedir?
Sihirli bir küreden geleceğe bakmamaya çalışıyorum. Çünkü kırk yıl düşünsek 2012 de olmuş olanları öngöremezdik, IŞİD gibi bir grubun Irak ve Suriye’nin büyük bir bölümünü ele geçireceği kimsenin aklına gelmezdi. Bu nedenle geleceği tahmin etmeye çalışarak vakit kaybetmemek lazım.
Biraz zaman alacak. Uluslararası ulusların 10 yıl önce 2011’de başlayan Suriye iç savaşını sona erdirmek için bir anlaşmaya varmalarını öngören 2254 sayılı BM kararı var. Bu iç savaş sona erdiğinde belki özerk bölge hala var olmuş olacak. Gerçekten bilmiyorum, bu Esad rejimi tarafından karar verilecek bir husus. Umuyorum ki Özerk Yönetim de o masada olacaktır. Başka oyuncular da olacak elbette ama Birleşmiş Milletler tarafından koordine edilecek. Sihirli bir küreden geleceğe bakmamaya çalışıyorum. Çünkü kırk yıl düşünsek 2012 de olmuş olanları öngöremezdik, IŞİD gibi bir grubun Irak ve Suriye’nin büyük bir bölümünü ele geçireceği kimsenin aklına gelmezdi. Bu nedenle geleceği tahmin etmeye çalışarak vakit kaybetmemek lazım. Öte yandan şunu biliyorum ve buna odaklanıyorum, Suriye Demokratik Güçleri bir arada olduktan sonra ve SDF’nin başında General Mazlum olduktan sonra, askeri koordinasyonlar ve yönetim konseyleri iletişimlerini sürdürdükten sonra, Kürtler, Araplar, Ermeniler ve Süryani halkı ile ortaklaşa güçlü bir koordinasyon sürdükten sonra, Kuzey Suriye’de daha uzun bölgesel bir istikrar olacaktır.
Türkiye ABD’ye bir şart koşuyor. ABD Kürtlere yardım etmeyi bırakırsa biz de S400’leri kullanmayız diyor. ABD’nin buna yaklaşımı nasıl olacaktır?
Şu an o bölgenin sözcüsü değilim, bu yüzden sizi Washington DC’deki meslektaşlarıma veya bunun için Türkiye’deki büyükelçiliğe veya Dışişleri Bakanlığı’na yönlendireceğim. Yani, bunun hakkında bir fikrim yok.
Görev süreniz dolduğunda QSD sözcüsüyle yapmış olduğunuz basın toplantısında gözyaşlarınızı tutamadınız. O ana dair neler söylemek istersiniz? Hissiyatınızı, duygularınızı alabilir miyim?
Görev yaptığım 13 ay boyunca Heval Mustafa Bali ile hem sıkı bir iş ilişkisi hem de dostluk geliştirdim. O da Suriye Demokratik Güçleri’nin sözcüsüydü. Kino Gabriel dahil pek çok yardımcı sözcüyle de dostluklarım oldu. Haseke’de son bir basın açıklaması planladık. Oradaki görevimin bitmesine bir kaç gün kalmıştı. Basın açıklamasında birbirimize hatıra olarak hediyeler verecektik. Haseke’ye, daha önce de Rumaleyn’e onlarca gazeteci gelmişti. Hepsi koalisyonun SDF’ye ne şekilde yardım ettiğini, yardım edip etmediğini duymak istiyordu. IŞİD’le mücadelede edilen yardım için teşekkür edenler oldu. Normalde Rojava’daki gazeteciler koalisyon sözcüsüne ulaşamıyordu. Benden önceki sözcüler Bağdat’ta elçilikte yaşıyor ve nadiren dışarı çıkabiliyor ya da buna pek de zahmet etmiyorlardı. Genelde tweetlerinde İngilizce, bazen de Arapça kullanıyor ama bölgede kullanılan başka dillerde Tweet atmıyorlardı. Neyse dediğim gibi hediye alışverişi yapıyorduk, çok fazla sayıda gazeteci vardı. Görev sürem dolmuştu, gitmek üzereydim ve gitmek istemiyordum ve sanırım bu durum beni biraz duygusallaştırdı. Zaten tüm yıl aslında pek çok duyguyla geçmişti. 24 buçuk yıldır ordudayım ve Suriye ve Irak’ta geçirdiğim süre kariyerimin en önemli dönemiydi. Hem profesyonel olarak hem kişisel olarak üstümde en çok etki bırakan yılı oldu kariyerimin. 78 ulus adına konuşuyordum. Kürtler ve Araplarla işbirliği içindeydim. Temsil ettiğim 78 ulusun haritada yerini bilmediği, hangi dilin konuşulduğunu bilmediği bir yerde çok çalışmış, güzel dostluklar kurmuştum. Adlarını söylememi isterler mi bilmiyorum ama bana orada yardım eden pek çok gönüllü oldu. Kimi Bakur’dan kimi Rojava’dan, Kamişlo’dan Şaddai’den, Rumaleyn’den, Haseke’den, Duhok’tan, Koyê’dan, Süleymaniye’den Erbil’den, küçük köylerden pek çok insan. Hepsine buradan teşekkür etmek istiyorum. Hala onlarla instagramdan, whatsapp’tan twitter’dan iletişim içindeyiz. Velhasıl, duygusal bir andı. Ve bilemediğim bir sebeple Türk medyası bu görüntüleri gördükten sonra bana karşı bir linç kampanyası başlattı. IŞİD ile savaşan bir grupla iyi ilişkiler içinde olduğum için bana neden saldırdılar bilmiyorum ama bu oldu. Elbette ki bu saldırılardan korkmadım. Çünkü biliyordum ki orada bulunmamın sebebi Suriye Demokratik Güçleri ile ortak çalışmaktı. Aynı şey Irak güvenlik güçleri için de geçerlidir. Tümgeneral Tahsin, Tümgeneral Yahya Resul. Fark etmiyor. Orada hep beraberdik ve IŞİD ile savaşıyorduk. IŞİD’in asla geri dönmeyeceğini garantilemeye ve yerel halkın savaşan güçlerin bu konuda etkin olduğuna güvenmesine çalışıyorduk. Evet, biraz duygusallaştım çünkü duygusal bir zamandı. Kalmak istiyordum ama ABD’deki görevimin başına dönmem gerekiyordu. Bölgede bu dostlukları kurabildiğim ve sürdürebildiğim için çok şanslıyım. Benim için bir onurdu her birini tanımak.
Kürtlere mesajım şu: Tarihinize bakın. Kürtlerin tarihine. Amerika’daki siyahlarla bazı paralelliklere bakıyorum, bizlerin tarihi ezilenlerin tarihidir, baskının tarihidir, bizler, dilleri çalınan, kültürleri baskı altına alınan insanlarız. Ama yine de sebat etmek zorundayız. Atalarınızdan güç alın. Özgürlük ve refaha doğru yürüyüşünüze devam edin.
Duygularınızı ifade ettiniz. Bizim aracılığımızla Kürtlere bir mesajınız var mı?
İlk mesajım, ‘Zor spas, gelek spas’. Kürtlere mesajım şu: Tarihinize bakın. Kürtlerin tarihine. Amerika’daki siyahlarla bazı paralelliklere bakıyorum, bizlerin tarihi ezilenlerin tarihidir, baskının tarihidir, bizler, dilleri çalınan, kültürleri baskı altına alınan insanlarız. Ama yine de sebat etmek zorundayız. Atalarınızdan güç alın. Özgürlük ve refaha doğru yürüyüşünüze devam edin. Gençlere mesajım ise, biliyorum ki aileniz size okula devam etmenizi, çalışmanızı ve eğitim almanızı söylüyor. Bu çok önemli. Çünkü aldığınız eğitim dünyanın herhangi bir yerine pasaportunuz olacak. Belki Mardin’de, Diyarbakır’da, Duhok’ta bir köydesiniz şu anda. Bir dil daha öğrenmeye bakın. İnterneti kullanın.
Son olarak, şunu söyleyebilirim, Kürt halkının misafirperverliğinden ve dostluğundan kesinlikle çok etkilendim ve ilham aldım. Pek çok evde misafir edildim. Şartları ne olursa olsun en güzel yemekleri koydular masaya. Üst düzey yönetici kadrolarından Kürtlerle, artık çalışmayan çok yaşlı Kürtlerle, gençlerle, çocuklarla, işçilerle, savaşçılarla konuştum. Hepsi bana aynı şekilde davrandı. Ve bence bu, karakterin ve atalardan, bizden önceki nesillerden aktarılan değerlerin bir vasiyetidir. Görev sürem boyunca bana yardım eden gönüllülere inanılmaz derecede minnettarım. Aynı bugün olduğunu gibi, en zor soruları soran gazetecilere minnettarım. Kürtlerin bitmeyen dostluklarına minnettarım. Ve bir asker olarak, savaş alanındaki cesaretlerini, şehitlerini onurlandırmalarını, yaralılarını ve ailelerini, köylerini IŞİD’den korumalarını izlemek destansıydı.
Tekrar bölgeye gitmeyi düşünüyor musun? Planların neler?
Bir gün Irak’ın Kürdistan bölgesine geri dönmeyi düşünüyorum. Oradaki üniversitelerden birinde dış politika, uluslararası ilişkiler, medya ilişkileri dersleri verebilirim. Söz veriyorum, Kürdistan’a geri döneceğim.
Şu anda bir generalim ama yakında ordudan emekli olup özel sektöre geçmeyi düşünüyorum. Emekli olduğumda yapmayı düşündüğüm bazı şeyler var. Öncelikle, Kuzey ve Doğu Suriye Kürdistan’ındaki, Türkiye’nin Güney Doğusundaki ilişkilerimi canlı tutuyorum. Hatta hiç gitmemiş olsam da Rojhilat’ta bile iletişimde olduğum insanlar var. Bir gün Irak’ın Kürdistan bölgesine geri dönmeyi düşünüyorum. Oradaki üniversitelerden birinde dış politika, uluslararası ilişkiler, medya ilişkileri dersleri verebilirim. Irak’ta olması gereken ama olmayan bazı iş alanları da var. Mesela bankacılığın gelişmesi Orta Doğu ve Kürdistan için iyi olacaktır. ABD’de mobil bankacılık uygulamaları kullanıyoruz. Şu anda bu Irak ve Suriye’de yok. ATM’lerin bölgede sıklaşması ticaretin de gelişmesine ön ayak olacaktır. Mesela Amazon gibi dev bir şirket bölgede varlık gösteremiyor. Amazon bölgeye yatırım yapsa, depolar ve lojistik alanında ve yerel halkı işe alsa, bölgedeki refah düzeyi artacaktır. Yani ordudan emekli olunca bu tip şeylerle ilgilenmeyi düşünüyorum. Amerika’da ‘Kürdistan’ın Amerikalı Dostları’ diye bir grupla ilişkilendim. Politik olarak bağımsız, daha çok iş ve dış politika ile ilgili bir grup. Kürdistan’ı bu anlamda geliştirmeyi amaçlıyorlar. Ordudan ayrılınca bu grupla bir şeyler yapabilirim ama şuna söz veriyorum, Kürdistan’a geri döneceğim. İş için ya da bir turist olarak, Amerikalılarla Kürtlerin ilişkilerini geliştirmek için, turizmi canlandırmak için, limon çayı ve kebap için, bir gün mutlaka döneceğim.
Paylaşımlarınız aynı zamanda Türkiye cephesinde tepki topladı…
Koalisyon sözcüsüyken, koalisyona dahil olan ülkelerin dillerinde, Japonca, Almanca, Flemenkçe, İspanyolca, İtalyanca, İngilizce, Arapça, Kurmançi ve Sorani dillerinde tweetler atıyordum. Bölgede yaşayan halka ulaşmak için onların dillerini kullanıyordum ve bu Türkiye medyasını çok kızdırdı. Hakkımda ‘Koalisyon sözcüsü PKK sloganları yazıyor’ gibi inanılmaz iddialarda bulundular. Oysa ben yerel halkın kullandığı atasözlerini falan tweet atıyordum. Aslan örneğinde olduğu gibi, bahsetmiştim daha önce. Ve biliyordum ki Türkiye medyası tarafından bu kadar saldırıya uğruyorsam, tweetlerim yerine ulaşıyordu. Aslında saldırmasalar belki de kimsenin görmeyeceği, gündeme gelmeyecek tweetler Türk medyasının saldırıları sonucu dünya gündemine oturuyordu. Her neyse, Elîşer diye küçük bir çocuk vardı. 5 yaşında, Bakur’dan. Yine bir gün Türk medyasının saldırısı sonucu gündeme oturan tweetlerden birini görmüş ve bana halasının hesabından bir video mesaj göndermiş. Videoda el sallayıp bana ‘Koalisyon baba’ diyor! Sosyal medyada Elîşer ve ailesi gibi insanlarla tanışmak muhteşemdi. Bölgeyi anlamak açısından da çok önemli ve ilham vericiydi. Çünkü bazı günler çok kötüydü, tehlikeliydi, İran Bağdat’a füze fırlatıyordu, savaşın eşiğindeydik. Ama çevirimiçi bu tip arkadaşlıkların yardımı çok büyüktü bu gibi günleri atlatmak konusunda. Yalnızca Kürtlerden değil, Araplardan da çok mesaj alıyordum. Irak’ta Junoob’dan, Bağdat’tan, Musul’dan, Kuveyt’ten, Birleşik Arap Emirlikleri’nden, Ürdün’den. Diyorlardı ki ‘Teşekkür ederiz, bizim dilimizde bize ulaşmaya çalışmanızı takdir ediyoruz. Sayenizde normalde öğrenemeyeceğimiz bazı şeyleri öğrenmiş oluyoruz.’ Bu nedenle, ne olursa olsun medyayla, özellikle Kürt medyasıyla konuşmakta ve bölge dillerinde tweet atmakta son derece ısrarcıydım.
Bu fırsatı sağladığınız için teşekkür ederim. Benim için bir onurdu. Takip eden, okuyan herkese de teşekkür ederim. Umarım Kürdistan bölgesine en kısa sürede güvenli bir şekilde geri dönme fırsatım olur. Ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Kürdistan’dan daha fazla arkadaşla tanışmayı dört gözle bekliyorum. Herkesin koronavirüsten korunmasını ve birbirini sevmesini diliyorum. Gelecek için iyimser olalım.