GÜLFER AKKAYA yazdı: “Bu ülkenin birayı tüketenlerce, kerhanelerinde çalıştırılanlarca, eğlence nesnesine dönüştürülmeye çalışılanlarca, inancını kendince yaşayanlarca ve bunca kirden pislikten illallah edenlerce hakiki bir çılgınlığa ihtiyacı var.”
GÜLFER AKKAYA
Ülkede her şey çığırından çıkmış durumda. Sıradan bir durum karşısında olağan bir olay, tavır görmek artık mümkün değil. En akla gelmez karşılıkları görüyor, yaşıyoruz. Sonunda hayret etmekten ölmezsek dayanıklıyız demektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ülkeyi bir şirket gibi yöneteceğiz” demişti. Dediğini yaptı. Ancak her geçen gün Türkiye adlı şirket çıldırdıkça çıldırıyor.
Yok, çılgın projelerden değil, toplumsal çılgınlıklardan bahsediyorum.
Evvela patron çıldırdı. Durur mu, hemen ardından şirketin yan kuruluşları Diyanet, bakanlıklar ve nihayet patronun çevresini saran şirket soytarıları çıldırdı.
Ülkenin Erdoğan’dan sonra en çok sesini duyduğu Diyanet İşleri Başkanı, İslami çevrenin “mühim” şahsiyetlerinden Adnan Oktar ile ilgili konuştu.
Önlerinde duran Kuran’ı da anımsatarak “İnşallahlar, maşallahlar havada uçuşuyor, dini bir takım referanslar ve orada dansöz oynatıyorsun böyle bir şey olabilir mi? Tamamen akli dengesi herhalde bozulmuş” dedi.
Bu açıklamadan birkaç gün evvel kendilerine yönelik müdahale olacağına ilişkin duyum aldıklarını açıklayan Adnan Oktarcılar belli ki Diyanet’in bu açıklamasıyla iyice gerilmiş. Cevap gecikmedi.
“Kerhanelerden, kumarhanelerden, içki fabrikalarından alınan paralarla, vergilerle maaşlarınız ödeniyor. Bir kere bunlar hakkında açıklama yaptınız mı, bunlara sesinizi çıkarttınız mı? Gıkın çıkmıyor hoca efendi.”
Diyanet gibi devlet eliyle kurulmuş, tüm bütçesi devlet tarafından karşılanan, devlete göbekten bağlı, iktidarın yan kolu gibi çalışan, özellikle son yıllarda iyice palazlanıp kadınlara ve çocuklara karşı her türlü cinsel saldırının meşruluğuna hizmet eden açıklamada bulunan Diyanet’e verilen bu cevabı çok sayıda insan beğendi.
Elbette yine kimin söylediğine bakmadan.
Zaten her türlü vergiden inim inim inleyen memleket insanının içine su serpildi ya, bu yeterdi.
Çünkü ülkedeki istibdat nedeniyle ağzını açanın gece evi basıldığından değil eylem, iktidarın hoşuna gitmeyen tek cümle bile kurmak cesaret ister oldu.
Diyanet, Adnan Oktar… Derken bir açıklama da Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan’dan geldi.
Bir patron olarak, esas patronu kızdırmayacak, bilakis patronlar arası safları sıklaştıracak bir çağrıda bulunuyordu.
“Bira satışı düşüyor ama tüketim konusunda emin değilim. Bunun nedeni de evde bira yapımının artması. Çok ucuza alınan cihazlarla evde bira yapılıyor. Bugün 7,5 liralık biranın 4 lirası vergi. Evde bira üretimi vergi kaybına da neden oluyor. Bu konudaki görüşlerimizi yetkililerle de paylaştık.”
Yetkililere; 7,5 lira olan bira fiyatının yarıdan fazlası vergi bu, üretici ve tüketiciyi zorluyor, verginin düşürülmesi gerekiyor diyeceğine, alım gücü iyice düşürülen tüketicinin evinin içine müdahaleyi öneriyordu sayın bay sermayedar.
İyice alıştılar OHAL ve KHK’larla çalışanın gırtlağına daha da çökmeye.
İyice alıştılar çalışanın, tüketicinin hakkını aramasının önünün hukuksuzlukla tıkanmasına.
İyice alıştılar hukuksuzluğun kaymağını yemeye.
Dahasını istiyorlar.
İktidara diyor ki sermayeci bey; sen vergiyle, ben ücretle donuna dek soyalım çapulcuları ama, bunun için daha çok hukuksuzluğa ihtiyaç var. Bak evlerinde kendi kendilerine bira üretiyorlar. Çıkart bir KHK. Olmadı söyle gerekli yerlere bassınlar evleri, tutuklasınlar.
Suçları ortada. Evde bira üreterek vergi kaçırıyorlar.
Nasılsa sermaye vergi verme konusunda elinin rahatlığının da farkında. Vergi en çok kazananlardan değil, en az kazananlardan alınır.
Baktınız halk vızırdanıyor bu baskınlara karşı, o zaman hemen iktidarın yan kolu Diyanet’i devreye sokarsınız.
Diyanet Başkanı kameralar karşısına geçip içki tüketmenin dinen suç olduğunu, evde içki üretmenin ise iki kere suç olduğunu, üstüne üstlük vergi ödemeyerek bunun aynı zamanda vatan hainliği olduğunu söylesin.
Nasılsa bu vatan hainleri dışında başka kimse Diyanet’in 12 bakanlıktan büyük olan bütçesini sorgulamıyor. Diyanet kapansın demiyor. Diyanet de marifetini gösterip bütçesinin buralardan oluştuğunu hatırlatmadan, ustaca üzerine düşeni yapsın.
İbre buraya dönünce başta Trakya, İç Anadolu, Akdeniz olmak üzere ülkenin hemen her yerinde yüzyıllardır evlerinde şarap, rakı üretenler “Evimiz ne zaman basılacak?” diye ürkü içinde bekleye dursunlar.
Nasılsa çıldırmış ülkede olmaz denecek bir şey kalmadı. Her şey olur.
Gelelim Adnan Oktar’ın Diyanet başkanına maaşını kerhaneden, içkiden, kumardan alıyorsun demesinin bir önemi var mı kısmına. Var ama dediği şeyden şayet kendisi muaf ise var.
Adnan Oktar da, Diyanet başkanı ile aynı “kanunlar ve toplumsal hoş görünün” yani iktidar yandaşlığının olanaklarından faydalanıyor. Aynı madalyonun yüzleriler yani.
Öyle ki Adnan Oktar, Diyanet’in cinsiyetçi, çocuk ve kadın düşmanı teorisini pratiğe geçiren kişisi gibi çalışmakta. 18 yaş altında kadınları toplayıp, erkek zevkine göre şekillendirilip, köle, aptal, cinsel oyuncaklar diye sunmakta. Diri Barbi’leri var, bir de ad takmış “kedicikler” diye. Daha geçen gün hakkında bir baba dava açtı.
Kanal diye açtığı teşhirhane direkt olarak kerhane değil, ama belli ki Adnan Hoca’dan Diyanet’e vergi akıyor. İkimiz de aynı yerden besleniyoruz, sus işte diyor.
Ha bir de evine baskın istemiyor. Barbileştirdikleri ile önünde Kuran burada yaşadıkça yaşamak istiyor.
Diyanet’le aynı ekmeği yiyen Adnan Oktar’ın Diyanet’e yönelik kendini kollamak için yaptığı açıklamanın bu nedenle kadınlarca, maaşı her gün vergilerle eridikçe eriyenlerce karşılığı olmamalı. Karşılığı olan şey, Diyanet, Adnan Oktar ve sermayenin göbekten bağlı olduğu siyasal ortamı fark ederek, tamamına yönelik Hayır diyebilmektir. Hem Adnan Oktar’ın kadını cinsel obje olarak pazarlayan televizyonu, hem çocuk tecavüzleri kadın tacizleri, katliamları tavan yapmışken muhafazakar/İslami hayat fetvaları veren iki yüzlü Diyanet kapatılmalı demektir.
Bu ülkenin birayı tüketenlerce, kerhanelerinde çalıştırılanlarca, eğlence nesnesine dönüştürülmeye çalışılanlarca, inancını kendince yaşayanlarca ve bunca kirden pislikten illallah edenlerce hakiki bir çılgınlığa ihtiyacı var.