kalbim
git, firar et düşlerden
sokaklar seni nehirlere
nehirler de deniz’e götürür
Y. Aksoy
Gezi Direnişi, direnişin daha ilk gününden itibaren kendi sanatını da yaratmaya başladı. Belki de sanat, tarihinde ilk kez bu kadar halk tarafından, üretilip, ‘halk için’ oldu. Yaratma kaygısı, kurgusal olanı aşarak Gezi İsyanı ile gerçekle buluştu. Gerçek, insanlığın tarihsel olarak geldiği yerdi. Bu aşamada, gerçek ile salt gerçekliğinden dolayı meşgul olmayacağız elbet. Gerçekliği toplumsal bir emek süreci ile geliştirip yeniden üreteceğiz. Marx, bizim dünyayı kavramamızı değil, değiştirmek zorunda olduğumuzu söylemişti. Bu nedenle, gerçeği oluşturan somut koşulları bilip, bulmak yetmez. Devinimini hiç aksatmayacak tarihsel süreç içinde gerçeği, döngüselliğin dışında yeniden tarif edebilme sorumluluğumuz var. Gezi Direnişi’nin açığa çıkan çok önemli bir gerçek de sanat kolektif eylemle beslenir ve kolektif bir üretim ile buluşursa ötesine götürülecek tarihsel bir gerçek, toplumsal bir kabul oluyor. Böyle koşullarda oldukça asi, yeri geldiğinde gülen bir yüz, birden bire bir çığlık, dinginlikte bir örümcek ağı, ama hep rengarenk ve capcanlı. Sanatı gerçeğin büyülü anlatımı diye tanımlarsak, yerinde bir tanım olur diye düşünüyorum.
Aristoteles tarafından insan “zoon politikon/sosyal hayvan” olarak tanımlamışken, Benjamin Franklin “ araç yapan hayvan” olarak tanımlıyor. Her iki tanımlama da insanın eylemleri ile örtüşüyor. Ancak Fransız tarihçi ve filozofu Hypolite Taine’de insanı “ kozasını ören ipek böceklerine ve bal yapan arılar” a bezeterek insandaki yaratıcılığın estetiğine vurgu yapmaktadır. “Tarihi yapan sınıf siyaha bir fırça, bir çizik atarak ve kelamını da sakınmayıp en gür biçimde söyleyerek gökkuşağını yere indirdi. Toprak ana nicedir, çocuklarını sımsıkı kucaklıyor, bırakmıyordu. Birden eli ağayı, salkım saçak saçları kopartılmak, masmavi kara gözleri oyulmak istendi. Göğü ve yeri tutsak eden Tanrı çok kudretli ve kendince yenilmezdi. Bir karanlık ortasında kanatılınca toprak ananın bedeni, Prometheus oldu çocukları hep birden. Ve bu çocuklar yeşile, suya ve toprağa güneşi çevirdi. Hepsi birden Spartakus oldu çocukların. Kimisi büyük kimisi daha yeni yetme idi. Ve Tanrı’nın askerleriyle onur ve adalet savaşına tutuştular. Henüz galip olan olmadı. Ancak Tanrı ve hizmetkarları için tarihin sonu yaklaştı, dedi yaratan toprak ana”. Bana ait bu öykülemden da anlaşıldığı gibi tarih adaletsizliğe, savaşa, sömürüye, eşitsizliğe ve ayrımcılığa karşı dünyanın farklı bir çok bölgesinde farklı bir aşamaya geldi. 21. Yüzyılın köleleri tanrılara karşı cesaretle savaşıyor ve mutlak kazanılacak büyük savaşa da hazırlanıyor.
Gezi Direnişi özellikle şiir, müzikal ve görsel alanda birçok mizah ağırlıklı sanatsal ürünü de üretti. İnsanoğlu ve insan kızı ellerini kullanarak emekle tanışalı epey bir zaman geçti. Emeği üzerindeki tasarrufu oranında da özgürlükle tanıştı. İnsanın tarihinin ilk dönemlerinin izini sürdüğümüzde yerleşik hayat mekanlarında (mağaralarda, kayalarda,…) işaret ve resimlerle esasta sanat kaygılarını görmekteyiz. Doğada güçlü ve tehlikeli olana karşı sanat yolu ile uyarılar yapılırken, insan mutluluğunun da dayanışmadan ve adaletli bölüşümden geçtiğini anlatan izler, yapıtlar çokça bulunmuştur. Yaşam hep karşıtlarıyla tarihin sonuna kadar mücadeleler ile geçecektir şüphesiz. Adaletin, özgürlüğün ve adil paylaşımın hayatın kendisi olduğunda, tarih de son bulacaktır. Ya da iyi ile kötünün uzun bir zamandır mücadelesinde kötü kaybedecektir; insanlık kötülüğe yabancılaşacaktır. Tüm bunlar için aklı ve kalbi besleyen en önemli argüman sanat olacaktır. Gezi Direnişi’ni büyük bir halk ayaklanmasına dönüştürmede, ayaklanmanın kolektif özdeki bireylerin sanatsal yaratıcılıkları çok önemli rol oynamıştır. “ Gezi’nin paradigma depremleri bir çok alanda olduğu gibi sanat alanında da yeni vadiler açtı. Sanatın politik ve/veya kolektif olabileceği önümüzde açılan ufuklardan ikisi. Gezi sürecinde sanat kolektiflerinin oynadığı güçlü rol ve geniş kitlelerin sanatsal yeteneklerinin açığa vurması, birey sanatçıların da kolektif çalışmalar yapmasını ateşledi. … Direnişin ilk günlerindeki kırmızı kadın fotoğrafındaki hüzün, günlerle ifade edilen bir zaman diliminde öfkeye, neşeye ve coşkuya dönüştü. “ (Barış Yıldırım, Gezi Direnişi üzerine Düşünceler, 2013:295-296)
Kırmızı elbisesi ile Gezi Direnişi’nin simgelerinin başında gelen şehir plancısı Ceyda Sungur, “ Kırmızı Elbiseli Kadın” imgesini çok aşan ve varoluşunun derinliğini açımlayan şu sözlerle direnişi anlatıyor (Radikal Gazetesi, 29.05.2013) :” Dün Taksim Gezi Parkı’nda yaşanan polis şiddeti hiç şaşırtıcı değil. Özellikle 1 Mayıs’tan (2013) sonra en küçük bir protestoda dahi son derece orantısız bir polis şiddetine ve insan hayatını tehdit edecek boyutta biber gazı kullanıldığına şahit oluyoruz. İnsan hayatını bu nebze tehlikeye atan kimyasal bir silahın kullanılması kesinlikle yasaklanmalıdır. Açık ki, kent hakkını savunan her yurttaş, en temel demokratik hakkını kullanmak isteyen bir işçi, üniversitesini ve bilimi savunan her öğrenci ya da akademisyen, dün benim maruz kaldığım polis şiddetiyle hatta daha da fazlasıyla her gün burun buruna. … Bugün kent mekanının değişim değerini artıran, kullanım değerini kentin ayrıcalıklıları yararına üreten, şehircilik ilkelerini, planlama esaslarını ve kamu yararını tek bir karar ile yok sayan birçok projeyle tehdit altındayız. Dolayısı ile kenti var eden değerleri tüketen, kenti parçalar halinde dönüştüren bu projeleri neoliberal yeniden üretim mekanizmalarından ayıramayız. Üçüncü köprünün temelinin atıldığını, Gezi Parkı’nın yok edilmeye çalışıldığı bugün tüm yurttaşlar olarak, bir araya gelmeli, bir mücadele alanı olan kentimize sahip çıkmalıyız.”
Kırmızı Elbiseli Ceyda Sungur’a ülke dışında bir çok kadından kırmızı elbiseler giyinerek destek olunmuş, dayanışma gösterilmiştir. Kırmızı elbiseli kadın figürü amatör, profosyonel birçok kişi/grup tarafından tuvale, kartona, duvarlara resmedilmiş, kamusal bir simge ve aidiyete dönmüştür.
Gezi Parkı Direnişi diğer eylemlerden ayıran ilginç ve ilginç olduğu kadar yeni olan bir çok argüman da ortaya çıktı. Öncelikle eylemciler güler yüzlü, mizahi yaratıcılıkları oldukça gelişkin, eylemin motor görevini oluşturan kesim entelektüel ve barışçı. Tarihe iz bırakan büyük kahramanlıklar ve direnişlere tanıklık eden şiirler, romanlar ve besteler, resimler yapıldı ve fotoğraflar çekildi ve tahmin ediyorum ki, onlarca belgesel ve film çalışmaları da yapılıyordur. Gezi eylemleri içinde eylemim derinliği ve etkisi çabuk hissedilmiş olmalı ki dinleyen birçok insanın hafızasına yerleşen ve dilinden düşürmeyeceği şarkılar bestelendi. İlkönce Duman’ın,
“biberine gazına
copuna sopasına
tekmelerin hasına
eyvallah
saldırın bana utanmadan sıkılmadan
gözlerim yanar ama ezilmedim azalmadım
özgürüm dedim hâlâ
haklıyım dedim hâlâ sana
insanım dedim hâlâ
vazgeçermiyim söyle bana”
sözlerinden oluşan şarkısı sosyal medyada en çok dinlenenler arasına girdi. Ağustos 2013 tarihi itibariyle Çapulcu Şarkılar adlı müzikal-blog sitesinde tam 135 şarkı derlendi.Bunlardan bazıları şöyle: Grup Yorum’un ‘Yeni Baştan’ adlı şarkısı,Kardeş Türkülerin yalnızca insan sesi ve tencere tavalarla kaydettiği ‘Tencere Tava Havası’yine Duman’ın ‘illallah’ eseri, Borusan Filarmoni Orkestrası, Boğaziçi Üniversitesi Caz Korosu,Alpay’ın Ethem Sarısülük için yaptığı ‘Ethem’in Sessiz Çığlığı’ şarkısı, Seyduna Tuna Bozyiğit Serhad Raşa tarafından bestelenen Anadolu Rock tarzı bestesi ‘Çapulcunun Şarkıs’ OzBi’nin ‘Vur Beni Lan Titreme’ adlı Abdullah Cömert için parçası, Agire Jiyan’ın ‘Erdoğan Erdoğan/ Çapuci hat li meydan’ nakaratlı ‘Çapulci’ şarkısı, Nazan Öncel’in ‘Ne İstiyorum Bir Sor Bakalım’ şarkısı,… Başta sıraladıklarımız olmak üzere farklı müzisyen ve müzik grupları, tarihe mal olacak bu ekoloji, özgürlük, demokrasi ve özel olana saygı eksenli kitle mücadelesinin tanıklığını yapmışlardır. Dolayısıyla gelecek kuşaklar bu anlam dolu nameleri mırıldanırken Eudomania için kesintili de olsa önemli işlerin yapıldığını bilecekler. Yüzleri aşan şarkının yanında sanat içinde yeri olduğuna inanılan yıllarca dillerden düşmeyecek sloganlar ve duvar yazıları da Gezi Direnişi esnasında üretilmiştir.
Gezi Direnişi, tarihini , özsavunmayla, şiirle, şarkıyla, resim ve fotoğraflarla, mizahla, halaylarla, kahkahalarla ve gencecik direnişçilerin ölümleriyle ülkemizin ve sınırlarımız dışındaki coğrafyaların her sokağına silinmeyecek biçimde kazımıştır. Unutulmayacak ve kendini aşan düşlerin gerçekliğine, her daim çağrı olacak.