PKK yöneticilerinden Duran Kalkan, Suruç’taki bombalı katliamla ilgili kaleme aldığı yazıda, saldırıyı IŞİD elemanları gerçekleştirmiş olsa da saldırının azmettiricisinin AKP olduğunu öne sürdü.
Duran Kalkan, saldırının hedefinde ESP’nin olmasını değerlendirirken, “Katledilenlerin neredeyse tamama yakını Türk, genç ve sosyalist düşünceye sahip kişiler. HDK-HDP içinde aktif yer alan ESP’ye üye veya yakın insanlar oluyor. Yani 7 Haziran seçiminde yüzde on üç oy alan HDP’nin en önemli çalışan kollarından birini oluşturuyorlar” ifadelerini kullandı.
“‘DAİŞ (IŞİD) katliam yapıyor, AKP ise destekliyor’ demek doğru değildir” diyen Kalkan, doğru olanın “AKP, IŞİD’e saldırı yaptırdı” ifadesi olacağını iddia etti. Kalkan ayrıca, “Suruç saldırısını yapanlar DAİŞ üyesi kişi veya kişiler olabilir. Fakat saldırana değil de saldırtana bakmak gerekir. Dolayısıyla DAİŞ üyesi olarak görünen birçok kişiye AKP’ye bağlı istihbarat örgütleri saldırı yaptırabilir. Örneğin Hakan Fidan’ın başında bulunduğu MİT’in bu tür örgütlenmeleri olduğunu herkes bilmektedir. Ayrıca AKP denetiminde MİT dışında da birçok gizli örgüt ve kontrgerilla timi bulunmaktadır” diye yazdı.
Duran Kalkan’ın yazısının tamamı şöyle:
“Ne yazık ki 7 Haziran seçim sonuçları Kürt sorununun demokratik çözümü temelinde Türkiye’nin demokratikleştirilmesi ve yeniden yapılanmasına dönüştürülemiyor. HDP şahsında demokratik siyaset bu inisiyatifi ve etkinliği gösteremedi. MHP’nin tehdit ve tahrikleriyle de beslenen AKP, imha ve tasfiye amaçlı yeni bir saldırı süreci başlattı. Özellikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın adeta padişah olma ihtirası söz konusu saldırıları başlatan temel etken oldu. Bütün bunlar da yeni bir Kürt direnişinin hamurunu mayaladı.
Eğer CHP biraz demokrat ve tutarlı davranabilse ve öncelikle HDP ile bir demokratikleşme programı temelinde ittifak yapabilseydi, o zaman hem sürecin demokratik değişim ve yeniden yapılanma doğrultusunda işlemesi sağlanabilir ve hem de hükümet kurma çalışmaları daha istikrarlı yürütülebilirdi. Bu temelde de ülkeyi AKP’den kurtaracak tarihi ve kalıcı adımlar atılabilirdi.
Fakat CHP böyle bir demokratik tutarlılık gösteremedi. Öncelikle HDP ile demokratik ittifak arayışına gireceğine, tersine öncelikle MHP ile ittifak arayışına girerek Devlet Bahçeli’ye başbakanlık teklif edecek kadar ileri gitti. Tabi MHP’den istediği karşılığı bulamayınca da, bu sefer AKP’ye koltuk değneği olacak bir yörüngeye girdi. AKP iktidarını korumayı öngören tehlikeli bir hükümet kurma serüvenine yöneldi.
İşte tüm bunlardan aldığı güçle de olacak ki, 5 Haziran’da seçimi iptal ettirebilmek için Diyarbakır’daki HDP mitingine yönelik katliam girişiminde bulunan AKP, şimdi de Suruç üzerinden Kobani halkına yardım götürmeye çalışan Türkiyeli devrimci gençlere yönelik daha vahşi bir katliam saldırısında bulundu. 20 Temmuz günü Suruç’ta basın açıklaması yapan gençlerin ortasında DAİŞ’li denen biri tarafından intihar saldırısı yapıldı. 31 Şehit ve onlarca yaralı var. Yaralıların bir kısmının da ağır olduğu dikkate alınırsa, o zaman saldırının büyüklüğü ve vahşiliği daha iyi anlaşılır.
Burada öncelikle Suruç şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz. Şehitlerin kimlikleri ve saldırının yapıldığı yer, bununla amaçlananlar konusunda epeyce ipucu veriyor. Söz konusu saldırının Urfa’nın Suruç İlçesinde yapılmış olması, 15 Eylül 2014’ten bu yana faşist DAİŞ çetelerinin ısrarla Kobani’ye saldırtılmakta olduğu gerçeğiyle birlikte ele alınırsa, o zaman tarihi olarak Urfa üzerinde yaşanan mücadele gerçeğiyle birlikte ele almak bazı önemli sonuçlar verebilir.
“‘Kürdü destekleyenin sonu bu olur’ denmektedir”
Tabi katledilenlerin kimlikleri saldırının amacını aydınlatma bakımından çok daha fazla aydınlatıcıdır. Katledilenlerin neredeyse tamama yakını Türk, genç ve sosyalist düşünceye sahip kişiler. HDK-HDP içinde aktif yer alan Ezilenlerin Sosyalist Partisi-ESP’ye üye veya yakın insanlar oluyor. Yani 7 Haziran seçiminde yüzde on üç oy alan HDP’nin en önemli çalışan kollarından birini oluşturuyorlar. Kürt Özgürlük Hareketiyle Türkiye’nin demokratikleştirilmesi doğrultusunda ittifak yaparak birlikte çalışan sol demokratik güçlerden oluyorlar.
Herhalde bütün bunlar söz konusu vahşi saldırının amaçlarının anlaşılması açısından yeterince aydınlatıcıdır. Suruç saldırısında katledilenler Kobani direnişine destek vermiş ve bugün de Kobani’nin özgürce yeniden inşasına destek vermekte olan insanlardır. Bu nedenle faşist DAİŞ çeteleri tarafından hedeflenmeleri ve DAİŞ’in bunlara yönelik intihar saldırısı düzenlemesi olasılık dahilindedir. Bundan ötürü olacak ki, hemen herkes katliamı yapanın DAİŞ çeteleri olduğunu söylemektedir.
Fakat Suruç katilinin DAİŞ’çi olduğunu söylemekle yetinmek yalnız başına yeterli olmamaktadır. Örneğin ESP gençliği hedeflenmiştir ki, ESP’nin HDP bileşenleri arasında en aktif güçlerden biri olduğu dikkate alınırsa, o zaman söz konusu saldırının HDP’ye yönelik olduğunu söylemek fazla abartılı olmaz. Yine katledilen gençlerin hepsinin Kürt Özgürlük Mücadelesini destekleyen Türkler oldukları gerçeğinden hareket edince de, o zaman söz konusu saldırının Kürt Özgürlük Mücadelesini ve Kürt-Türk demokratik ittifakını hedeflediği açıkça görülür. Demek ki Kürt özgürlüğünü destekleyen Türklere açıkça gözdağı verilmektedir. Tıpkı Özal’ın öldürülmesi gibi “Kürdü destekleyenin sonu bu olur” denmektedir.
AKP’nin rolü
Peki günümüzde HDP’ye, PKK’ye ve Kürt-Türk demokratik ittifakına birlikte saldıran güç ya da güçler kimlerdir? Bunun Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve özellikle de AKP Hükümeti olduğu açıktır. AKP Yöneticileri ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yakın zamanda bu yönlü tehdit açıklamaları yaptıkları bilinmektedir. Özellikle görevden düşmüş hükümetin hala sözcülüğünü yapan Bülent Arınç’ın sözleri ise söz konusu saldırı ile birebir örtüşmektedir.
O halde Suruç katliamı olayı DAİŞ çetelerine hizmet ettiği gibi, AKP’nin günümüzde izlediği politikalara da hizmet etmektedir. Hatta AKP politikalarıyla çok daha fazla örtüşmektedir. Bu nedenle, söz konusu katliam saldırısını DAİŞ çeteleri yapmış olabileceği gibi, AKP yönetimindeki gizli silahlı güçler ve istihbarat örgütleri de yapmış olabilir. Hatta henüz hiçbir araştırma yapmadan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun olayı DAİŞ’e yüklemesi, söz konusu saldırıyı AKP’nin yaptırmış olma ihtimalini daha da güçlendirmektedir.
“AKP’nin MİT dışında da gizli örgüt ve kontrgerilla timi var”
Tabi 20 Temmuz tarihli Suruç saldırısını yapanlar DAİŞ üyesi kişi veya kişiler olabilir. Fakat saldırana değil de saldırtana bakmak gerekir. Dolayısıyla DAİŞ üyesi olarak görünen birçok kişiye AKP’ye bağlı istihbarat örgütleri saldırı yaptırabilir. Örneğin Hakan Fidan’ın başında bulunduğu MİT’in bu tür örgütlenmeleri olduğunu herkes bilmektedir. Ayrıca AKP denetiminde MİT dışında da birçok gizli örgüt ve kontrgerilla timi bulunmaktadır.
Söz konusu nedenlerle, Suruç saldırısını DAİŞ üyesi olan kişiler yapmış olsa bile, bu saldırıyı yaptıranın AKP olduğu tartışmasızdır. Bu açıdan “DAİŞ katliam yapıyor, AKP ise destekliyor” demek doğru değildir. Doğru olan söz konusu katliamın AKP tarafından yaptırılmış olmasıdır. Dolayısıyla DAİŞ maskeli bir AKP katliamı söz konusudur. Suruç katliamını böyle tanımlayarak tek sorumlu olarak AKP’yi görmek büyük önem taşımaktadır.
“Araştırılmadan ‘DAİŞ yaptı’ deniyor”
Nitekim son dönemde AKP siyaseti doğrultusunda gerçekleştirilen tüm katliamlar için “DAİŞ yaptı” denmektedir. Bunu özellikle Ahmet Davutoğlu Hükümeti söylemekte ve böyle olduğunu iddia etmektedir. Örneğin seçim kampanyası sırasında HDP’nin Adana ve Mersin il binalarının aynı anda bombalanması olayının DAİŞ tarafından yapıldığı Başbakan tarafından ifade edilmiştir. Yine 5 Haziran Diyarbakır katliamını yapanın da DAİŞ üyesi bir kişi olduğunu AKP Hükümeti açıklamıştır. Şimdi Suruç katliamını yapanın DAİŞ olduğunu da Başbakan Ahmet Davutoğlu hem de hiçbir araştırma yaptırmadan açıklayabilmektedir.
Dikkat edilirse AKP karşıtlarına yönelik saldırıları yapanlar için AKP tarafından hemen “DAİŞ yaptı” denmektedir. Sanki AKP saldırıları için DAİŞ ismi adeta bir kod adıymış gibi kullanılmaktadır. Bu nedenle söz konusu saldırıları doğru anlamak ve ifade etmek gerekir. Elbette DAİŞ isimli bir çete örgütü vardır ve bu faşist çete örgütü vahşi katliamlar yapmaktadır. Bu doğrudur, ama her katliamı da DAİŞ çeteleri yapmamaktadır. Adana, Mersin, Diyarbakır ve Suruç katliamlarının doğrudan AKP tarafından yaptırılmış olduğu tartışmasız bir gerçektir. Kobani katliamında da AKP’nin doğrudan katılımı yaşanmıştır.
Kürt Özgürlük Hareketi ile Türkiye’nin demokratik güçleri gerçekleri böyle anlamak durumundadır ve bu bakış açısı gittikçe de açığa çıkmaktadır. Dolayısıyla söz konusu AKP saldırganlığına ve katliamlarına karşı giderek yeni bir demokratik direniş adım adım gelişmeye başlamaktadır. Nitekim ilgili tüm çevreler öz savunma tedbirlerinin alınması ve direniş içine girilmesi gerektiği hususu üzerinde durmaktadır.
Özellikle söz konusu AKP saldırganlığına karşı yeni bir Kürt direnişinin gelişeceği kesindir. Çünkü bu kadar güce sahip olan Kürt Özgürlük Hareketinin AKP saldırganlığına boyun eğmesi beklenemez. Dolayısıyla yeni Kürt direnişinin AKP’yi hedefleyerek Türkiye’yi bu demogojik güçten artık kurtaracağı açıktır. Yine yeni Kürt direnişinin her zamankinden farklı olarak Türkiye demokratik güçleriyle birlikte yürütüleceği ortadadır. Yani yeni Kürt direnişi aynı zamanda bir Türkiye demokratik direnişi olacaktır. Bunlar da yeni direnişi mutlaka zafere taşıyacaktır.”