Suruç’ta katliam yaşandı.
Onlarca genç insan öldürüldü.
Bu bir savaş…
Ve savaşı sanat yenecek.
Kuşkusuz
“zamanı mı” diyeceksiniz,
-ben diyorum.
Savaşı sanat yenecek, tekrar ediyorum.
Hepimiz için aynı şey geçerli. Hepimiz merak ederiz, burnumuzu sokarız muhakkak en olmadık şeylere. Başımıza gelenlerse acı tatlı sonuçlarıyla hepimize ders çıkarılacak deneyimler kazandırır. Risk almak deniyor şimdilerde, büyüdükçe daha usturuplu risk-ler alıyoruz, üstlendiğimiz sorumluluklar gereği daha bir temkinli oluyoruz. Ama çocukken öyle değil, çocukken o riskler keyifli birer macera, sonu keyifsiz bitse de…
Sosyal dayanışma
Günümüz çocukları, başlarını bilgisayardan kaldırmıyor, bağlı olarak da derdini sadece büyüklere değil yaşıtlarına bile anlatamıyor. Okula gitmemek, tam da bu nedenle söz konusu. Teneffüste kavga çıkmasının altında da bu neden yatıyor. İletişim neredeyse sıfır. Hepsinin beklentisi var ve o olmadığı zaman kapatıyor kendini.
Grethe Bøe-Waal, Leif Hamre’nin romanından beyazperdeye uyarladığı filmine, bu gerçekleri vurgulayarak başlıyor. Ama asıl vurgulanması gereken nokta daha sonra çıkıyor ortaya: Küresel ısınma ve Dünyanın geleceği! Film, çetin yaşam koşulları sunan Kuzey Kutbunda, üç kardeşin yaşadıklarını masalsı bir anlatım ve olağanüstü güzel görüntülerle seriyor önümüze. Kardeşler arasındaki çatışma, gerilim, söz dinlememe bir süre sonra sona eriyor; yerini gerçekleri dile getirmeye, uyumlu olmaya ve duyarlılığa bırakıyor.
Az şey değil çocukların yaşadığı… Evlerinden onca uzakta, yapayalnızlar ve birbirlerinden başka dayanışacakları kimse yok. Çocuk bu, tabii ki oynayacak, tabii ki şımaracak… En çok da kendisinin “büyük” olduğunu iddia eden oyun peşinde. İzleyici olarak hem oyun oynamasını istiyorsunuz hem de aman ha, bir şey gelmesin başlarına diye tedirginlik yaşıyorsunuz.
Dünyanın tepesi…
Filmin belli göndermeleri de var. Hiç göze sokmadan, hiç zorlamadan işliyor içinize. Spitsbergen Adası’nda, buzullar arasında yüz yıl önce oluşturulmuş bir kulübede geçen bunca zaman içerisinde bulunanların tuttuğu günlükler, değişimin de göstergesi oluyor bir bakıma. Tabii, duvarlardaki gazetelerde -soğuğu kesmekle doğrudan ilgisi olduğunu, eski gazete satıcılarının göğüslerine sardıklarından biliyoruz- önemli haberler yer alıyor. Amerikan Başkanlarının demeçleri, yaşanan gelişmeler, insanlıkla ve insanlığın geleceğiyle ilgili başlıklar dikkat çekici.
Spitsbergen Adası, sıradan bir ada değil, bilinçli seçilmiş… Hem zaten o adadaki görevlilerin yiyeceklerini sakladıkları mağaramsı depo, aynı adada ileride yaşanması olası kıtlık ve/veya savaş sonrası kullanılması için tohumların saklandığı o büyük depoları çağrıştırıyor.
Kuzey ışıkları…
Güneşin yazın hemen hiç batmadığı bir yer burası… dolayısıyla çocuklar orada kaç gün geçirdiklerini karıştırmaya başlıyor belli bir süre sonra. Güneş ışıkları inanılmaz bir atmosfer yaratıyor, hem zaten kuzey ışıklarını da izliyoruz büyük bir keyifle. Filmi izlerken anne babayı da görmek istedim, ne durumdalar diye… çocukları arayan ekipleri merak ettim. Ama görmemek (veya az görmek) hiç rahatsız etmedi.
Seyirlik bir görsel şölen olan Kutup Macerası ailecek izlenebilir ve hemen ardından üzerine konuşulabilir. Çocukların merak duygularını engellemek amaçlı değil de gerçekleştirmelerine imkan sağlayıcı bir tartışma muhakkak yararlı olacaktır.
Kutupta Macera, yönetmen Grethe Bøe-Waal, oyuncular Ida Leonora Valestrand Eike, Kaisa Gurine Antonsen, Leonard Valestrand Eike, 87 dakika, 2015