Suzan Karabaş
Temmuzun ortasında bir ateş düştü yüreklerimize 32 gencin acısı yaktı içimizi…
Acı sardı bedenlerimizi iliklerimize kadar, boğazımız düğümlendi, yumruklarımızı sıktık, acımızı öfkemizle bastırmaya çalıştık. Artık başımız sağ olmasın, başımız dik olsun! Katliamdan yaralı kurtulan Elva ‘ iyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayın.’ dediği gibi iyi değiliz, iyi olmayacağız, hesabını soracağız.
Kobane inşa süreci için SGDF’ li arkadaşlarımız kampanya başlatmışlardı aylar öncesinden. Savaşın ortasında büyümek zorunda bırakılan çocuklara, çocukluklarını hatırlayabilsinler, çocukluklarını kaybetmesinler diye oyuncak götüreceklerdi. Kitap okuyabilsinler diye kitaplar götürüp hayallerini içine sakladıkları bir kütüphane kuracaklardı. Kobane ne olursa olsun düşmemişti, kazanılmıştı ancak her yer yıkılmıştı, taş üstünde taş kalmamıştı. Onlar okul inşa edeceklerdi çocuklar yarına daha umutlu bakabilsinler diye. Dikecekleri fidanlarla Kobane’ de yaşamı yeniden yeşerteceklerdi, dikilecek olan fidanlar umudu olacaktı yeni yaşamın.
Tırlar dolusu silah taşıyanlar oyuncak taşıyanları katlettiler
Oyuncaklar, kitaplar toplandı, fidanlar alındı ve yola çıkıldı. Suruç’ a vardılar ama Kobane’ ye geçmelerine izin vermediler. Basın açıklaması yapan yüzlerce genci katletmek istediler. Yeni bir yaşamın kurulmasını istemediler. Savaşın acısıyla büyüyen çocuklara sevinmeyi çok gördüler. Patlamada 32 genci öldürdüler, birçoğu da ağır yaralı kurtuldu. Peki, bu katliamı kim yaptı? Nasıl yaptı? Neden yaptı? Bu gençler tepeden tırnağa, oyuncakların, kitapların içine kadar aranmıştı da o bombayı patlatan kişi nasıl aranmadan girebilmişti oraya? Elbette biliyoruz kimlerin yaptığını, tecavüzcü, işkenceci, katliamcı IŞID’ i silah, bomba dolu tırlarıyla besleyen işbirlikçi AKP’nin ta kendisi. Tarihin her sahnesinde olduğu gibi devlet hain planlarıyla yüzlerce yaptığı katliamlarına yenisini ekledi, gözü korkan, köşeye sıkışan devlet her zaman olduğu gibi yine katliamlarla kendini var etmeye çalışıyor, tıpkı Gezi’de de seçim sürecinde de Diyarbakır’da yaptığı gibi.
Bu çocuklar Gezi’nin çocuklarıydı, Gezi’de katledilen Ali İsmail’in, Ethem’in, Mehmet’in Berkin’in sıra arkadaşlarıydı. Onlar Gezi’de nasıl mücadele ettilerse hayatlarının her anında aynı mücadeleyle devam ediyorlardı. Gezi’ de ‘üç-beş ağaçla’ başlayan mücadele yerini ‘üç-beş oyuncağa’ bıraktı. Elbette ne ‘üç-beş ağaç’ ne de ‘üç-beş oyuncak’ asıl meseleydi. Hesabını soracaklardı, yeniden kuracaklardı yaşamı yok edilen topraklarda. İzin vermediler onlara, yarım bıraktılar onların hayallerini, umutlarını. Bizler kardeşlerimizi, sevgililerimizi, arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı kaybettik, aynı barikatın arkasında direndiğimiz, Gezi’ de birlikte gaz yediğimiz, bu yolda birlikte yürüdüğümüz can yoldaşlarımızı kaybettik. Saldırılarla, katliamlarla biteceğimizi, yok olacağımızı sanıyorlar fakat yanılıyorlar biz hep deriz ya ‘bir gider binler geliriz’ diye. Suruç’ta 32 yoldaşımızın hayallerini yok ettiniz ama bizler yeniden ve daha güçlü onların hayallerini yerine getireceğiz. Sizlere sözümüz olsun yoldaşlar, oyuncaklarınızı, kitaplarınızı yeniden o topraklara götüreceğiz. Kobane’ de yeşertmek istediğiniz o yaşamı hep birlikte tüm gücümüzle yeniden kuracağız!
Şimdi barış için mücadele zamanı
Suruç’ta yaşanan katliam yeni dönemde neler olacağını bizlere apaçık hissettirdi. Bizleri nelerin bekliyor olduğunu çok iyi gösterdi. Çöküşe geçen devlet ne yapacağını bilemez halde saldırmaya başladı. Yaşam alanlarımıza ve hayatlarımıza saldırıyı kendine meşru görüyor. Bundan sonra artık varmışız, yapıyormuşuz gibi yaşama devam etme süreci değil. Yeni dönemde bizlere düşen sorumluluk daha çok büyük, yükümüz daha çok ağır, yapacağımız daha çok işler var. Şimdi zaman sıkı örgütlenme ve militan olma zamanı. Günümüzü örgütlemekten başlayan, dergi satışından, stant açmaya, taş atmaya, barikatlarda direnmeye kadar uzanan bir militanlık zamanı. Rutini kırıp hayatlarımızı yeniden kurma zamanı. Acılarımızı tarihin çöplüğünde unutulmasına izin verme zamanı değil, öfkelenip hemen unutma zamanı hiç değil. Artık kaybettiğimiz her bir ağacın, her bir derenin, her bir oyuncağın ve her bir canın hesabını sorma zamanı. Bizler ne saldırılarınızdan ne de katliamlarınızdan korkmadık, korkmuyoruz, korkmayacağız da. Şimdi daha güçlü hesap sormaya geliyoruz. Bu topraklarda savaş isteyenlere karşı biz nefes aldığımız her an barış istediğimizi, barışı getireceğimizi haykıracağız.