dünyada, toplumda ve hayatımızda olup bitenleri açıklamak için sınıflar arasındaki hiyerarşi ve ilişkiler çok önemli araçlar. şunu söylememe gerek yok sanırım, sınıflardan bahsettiğimde hem ücretli emeğin sömürüsünden, yani kapitalizmden, proletarya ve burjuvaziden, hem de ev içi ücretsiz sömürüden yani patriyarkadan, kadınlardan ve erkeklerden bahsediyorum.
ekolojik çöküşten iş cinayetlerine, iklim krizinden yoksulluğa kadar birçok olgu kapitalizmin sonucu.
aynı şekilde erkek şiddetinden, cinsiyetçi ideolojiye, çocukların bakımından kadınların sorumlu olmasından, kadın istihdamının ve kadınların aldığı ücretlerin düşüklüğüne, kadınlar için konulan güzellik standartlarına kadar birçok şey patriyarkanın sonuçları.
kapitalizmin bir sonucu ve aşaması olsa da, savaşlar ve devletlerarası ilişkiler emperyalizmin ve tabii sömürgeciliğin sonucu.
kapitalizmin, sınıf kavramının muhalif düşünce dünyasında adeta unutulduğu, aynı dünyanın bir üretim biçimi olarak patriyarka kavramına yeni yeni aşina olduğu bu çağda, sınıfsal ilişkilerin ne kadar belirleyici olduğuna vurgu yapmak gerçekten çok gerekli.
ama bu hassasiyetin zaman zaman kolaycılığa kapı açtığına da şahit oluyoruz. çünkü siyaset bu sınıfsal ilişkilerin döneme ve ülkeye göre değişebilen biçimlerinden oluşuyor ve sınıf ilişkilerine vurgu yapmak yeterli olmuyor. ve ayrıca çözümü çok uzak bir geleceğe ertelemek anlamına da geldiği için pasifize edici bir yanı var.
neden bu kadar fakirleştik
türkiye’de bugün yaşadığımız yoksullaşma kapitalizmin bir sonucu ama bu kadar muazzam olmasını kapitalizmle açıklamak yeterli olmaz. çünkü örneğin 2017’de bu kadar büyük bir enflasyon yoktu, emekçiler için çok zor geçen pandemi döneminde dahi böyle bir yoksullaşma söz konusu olmamıştı.
bunun en önemli sebebi mevcut iktidarın -ki aslında birçok sebeple bir rejim olarak tanımlanmayı da hak ediyor- kendi sermayesini oluşturmak üzere servetin el değiştirmesini sağlayacak politikalar uygulaması. geçiş garantili köprüler, yollar, özel hastanelerin sgk’dan para sızdıracak şekilde devletin sağlık sistemine entegre edilmesi, iktidarın yandaşı olan sermaye gruplarının denetimsiz hareket edebilmesi, onlara sağlanan aşırı ucuz krediler ilk aklıma gelen örnekler. bunları zaten biliyorsunuz, özellikle ana muhalefet yanlısı medyada birçok gazeteci, hukuki tacizi göze alarak yazıyor.
zaten faşizm, her ne kadar bugünlerde yaygın olarak “örgütlü kötülük” gibi muğlak biçimlerde tanımlansa ya da ırkçılıkla, milliyetçilikle özdeşleştirilse de aslında sadece baskıya, zora dayanan bir yönetim biçimi değil; sermayenin belli bir kesiminin egemenliğini işaret ediyor.
diğer yandan bu toprakların tarihinde de birkaç kez gördüğümüz gibi, servetin el değiştirmesi acılı, zorlu süreçlerle mümkün olur.
ikinci bir etmen yine hepimizin bildiği gibi ab uyum sürecinde tarımdan vazgeçilmesi, dünyanın en verimli topraklarından birinde kurulu olan ülkemizin tarım ürünlerini ithal eder hale gelmesi.
savaşa değil eğitime, sağlığa…. yatırım
bu haklı olarak sık sık kullanılan bir slogan. rejim, bölgede yayılmacı siyaseti, kürt meselesinde güvenlik politikalarını benimsediği için -savunma sanayii denen- savaş sanayiine yatırım yapıyor, bütçe ayırıyor. bu finansal tercih de yoksullaşmanın boyutuna büyük etki yapıyor. bazı siyasetçiler ve feministler savaş politikalarını yoksulluğun temel sebebi olarak tanımlıyor. buna katılmıyorum ama çok önemli bir etmen olduğu aşikâr.
kadınlar neden ücrete erişemiyor
bunun çeşitli sebepleri var: kadınların çocuk bakımından sorumlu olması, kadınların ev işlerinden sorumlu olması, kız çocuklarının eğitime erişim hakkının engellenmesi, kamusal alanın kadınlar için güvenli bulunmaması gibi olguları patriyarka düzenliyor. ancak bunlar aynı zamanda merkezi politikalarla müdahale edilebilecek konular. iktidar kendi ideolojik bakış açısıyla bu tercihlere güç verdi, çok çocuk sahibi olunmasını önerdi, 4+4+4’le okul çağındaki kız çocuklarının dahi evlenebilmesine olanak sağladı vb…
hepsi bu da değil. bu mecrada daha önce de değinilmiş olan bir başka etmen var. türkiye geçmişte tarım, gıda ve tekstil ülkesiydi. tarım, kadınların, evin devamı sayıldığı için sıklıkla ücretsiz çalıştığı bir alan ama yine de ücretli tarım işçileri arasında çok kadın var; tüik’e göre 2019’da tarım işçilerinin yarıya yakını kadın.
tekstil ve gıda da kadın istihdamının yoğun olduğu sektörlerdi. ancak akp iktidarında bunların yerini, neredeyse sadece erkeklerin çalıştığı inşaat sektörü aldı!
bu iktidar döneminde büyüyen perakende sektöründe ise kadın istihdamı artıyor.
hiçbir şey yapılamaz mı!
hiç olur mu öyle şey. bütün bu tabloda siyasi tercihlerle değişebilecek çok şey var.
bugünkü rejimi oluşturan iktidarın değişebileceği yönünde karamsar olanlardanım ama türkiye’nin geleceğini yönetmeye talip olan her kimse bu temel konularda durumu değiştirecek önerileri benimsemesi gerekir. o önerileri şekillendirmek emek ve kadın hareketlerine düşüyor.
fotoğraf: guliz saglam / csgorselarsiv.org