2025 yılı bütçe görüşmeleri TBMM Genel Kurulu’nda sürüyor. Ancak görüşmelerin, asıl muhatabı olan milyonlarca vatandaştan kopuk bir seyir izlemesi, bugünkü siyasal sistemin önemli açmazlarından birini oluşturuyor. Bütçe müzakerelerinin canlı yayımlanması, olumlu olmakla birlikte bu, kaynakların nasıl kullanıldığı bilgilerine erişildiği anlamına gelmiyor.
Bütçeler, mevzuatın gerektirdiği işlemler altında, bürokratik bir formaliteyle hazırlanıp ışık hızıyla yasalaşıyor. Hesap verilebilirlik kuralı çalışmıyor. Hekimleri yurtdışına giden, randevu sistemi kangren olmuş, koruyucu sağlık hizmet payı sürekli düşen, şehir içindeki hastanelerin kapatılıp, vatandaşa eziyeti arttırılarak şehir dışında açılan hastanelere aktarılan yüzlerce milyar liralık kaynağın hesabının verilemediği bir sistemde, ezilen yine vatandaş ile sağlık çalışanları oluyor.
Sağlık Bakanlığı bütçesi de böyle bir atmosfer içinde ve Yenidoğan çetesi skandalı ile Aile Sağlık Merkezleri’ne (ASM) mali kıskacın gölgesinde TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
Sağlık bütçesinin yüzde 10’u
Geçen yıl 732,5 milyar TL olan Sağlık Bakanlığı bütçesi, bu sene1 trilyon 20 milyar TL olarak öngörüldü.
2025 yılında Sağlık Bakanlığı için ayrılan ödeneğin yüzde 10’u, şehir hastanelerini işleten 18 firmaya gidecek. Başka bir ifadeyle, gelecek yıl, 18 şehir hastanesini işleten 18 müteahhitlik şirketine 104,6 milyar TL ödenecek.
Bu tutar, bakanlığın tedavi edici hizmet bütçesinin ise yüzde 14,7’sine karşılık geliyor. Sermayeye aktarılan bir kaynak olarak bu tutarın ne kadar büyük olduğunu, TTB (Türk Tabipleri Birliği) Başkanı Prof. Alpay Azap, şu karşılaştırmayla anlatıyor:
“Sağlık Bakanlığı’na ait 943 hastane var. Bu hastanelerin 18’ine yani şehir hastanelerine, tedavi edici hizmetler bütçesinin yüzde 15’i ayrılırken, 925’ine yüzde 85’i ayrılıyor.”
Özel hastaneye üç kat fazla
Devletin; kamu hastaneleri ile özel sektör hastanelerine bakışı arasındaki bir başka çarpıcı ayrım, SGK ödemelerinde ortaya çıkıyor. Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerine değerlendirme yapan TTB Başkanı Azap, resmi verilerden hareketle şu bilgiyi paylaşıyor:
“Hepimizi derinden sarsan Yenidoğan skandalında temel sistemsel sorun, SGK kaynaklarının özel hastanelere aktarılmasıdır. Rakamlar iç açıcı değil. 1996 yılında 139 olan özel hastane sayısı, 2022 yılında 572’ye çıktı. Üstelik SGK, özel kuruluşlardan sağlık hizmeti alırken, devlet kuruluşlarından aldığı hizmete kıyasla daha fazla para ödüyor.
SGK sağlık istatistikleri incelendiğinde özel hastanelere başvuran her bir hasta için SGK işlem başına 512 TL öderken, aynı gruptaki Sağlık Bakanlığı hastanelerine 189 TL ödemektedir. Başka bir ifadeyle, SGK aynı hizmet için özel hastanelere üç kat fazla para ödemektedir.”
TÜİK hesabıyla bile düşük
2025 yılı bütçe büyüklüğü, -daha önce de yer verdim- 14,7 trilyon TL. Bu büyüklük, bir önceki yıl bütçesine göre yüzde 33 oranında bir artışa karşılık geliyor. Ancak bu artış oranının, enflasyonun gerisinde olmasına dikkat çekiliyor. Prof. Azap bütçenin, eylül ayı enflasyonu belli olunca ortaya çıkan yüzde 63,5 oranındaki kira artış oranı kadar arttırılmadığı eleştirisini getirdi. Bunun önemi ise şurada: Uluslararası standartlara göre, sağlık bütçesine ayrılan payın genel bütçedeki yerinin yüzde 15’in altında olmaması gerekiyor. O nedenle, 2024’ten bu yana gerçekleşen artış, gerçek bir artışa karşılık gelmiyor.
TTB’nin bütçe verilerinden hareketle yaptığı şu hesap da vatandaşa verilen gerçek değeri gösteriyor. Koruyucu sağlık hizmetine ayrılan pay, bütçenin 26,8’ine karşılık geliyor. Bu oranın kişi başına 3160 TL olduğuna değinen TTB Başkanı, “Bu parayla tek doz HPV aşısı bile alınmaz” diyor.
Bu arada, rahim ağzı kanseri için koruyucu olan HPV aşısının üç yıl önce aşılama programına alındığını ancak henüz hayata geçirilemediği, kızamık sarılık verem gibi aşıların tedarikinin de zamanında yapılamadığı belirtildi.
Dünya Bankası kredisi
Tam bu noktada Dünya Bankası’nın sağlık alanında kullanılmak üzere sağlayacağı yeni kredi önem kazanıyor. Banka, geçtiğimiz günlerde 250 milyon dolar finansmanın onaylandığını duyurmuştu.
Duyuruda, bu kredinin Türkiye Halk Sağlığı Acil Durumlarına Hazırlık Projesi’nin aşı üretiminin artırılmasına ve ülkenin halk sağlığı acil durumlarını tespit etme, bunlara hızlı bir şekilde müdahale etme kapasitesinin güçlendirilmesine yardımcı olacağı bildirilmişti. Söz konusu projeyle ekipman alımları ve teknik yardım faaliyetleri için finansman sağlanarak aşı üretiminin destekleneceği projenin uzun vadede yerli olarak üretilen aşılara erişimin artırılması, hastalık takibinin iyileştirilmesi ve acil durumlara müdahale kapasitesinin güçlendirilmesi yoluyla Türkiye nüfusunun tamamı için faydalar sağlayacağı aktarılmıştı.
Hıfzısıhha Enstitüsü’nü kapatıp sonra aşı üretimi için uluslararası finans kuruluşlarının finansmanına ve onaylarına ihtiyaç duyar hale gelmek nasıl bir gelişmişlik düzeyi, takdir sizin olsun. Sağlık bütçesi kimin için?