SEÇTİKLERİMİZ – Zahide CAN, T24’e yazdı: Aslında şimdi kimsenin evi yok gibi, hepimizin Korona’dan korunmaya çalıştığımız duvarlarımız var. Evsizlerin sığınaklardan kaçmak istemeleri gibi biz de evlerimizden uzaklaşmak istiyoruz.
Korona'dan ölenlerin sayısının Vietnam savaşında ölen Amerikalı sayısını geçtiği söyleniyor. 30 Nisan tarihi Amerikalılar Saygon'un düşmesini Vietnam savaşının sonu olarak kabul ediyor. Bu yıl Saygon'un düşüşünün 45'inci yılı olduğunu hatırlatanlar, Vietnam Savaşı'nda 58 bin 220 Amerikalı ölmüşken, Korona'dan ölenlerin sayısı 71 bine ulaştı diyor. Trump başta olmak üzere birçok Amerikalı Korona'yı bir düşman olarak tanımladıkları için geçmişteki savaşlarda ölenlerin sayısını Korona'dan ölenlerle karşılaştırıyor.
Dünyanın en kirli metrosu olarak damgalanan ve 115 yıldır 24 saat 7 gün hizmet veren New York metrosunun, 6 Mayıs tarihinden itibaren her gece beş saat boyunca trenleri ve istasyonları dezenfekte etmek üzere kapatılmasına karar verildi. 24 saat toplu taşımacılık New York'un ruhunun, New Yorkluların hayatının önemli bir sembolü olduğu için New Yorklular bu karar karşısında büyük hayal kırıklığına uğradılar.
New York metrosunda 200'den fazla şiir, Shakespeare'den Sylvia Plath'e birçok ünlü yazarın kitaplarından alıntılar sergilenir. "The Poetry Society"nin, insanların metroları kullanmasını teşvik etmek için mutluluk kadar Korona'nın neden olduğu çapraşık gerçekliği ve New York şehrinin katlandığı acıları da anlatacak yeni şiirler aradığı söyleniyor.
Korona nedeniyle yapılan temizlik sırasında sayıları artan bir şekilde metroda konaklamaya başlayan evsizlerin de tahliye edilmesi amaçlanıyor. Evsizler, tıklım tıklım olan ve birer Korona yuvasına dönüşen barınaklara dönmek istemiyorlar. Bir yere ait olmamak, akşamları dönecek bir eve sahip olmamak nedir? Bunu en iyi evlerinden, yurtlarından zorla ayrılmak zorunda kalmış olan başta Suriyeli olmak üzere mülteciler bilir. Karantinayı en iyi bilenler onlardır. Yalnızlığı, sevdiklerinden uzak yaşamayı, arkadaşları ya da ailesinin en zor günlerinde onların acısını paylaşamamayı, cenazelerinde yas tutamamayı, birlikte ağlayamamayı, vedalaşamamayı, yaşadığı şehre ait olamamayı, en çok da kaybetmeyi bilenler onlardır.
Korona'nın ruhumuzda bıraktığı ızdırap, mültecilerin de kendilerinin ya da çocuklarının hayatını kurtarmak için terkettikleri evleri, arkadaşları, ağaçları, dalda tanıdık kuşları olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir mi? Aslında şimdi kimsenin evi yok gibi, hepimizin Korona'dan korunmaya çalıştığımız duvarlarımız var. Evsizlerin sığınaklardan kaçmak istemeleri gibi biz de evlerimizden uzaklaşmak istiyoruz.
New Yorklular evsizlerle birlikte yaşamaya alışıktırlar. Her yerde olduğu gibi burada da bu insanlarla göz göze gelmemeye özel bir itina gösterilir. Evsizlerin gözündeki, korku, kargaşa, çaresizlik şimdi hepimizin gözlerine yerleşti. Umutsuz, ıpıssız bakışları şimdi daha iyi anlıyoruz.
Dünyanın her yerinden insanların tedavi olmak için geldikleri hastaneleriyle meşhur New York'un, Korona'yla mücadele ederken hastaneler ve hastalar arasındaki eşitsizliği ortaya koyan görüntüleri henüz zihinlerde taze iken, cesetleri yakmak veya gömmekle başa çıkamayan cenaze evlerinin durumu da uluslararası basının odağına yerleşti. Cenaze evleri, krematoryumlar, mezarlıklar sayıları beklenmedik oranda artan ölülere gereken itinayı ve ihtimamı gösteremiyor. 30 Nisan tarihinde New York polis yetkilileri, etrafa yayılan kokular nedeniyle gelen şikayetler üzerine Brooklyn'deki bir cenaze evi önündeki iki TIR içinde onlarca çürüyen cesetle karşılaştı. Cenaze yeri sahibi Andrew Cleckley çok basit bir cümleyle "bu kadar cesedi koyacak yerim yok" diyerek cevap verdi. Şehirdeki 50 mezarlığın telefonlarının sürekli çaldığı, mezar kazıcıların hafta sonu dahil mesai yaptığı söyleniyor. Mezar kazıcıların, cenaze işleriyle ilgili tüm çalışanların, sağlık çalışanlarına her akşam saat 7'de şükran duyguları ifade edilirken unutulduğu, onların da "gizli kahramanlar" olduğu hatırlatılıyor. New York'un bu görüntülerle dünyaya anlatılması alınganlıkları gittikçe artan New Yorkluları utandırıyor.
Restoranların, okul kafeteryalarının kapanmış olması talebi düşürdüğü için çiftçiler mandıralarda bozulan sütleri tarlalara döküyorlardı. Şimdi et işleme fabrikalarının Korona'dan ötürü kapatılmış olması nedeniyle tavuk ve diğer kesimlik hayvan yetiştiricileri sürülerini, itlaf etmeye mecbur kaldılar. Bu gelişme üzerine, Trump, et işleme fabrikalarını "ulusal güvenlik bakımından hayati altyapı" olarak tanımladı. Bu fabrikaların açılması için her türlü önlemin alınacağını söyleyerek, bu konuda bir "Başkanlık emri" yayınladı. İşçi hakları savunucuları ve sendikalar ise bu kararı eleştirerek, Yönetimin, soğuk fabrikalarda omuz omuza çalışan işçileri korumak için tedbir alması gerektiğini vurgulayarak, büyük baş hayvan, domuz ve tavuklara gösterilmiş olan duyarlılığın çalışanlar için de gösterilmesini beklediklerini ifade etti.
New York'ta restoranlara şimdi de hırsızlar musallat oldu. New York Polis Departmanı'ından Michael Li Petri, "restoranlar içki veya nakit kaynağı olarak görüldüğünden hırsızların hedefi haline geliyor" diye açıklama yaptı…
..Zahide CAN'ın T24'teki yazısının tamamı için TIKLAYIN