Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, katıldığı bir televizyon programında yaptığı konuşma nedeniyle hedef gösterilmesi ardından gözaltına alındı, ifadesi alınıp serbest bırakıldı. Elçi, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 28 Kasım 2015’de Dört Ayaklı Minare önünde açıklama yaparken, çok sayıda gazetecinin ve emniyet müdürlüğünün foto-film şubesinin çekim yaptığı, onlarca polisin güvenlik adı altında açıklamayı takip ettiği sırada, katledildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Diyarbakır Barosu’nun verdiği mücadeleyle 4 buçuk yılın ardından ancak iddianameyi hazırlayabildi. İddianamede, polisler Mesut Sevgi, Fuat Tan ve Sinan Tabur’un “bilinçli taksirle ölüme neden olmak” suçundan ceza istendi. Ancak Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Haziran 2024’teki verdiği kararla, sanıkların üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak delil bulunmadığı iddiasıyla sanıkların beraatine karar verdi.
Elçi cinayetiyle ilgili davanın İstinaf başvurusu incelemesi sürerken, arkadaşları ve meslektaşları ölümünün 9’uncu yılında Elçi’yi anlattı.
‘İnandığı şeyleri söylerdi’
Diyarbakır Barosu eski Başkanı Avukat Fethi Gümüş, Elçi’yi, “Çok değerli bir insan. Dürüst, düşüncesine saygılı, bağlı bir insandı. En büyük özelliği fedakârdı” diye anlattı.
Elçi’nin bölgede haksızlığa, baskıya, işkenceye uğramış insanların yardımına herkesten önce koşan bir insan olduğunun altını çizen Gümüş, şunları söyledi: “JİTEM davalarında özellikle Şırnak, Cizre davalarına beraber gidiyorduk. Kendisi bölgeyi bildiği, olaylara tanık olduğu için bizden çok daha yakın bilgiye sahipti. O tür davalarda kendisi ön plana çıkıp, fazla emek sarf ediyordu. Sonrada genel olarak siyasi davalarda beraberdik. Kendisi bir ara Cizreli bir tutuklunun iftirası üzerine 34 avukat ile yargılandı. O dönemde baro başkanıydım, bizzat ilgilendim, Ankara’ya kadar gittim, bakanlarla görüştüm. Kısa sürede mahkemeye çıkardılar, 3 arkadaşıyla tutuklandı diğerleri bırakıldı. Baskılara karşı hiçbir zaman yılmayan, direnen bir insandı. Bu yapısı itibariyle hep dikkati çeken bir kişiydi. Belki de bu yüzden hedef oldu” ifadelerini kullandı.
‘Hiçbir zaman geri adım atmadı’
Elçi’nin katledilmesine giden sürecin bir televizyon programına katılmasının ardından hedef gösterilmesiyle geliştiğinin altını çizen Gümüş, “Buradan gözaltına alınıp İstanbul’a götürdüler. İfadesi sonrası serbest bıraktılar. Kendisi hiçbir zaman geri adım atmadı. Hep inandığı şeyleri söylemeye devam etti. Televizyondaki spiker bilinçli olarak onu oyuna getirmeye çalıştı o da kendi düşüncesi yönünde cevap verdi. Bu cevap bazılarının hoşuna gitmedi, büyük ihtimalle o zaman Tahir için karar verdiler. Malum olayda hayatını yitirdi. Görevi esnasında infaz edildi” ifadelerini kullandı.
‘Onda kaçmak yoktu’
Kendisi dahil olmak üzere 1980’den itibaren Elçi gibi avukatların sürekli infaz tehdidi ile karşı karşıya olduğunu belirten Gümüş, “Kendisini defalarca JİTEM ile birlikte çalışanlar tehdit etmişti. Hepimiz kefeni cebimizde taşıyorduk. En başta taşıyanlardan biri de Tahir’di, bunu kendisi de biz de biliyorduk. Düşünceden kaynaklanan bir fedakarlık duygusu vardı. Geri adım atmak, kaçmak onda yoktu. Beni de Tahir’i de kaç kez tehdit ettiler, ‘bölgeden çekilin’ diyorlardı. Hep beraber mücadele verdik” diye konuştu.
‘Tahir abi hiçbir zaman unutulmaz’
Tahir Elçi ölüm haberini aldıkları ana dair de, “İnanamıyorduk, zordu” diyen Gümüş, ” Tahmin etmediğimiz, beklemediğimiz bir durumdu. Ben bütün Kürt insanı için söylüyorum. Kürt insanı davasında haklıdır, Kürt insanı ezilmektedir. Kimliği elinden alınmıştır. Dolayısıyla en başta hukukçular görevleri itibariyle bu yolda mücadele vermelidir, fedakârlık etmelidir, bir sürü risklerle karşı karşıya gelebilir. Hiçbir zaman pişman olmamalı, halka yardımcı olmak zorundayız, bu bizim için tarihi bir görevdir. Tahir de bu görevi üstlenerek, bu yolda canını da verdi. Tahir, hiçbir zaman unutulmaz. Her yönüyle unutulmaz bir insandır” şeklinde konuştu.
‘Tahir tehditler aldı’
Tahir Elçi ile birlikte okuduklarını belirten Mesut Beştaş, “O Cizreli ben Eruhlu olunca tanışıklığımız dostluğa dönüştü. O yüzden beraber geçirdiğimiz çok zaman oldu” dedi.
Elçi’yle birlikte 1993’te 5 gün gözaltında kaldığını söyleyen Beştaş, “Tahir ile öksürükle iletişim kurduğumuz günler de oldu” diye belirtti. Elçi ile tutuklu da kaldığını belirten Beştaş, Elçi’nin bu süreçte dahi faili meçhule giden dosyalarını düşündüğünü belirterek, Elçi’nin tutukluyken “Benim dosyaların zamanı geçecek. Başvuru yapamayacağız” diye kaygılandığını anlattı. Elçi’nin katıldığı bir TV programında kendisine sorulan sorunun ardından hedef gösterildiği günü anımsatan Beştaş, şöyle devam etti: “Program biter bitmez aradım. Tahir, ‘Sen niye böyle yaptın’ dedim. Bana, ‘Mesut bana başka söz söyleme fırsatı tanımadılar. Mecbur kaldım’ dedi. Kendisine, ‘Bir yığın tehdit alacaksın, yalnız değilsin, beraberiz’ dedim. TV programından sonra Tahir çok tehditler aldı. Tahir istersen hep beraber gezelim diye teklifte bulunmuştum. O da, ‘Kendime bakamıyorum, nasıl korumalara bakacağım’ diyerek, takılıyordu. Tahir iyi bir insandı. Tahir’in kaybı gerçekten büyüktü.”
‘Risk, tehdit, tedirginlik’
Tahir Elçi’nin avukatlığa başlar başlamaz hak ihlalleri gibi alanlarla ilgilendiğini ifade eden Beştaş, zaman zaman Cizre’den DGM yargılamaları için Diyarbakır’a geldiğini ifade ederek, şunları söyledi: “O süreçte de çok faili meçhul cinayetler oluyordu. Doğal olarak hak ihlallerinin peşinden koşan avukatlarda büyük risk altındaydı. Hepimiz o dönem kendimize göre kaygılar yaşadık, bazı şeyleri atlattık, bazı şeyleri yüreğimizde taşıdık, ama Tahir Elçi yaptığı işten, yürüttüğü mesleği icra ederken, biz bir yerden bir yere giderken asla yerimizi söylemezdik. Bir gün Tahir, ‘Ben manyakça araba kullandım. Zerzevan’ın oradaki virajlara 130-140 ile girdim. Arkamda bir araba vardı ben hızlanınca o da hızlanıyor, yavaşlayınca yavaşlıyordu. Bastım o virajlara 140 ile girdim’ dedi. 1990’lı yıllarda tehdit edilmek için bir şey yapmana gerek de yoktu. Gerek köy boşaltmalar, gerek faili meçhuller sürecinde toplum hedef alınmıştı. O açıdan her birey kendini muhtemel hedef olarak hissediyordu. Kontrgerilla eylemleri etkinlikleri amacına ulaşıyordu, insanları ürkütüyordu. Tahir de zaman zaman tehditler yaşıyordu.”
‘Katili bir program sunucusuydu’
Elçi’nin ölüm haberini duyduğunda inanamadığının belirten Beştaş, şöyle devam etti: “Korkunç bir şeydi. Ayaklarımız yeri hissetmiyordu. Hemen morga geçtik. Trajiktir. Hayat bazen insanla oyun oynuyordu. Doğa Tahir’e de bu oyunu oynadı. En fazla araştırmacı olduğu alanda kendisinin dosyası araştırılacak bir duruma geldi ve ne yazık ki sonuçsuz kaldı, diyebiliriz. Cezasızlık uygulandı. Faili meçhul değil, Tahir’in dosyası, bana göre birinci dereden katili, faili bir TV programı sunucusuydu, ikinci derecede de emniyet mensuplarıydı, bu bilirkişi raporu ile de ortaya çıktı. Kimin vurduğu belli ama cezasız da bırakıldı. Faili meçhul olsaydı belki biz daha rahat edecektik. Faili meçhul bile değil.”
‘Hukuk katledildi’
Tahir Elçi’nin çok sayıda kamera önünde katledildiğini, kamera görüntülerinde vurulma anının silinerek, delillerin karartıldığını belirten Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bilirkişi raporuyla bunlar ortaya çıkmasına rağmen beraat kararı verilmesi tam ‘talihsizliktir’ diyebilirim. Hukuk yine katledildi bir avukatımız, bir insan hakları savunucumuz yine dosyası cezasız bırakılarak, hedef gözetilerek ne yazık ki eksildik. Tahir topluma sunduklarından dolayı unutulmaz. Tahir insan olarak unutulmaz. 1991’de Vedat Aydın kaçırılarak katledildi, onun cenaze töreni halen konuşuluyor, Tahir’in de öyleydi. Tahir niye unutulsun ki? Tahir’in unutulması için bu toplumun tarihin bir yönünün unutulması gerekiyor ki toplum buna izin vermez.” (MA)