Komşu Yunanistan’dan bir haber takıldı gözüme geçenlerde. Nazilerin Yunanistan’ı işgali sırasında yaşananlara dair yeni tanıklıklar gün yüzüne çıkmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nda Yunanistan Yahudilerinin yollandığı çalışma kampında yaşanan insanlık dışı koşullara ilişkin tüyler ürpertici fotografik belgelerden bir sergi açılıyordu Atina Benaki Müze’sinde.
Tüm bu tarihi tanıklıklar “Karya 1943: Zorla Çalıştırma ve Holokost” isimli sergide artık ziyaretçileriyle buluşacak.
“Kuzenim ormanda gözlerimin önünde öldürüldü, artık çalışamıyordu. O da benim gibi 19 yaşındaydı.”
Selanikli bir Yahudi olan David Broudo’nun (1924-2012) Mayıs (veya Haziran) 1943’te Yunanistan’ın dağlık bölgesi Karya’daki Nazi zorunlu çalışma kampından günümüze ulaşmış olan tanıklığı Yunanistan Yahudilerinin zorla çalıştırılması hakkında tarihçilerin ulaşabildiği az sayıdaki tanıklıktan birisiydi.
Benaki’de açılan serginin ana teması anladığınız üzere, Ftiotis, Karya’daki zorunlu çalışma kampında yaşananlar. Burada, 1943 baharında Almanlar, Wehrmacht kuvvetlerine trenlerle daha iyi hizmet verebilmek amacıyla Atina-Selanik ana demiryolu hattına kestirme bir hat daha inşa etmek istiyor ve bunun için kurdukları kampa çalıştırmak üzere Selanik’ten yüzlerce Yahudi erkeği naklediyor.
Yaşam ve çalışma koşulları insanlık dışı olan kampta, düzinelerce insan zorlu şartlar yüzünden ya öldü ya da ustabaşılar veya gardiyanlar tarafından soğukkanlılıkla öldürüldü. O cehennemden çok az kişi kaçmayı başardı. Kampta bir şekilde hayatta kalmayı başaranlar ise Ağustos 1943’te Auschwitz’e sürüldü ve ölümden kurtulamadılar.
Sergi Nasıl Gün Yüzüne Çıktı?
Koleksiyon 2002 yılında Münih’teki bir antikacıda Selanikli bir Holokost kurtulanının oğlu olan koleksiyoncu Andreas Assael tarafından keşfedildi. Assael koleksiyonu satın alarak yıllarca bu eşsiz fotografik belgelerin ardındaki hikayeyi araştırdı.
Andreas Assael sergiye giden adımları şöyle anlatıyor:
“Babam Freddie Assael, Anne Frank gibi Holokost esnasında güç bela saklanmış ama ondan farklı olarak mutlu sona ulaşmış bir Yahudiydi. Annem ise İstanbullu bir Hıristiyan. Büyürken ve babamın akrabalarından korkunç hikayeler dinlerken, Assael’ler (Holokost’ta) 43 kişiyi kaybettikleri için, tarih çalışmaya ve tarih kitapları okumaya çok meyilliydim.
Henüz 18 yaşındayken okumak için Münih’e gittiğimde Almanya’nın altın çağını yaşama fırsatım oldu. Almanların tavan aralarından attıkları şeylerden Yunanistan’la ilgili pek çok materyal kurtarabildim.
2002 yılında bir gün bir antika dükkanındaydım ve Todt örgütünün (Nazi Almanya’sının inşaat ekonomisi sorumlusu Fritz Todt tarafından kurulan bir örgüt) Balkanlar’daki tüm çalışmalarını içeren kalın bir cilt buldum. Leica fotoğraf makinesinin negatiflerinde sayısız küçük kristal netliğinde fotoğraf vardı. Birden gözüm göğsünde yıldız olan bir adamın fotoğrafına takıldı. Bir demiryolu hattı boyunca yürüyen insanları ve onları hizaya sokan bir Alman askerini tasvir ettiğini ve üzerinde “Karya İş Demiryolu” yazdığını gördüm. O zamana kadar Karya hakkında In Memoriam kitabındaki yarım sayfa dışında hiçbir şey yazılmamıştı ve Yunanistan’daki en kötü Nazi kampı olduğunu biliyordum. Bu yüzden sadece Yunanistan’ın fotoğraflarını seçtim. Albümü aldım ve iki yıl sonra çalışmaya karar verdim. Araştırırken Selanik’ten 3 kişiyi tespit ettim.”
Andreas Assael’in bu fotoğrafları kamuoyuna duyurma çabaları kurumlar ve yayıncılar tarafından uzun bir süre ilgisizlikle karşılanmıştı. Ama o pes etmedi ve 20 yıl sonra amacına ulaştı.
Bugün bu sergi, Nazi Zorla Çalıştırma Belgeleme Merkezi, Avrupa’da Öldürülen Yahudilerin Anısı Vakfı ve Yunanistan Yahudi Müzesi arasındaki araştırma ve işbirliğinin ürünüdür.
Karya’da hayatını kaybeden Yunanistan Yahudilerinin sayısı belirsizliğini korumaktadır. (Kimine göre 300, kimine göre 500)
Yunanistan ve Almanya’da paralel olarak gösterime açılan yenilikçi sergi, Karya şantiyesinin tarihine odaklanarak işgal, Holokost ve savaş sonrası zorlu dönemin tarihsel bağlamını sorgulamamızı sağlıyor. Kurbanların ve hayatta kalanların sekiz biyografisi serginin merkezine konulmuş. Eski inşaat alanı ve şu anda hizmet dışı bırakılmış ve terk edilmiş olan Karya istasyonu, multimedya olarak 3D topografik modeller aracılığıyla erişilebilir hale getiriliyor. Aynı istasyonda ziyaretçiler fotoğraf albümüne dijital olarak göz atabilecekler.
Yunanistan Yahudi Müzesi’nde de aynı konu hakkında sunulan daha küçük bir sergi, materyalleri, proje hakkında bilgi, multimedya içeriği, Karya inşaat alanından otantik buluntular içermekte ve okullardan öğrenciler ve ziyaretçi grupları eğitim programlarına dahil edilebilmekteymiş.
İşte tüm bunları okurken aklıma Aşkale Çalışma Kampı gelmişti. Bu yıl Aşkale utancının tarihe kara bir sayfa olarak eklenmesinin 82. yılına ulaşmıştık. 11 Kasım 1942 tarihinde, TBMM’ye getirilen Varlık Vergisi Kanunu oybirliğiyle kabul edilmiş ve ertesi gün ivedi bir şekilde yürürlüğe girmişti. Vergiyi yürürlüğe sokanlar kanunun II. Dünya Savaşı’nın zorlu ekonomik koşullarında “yüksek kârlılığa, stokçuluğa ve karaborsacılığa” karşı çıkarılmış olduğunu söylüyordu. Oysa gerçek bu değildi. Varlık Vergisi Hıristiyan ve Yahudi vatandaşların en adaletsiz şekilde ekonomik varlıklarına el koymayı amaçlıyordu. Bu ırkçı ve ayrımcı uygulama kapsamında toplanan 315.000.000 TL değerindeki verginin 280.000.000 TL’si nüfusun yüzde birini bile oluşturmayan Hıristiyan ve Yahudi yurttaşlara ödettirildi. Adına bakıp sakın ola Varlık Vergisi varlıklı olanlardan alınmıştır diye aldanmayın. Bu vergi sadece fabrikatörlerden, tacirlerden, zenginlerden değil kıt kanaat geçinen işçiden, emekçiden, küçük esnaftan da orantısızca ve adaletsizce alınmış bir vergidir. “Aynı yerde, aynı işi yapan iki kişiden azınlık mensubu olan, Türk olandan 20 kat daha fazla vergiye tabi olabiliyordu.” Türk burjuvazisinin palazlandırılması bu kanun sayesinde “başarıyla” gerçekleştirilmiştir.
Vergi borcunu güç bela ödeyebilenler olduğu gibi, ödeyemeyenler de olmuştu. Borcunu ödeyemeyenler Sirkeci’den bindirildikleri trenlerle Aşkale ya da Sivrihisar’daki çalışma kamplarına gönderilmişti. Devlete borçlarını zorunlu çalıştırmayla ödeyeceklerdi. Kamplara 2000’den fazla azınlık vatandaşın yollandığı ve 21 kişinin de kötü çalışma koşullarına dayanamayarak hayatını kaybettiği biliniyor. Nazi ruhu bu kanunun her zerresinde kendini belli etmiştir.
Tüm bu yaşananlarla 80 küsür yıldır halen yüzleşilmemesi Türkiye’de demokrasi tahayyülüne dahi ne kadar uzak olduğumuzun bir göstergesi. Oysa ki yüzleşilmeyen suçlar kendini tekrarlar. Aşkale gibi bir utanç sayfasına dair toplumsal bir bellek oluşturmak, Aşkale’ye bir utanç anıtı koymak ancak bizi daha iyi bir geleceğe ve toplumsal uzlaşıya yaklaştırabilir. Irkçılıkla yüzleşmek bize barış toplumunu sağlayabilir.
Belki bir gün biz de bir Aşkale sergisi açarız, Varlık Vergisi kanunuyla hayatları dağılmış vatandaşlarımızdan özür dileyerek.