Bu kez Trump, Yüksek Hâkimler Kurulu’nda (Anayasa Mahkemesi), Senato ve Meclis’te çoğunluğa sahip! Bu zeminde Trump ikinci başkanlık dönemine, Washington’da yerleşik düzeni, parlamenter demokrasiyi kökten sarsacak bir başlangıçla girdi. Pete Hegseth’in savunma bakanı, Tulsi Gabbard’ın ulusal istihbarat direktörü, Matt Gaetz’in başsavcı ve Robert F. Kennedy Jr.’ın sağlık bakanı olarak atanması gibi kararlar, yerleşik düzeni, ana akım (liberal) medyayı sarstı.
Liyakat, sadakat
Trump’ın, devletin en önemli kurumlarının başına atadıkları, yalnızca geleneksel ölçütlere uymayan figürler değil. Bunlar öncelikle, liyakat değil sadakat ve ideolojik bağlılık temelinde seçilmiş “kadrolar”. Savunma Bakanlığı için seçilen Pete Hegseth, Hıristiyan-milliyetçi hareketten gelen bir İslam düşmanı ve Fox TV sunucusu; askeri deneyimi onbaşılık konumunun ötesine geçmiyor. Hegseth, Pentagon’da generallerin en azından 1/3’ünün “woke” olduğunu, köklü tasfiye ve değişikliklerin gerekli olduğunu savunuyor. Ulusal istihbarat direktörü olarak atanan Tulsi Gabbard, komplo teorilerine yatkınlığı, Beşşar Esad’ı, Putin’i destekleyen açıklamalarıyla, tartışmalı diplomatik geçmişiyle biliniyor.
Başsavcı olarak atanan Matt Gaetz ise bu pozisyona hiç uymayan bir isim. Gaetz’in, hukuk kariyeri, Florida’nın Fort Walton kasabasında bir hukuk firmasında iki yıl çalışmış olmaktan oluşuyor. Gaetz, Florida Eyalet Senatosu’na seçilince hukuk pratiğini tamamen bırakmış; hakkında cinsel taciz ve pedofili suçlamaları ile açılmış bir soruşturma da var. Bu acayip atamalardan biri de Robert F. Kennedy Jr.’ın sağlık bakanı olarak seçilmesi. Kennedy, aşı karşıtlığıyla tanınıyor. Sağlık Bakanlığı’na böylesine kritik bir figürün atanması, Trump’ın halk sağlığı politikalarını ideolojik bir zemin üzerinde yeniden şekillendireceğinin işareti olarak değerlendiriliyor. Çevre Koruma Ajansının başına atanan Lee Zeldin de maden çıkartma ve petrol lobilerinin adamı. Çevre korumaya ilişkin denetimleri büyük ölçüde kaldırmayı amaçlayan Zeldin, küresel ısınmaya inanmıyor, Paris anlaşmasına da karşı.
Trump’ın Elon Musk’ı, yanına Vivek Ramaswamy’i koyarak hükümet yapısını yeniden düzenlemek üzere, “Hükümet Verimliliği Departmanı” başkanı olarak ataması da “garip”. Böyle bir departman henüz yok. Musk’ın teknoloji odaklı vizyonu ile Ramaswamy’nin tüm düzenlemelere, vergilere karşı aşırı sağcı kimliği, Trump’ın devleti yeniden yapılandırma planlarının temel taşları olarak görülüyor. Ancak, Musk’ın milyarlarca dolarlık devlet sözleşmelerine sahip olması, etik sorunları da gündeme getiriyor.
Şok ve “süreç olarak faşizm”
Bu atamalar, Washington’da, medyada şok etkisi yaptı. Cumhuriyetçi çevrelerde bile Hegseth, Gabbard, Gaetz, Zeldin ve Kennedy gibi adayların senatoda onaylanmasının zor olduğunu söyleyenler var. Ancak, şimdi kongrenin iki meclisini de kontrol eden Trump “ara dönem atamaları” gibi prosedürleri kullanarak, bu onay süreçlerini, dolayısıyla Senato’yu (yasamayı) devre dışı bırakabilir, ya da Cumhuriyetçi Parti’nin Senato ve Meclis temsilcilerini tamamen kendisine biat ettirerek kongreyi anlamsızlaştırabilir.
Trump’ın amacı, Hannah Arendt’in totaliter rejim analizlerini anımsarsak, “yeteneksiz ve çapsızları atayarak” yalnızca sadık bir ekiple çalışmak değil. Trump bu atamalarla ABD’de liberal demokrasinin klasik “çifte hükümet” modelini önce çalışamaz hale getirip, sonra yıkmayı amaçlıyor. Bu modelde devletin kalıcı yapıları -özellikle güvenlik bürokrasisi- seçimle gelen hükümetlerin karşısında belli bir otonomiye, denetleme kapasitesine sahiptir. Bu otonomi, devletin sürekliliğini ve “tarafsızlığını” korur. Adeta, “Hükümetler gelir gider, devletin biçimi değişmez”.
Bu kez Trump, bu otonomiyi ortadan kaldırarak devletin her güç merkezi/kurumu üzerinde kişisel kontrolünü kurarak devletin biçimini değiştirmeyi amaçlıyor. Bu atamaların, yalnızca kurumsal bağımsızlığı değil, denge ve denetim mekanizmalarını da etkisizleştirerek “süreç olarak faşizmi” hızlandıracaktır. Trump’ın ikinci dönemi karşımıza, yalnızca bir hükümet değişikliği olarak değil; devletin yapısını kökten dönüştürmeyi amaçlayan bir faşistleşme süreci olarak çıkıyor.