Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2024-2028 Stratejik Planı yayımlandı. Planda enerjide dünyada yaşanan gelişmelerin dikkate alındığı, Türkiye’nin sahip olduğu kaynakları ve kendine ‘has’ ihtiyaçlarının tanımlandığı belirtildi. 12. Kalkınma Planı’ndaki hedef ve amaçlara atıflarda bulunulan ve Türkiye’nin enerji alanındaki stratejik yol haritası olarak hazırlandığı belirtilen planda, yerli kaynakların elektrik üretimindeki payının yüzde 63’e, kurulu güç bakımından güneş enerjisi santrallerinin 33 bin 100 megavata, rüzgâr enerjisi santrallerinin 19 bin 300 megavata çıkarılması hedefleniyor.
Nükleer enerji üçe katlayacak
4 bin 800 megavatlık nükleer enerji kapasitesinin devreye alınması da Stratejik Plan’daki bir diğer hedef olarak yer alırken, yeni bir açıklama yapan Bakan bayraktar, 2050 yılına kadar 20 bin MW nükleer kurulu gücü devreye alacağız dedi. Geçtiğimiz yıl Dubai’de düzenlenen COP28’de ABD’nin başını çektiği ve Fransa, Japonya, Güney Kore gibi ülkelerin imzaladığı “Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu’na bu yıl 6 ülke daha imza atarken bu ülkelerden birisi de Türkiye oldu.
Yol haritasının 7 amacı
Hazırlanan planda 7 amaç olarak belirlenen kapsam ise; “Sürdürülebilir enerji arz güvenliğinin sağlanması, dışa bağımlılığın azaltılması, net sıfır karbon odaklı enerji dönüşümünün sağlanması, güvenli, sürdürülebilir ve katma değerli madencilik, enerji ve maden piyasalarının ulusal ve uluslararası etkinliğinin artırılması, enerji ve tabii kaynaklar alanında yerli teknolojilerin desteklenmesi, Kurumsal kapasitenin artırılması” olarak sıralandı.
Amaçlar için 30 hedef
Sürdürülebilir enerji arz güvenliğinin sağlanması amacıyla olduğu iddia edilen elektrikte ‘kurulu güç arttırılacak’, elektrik iletim ve dağıtım şebekesi güçlendirilecek, yenilenebilir enerji kapasitesinin artması için şebeke esnekliği sağlanacak, petrol ve gaz altyapısı güçlendirilecek, enerjide uluslararası yatırımlara ilişkin işbirlikleri arttırılacak. Yerli kaynaklardan elektrik üretimi, petrol ve gaz arama ve üretimi, yerli kömür arama ve üretimi, yurt dışında enerji ve maden kaynaklarının aranması ve üretimi artırılacak.
Madenler yurt içinde işlenecek!
Güvenli, sürdürülebilir ve katma değerli madencilik hedefi doğrultusunda kritik ve stratejik mineraller öncelikli olmak üzere Türkiye’nin maden potansiyeli ortaya çıkarılıp ekonomiye kazandırılacak. Madenler yurt içinde işlenerek katma değeri arttırılacak. Sektörle ilgili kurum ve kuruluşların daha etkin şeffaf ve yönetim odaklı bir kamu hizmeti yapısına geçilecek. Enerji ve maden piyasalarının uluslararası piyasalara entegrasyonu sağlanarak ticaret hacmi artırılacak ve bu iki sektörde yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yapılacak.
COP31 için Türkiye aday oldu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan ve Azerbaycan ziyaretleri dönüşünde uçakta gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan’ın “Bugün 31 bin megavat olan rüzgar ve güneş enerjisi kurulu gücümüzü 2035 yılında 120 bin megavata çıkaracağız” sözleri dikkat çekerken, Erdoğan COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, “2053 yılı için net sıfır emisyona ulaşma ve yeşil kalkınma vizyonumuz ekseninde kilit sektörlerimizi dönüştürüyoruz” ifadelerini kullandı. Erdoğan, Emisyon Ticaret Sistemi’ni de içeren iklim kanununu çok yakında Meclis’e sunacaklarını da sözlerine ekledi. Ardından 2026 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 31. Taraflar Konferansı’na (COP31) ev sahipliği yapmak için Türkiye’nin adaylığını açıkladı.
Sermaye çıkarına yol haritası
Açıklanan hedeflerin tamamı bir eklektizmin ürünü olarak ortaya çıkarken, sermaye çıkarları adına aç gözlü ve oradan oraya atlayan, ‘Nereden nemalanırız?’ anlayışı ile savrulup duran bir tutum dışında hedeflerin hepsi tutarsızlıkları içinde barındırıyor. İklim zirvelerinde halen 1,5 derece başlığı öne çıkarılıp utanmadan hedef olarak ortaya konurken, kapitalizmin inşa sürecinden başlayan küresel ısınmanın 2024 yılının ilk 9 ayında 1,54 seviyesine çıkmış olduğu araştırmacılarca açıklandı. Her geçen yıl belirledikleri hedefler giderek daha ileri tarihlere ötelenirken, Paris anlaşmasının bir ürünü olan Net Sıfır Emisyon başlığı ile yürürlüğe sokulan ucube hedef 2053 yılını işaretlemekte. İktidar tarafından açıklanan COP29’a sunulan raporda, Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon hedefinde ‘kömürden’ ve diğer fosil yakıtlardan çıkışa dair her hangi bir politika olmadığı gibi raporda kömür kelimesi bile yer almadı.
Emisyon kandırmacası
Net Sıfır Emisyon hedefi kapitalizmin büyüme sürecinin önemli kilometre taşlarından biri olarak gündeme geldi. Örneğin, Yatağan Termik Santrali ‘hibrit’ üretime geçerek güneş tarlası oluşturmaya girişti. Net Sıfır Emisyon; karbonla üretim yapanı ‘kirleten öder’ bağlamında vergiye tabi tutarken, Yatağan patronunun ‘güneş enerjisi’ santralini kurarak ekonomik anlamda ödüllendirilmesini ve vergiden kurtulmasını sağlamakta. İklim zirvelerinin çıkış noktası olan fosil yakıtlardan çıkma hedefi net sıfır ile trajikomik bir durumu ortaya çıkarıyor. Türkiye’nin 2053 hedefinde kömürden söz etmemesi ve ‘yerli-milli’ iddiasıyla fosil üretimlere devam edileceğinin açıklanması bu trajikomik durumu netleştiriyor.
Üretilen elektrik kime satılacak?
Öte yandan fosil üretime sonuna kadar devam edeceğini açıklayan Türkiye, Net Sıfır Emisyon hedefini uygulamaya sokmakta. 2035 yılı hedefi olarak 120 bin MW gücünde GES ve RES’lerin kurulacağını açıklayan iktidar diğer yandan kömür, doğalgaz ve nükleer enerji ile 120 bin MW’lık bir gücü de devreye alarak net sıfırı sağlamayı hedeflemekte. Bugün Türkiye’de elektrik üretim kapasitesi neredeyse 120 bin MW’a ulaşırken, kullanılan gücün miktarı ise pik akım çekilen günlerde bile 50 bin MW’ı aşmamakta. Pik çekimler dışında kullanılan ortalama güç ise 25-35 bin MW civarında seyrederken, bu kadar elektriği kime satacaklarını açıklama gereği bile duyulmamakta. Çünkü böyle şeylerden dertlenmek gibi bir sıkıntıları yok.
İktidarın varlık nedeni
‘Sürdürülebilir enerji arz güvenliğinin sağlanması’ amacıyla olduğu iddia edilen elektrikte ‘kurulu güç arttırılacak’ hedefi ortaya konulurken, ‘kapasite bedeli’ adı altında şirketlere üretmedikleri elektriğin parası her ay düzenli olarak ödenmekte. Mevcut durumda bile büyük bir arz fazlası ortaya çıkarken, iktidarın bu arz fazlasının ikiye, üçe katlanmasından sıkıntı duymamasının nedeni sermayeye aktarılan paraların halkın sırtından elde edilmesi. Mevcut şartlarda zarar eden şirketlere kıyak yaparak bilemediğimiz bazı garantiler (alım gibi) verilmiş olabileceği gibi, iktidarın varlık nedeni olan sermayeye servet aktarma işlevinin bir parçası da olabilir.
Madenler ve Akkuyu
Katma değer üretme iddiasıyla madenlerin uç ürün üretme hedefi ise tam da Anagold veya diğer şirketlerin beklentilerini karşılamakta. Dünyada birçok ülkede maden ayrıştırma işi çok sıkı koşullarda sürdürülürken, siyanürün kullanımı yasak ve bu yasak şirketleri zorlayan bir durum. Türkiye’de ise siyanür dahil her türden zehirli kimyasalın kullanılması tamamen serbest. SSR Mining, Rio Tinto gibi dünya tekellerini mutlu eden bu uygulamanın sonuçları ise en son İliç’te yaşanmıştı. Bunun yanında ‘uluslararası yatırımlara ilişkin iş birlikleri arttırılacak’ ifadeleri hedeflerinin amacını ortaya koymaya yetmekte. Tüm bu hedeflerle sermayeye büyük bir yağma alanı açılarak dikensiz gül bahçesi yaratılmak amaçlanırken, COP31 için aday olunması zirvelerin ekseninin nereye evrildiğini göstermekte.
‘Bu nükleer santral Rusya’ya aittir’
AKP iktidarının Rusya ile yaptığı gizli anlaşmayla kurulumu süren Akkuyu Nükleer Santrali için 15 yıl boyunca Akkuyu’nun üreteceği elektriği 12.35 sent/kWh fiyata Rusya’dan alım garantisi kapsamında alacak olması Rusya’nın büyük bir kâr elde edeceğini gösteriyor. Bu anlaşma ile Rusya’ya 15 yıl içinde 35 milyar doları aşan tutar ödenmek zorunda. Rusya’ya sağlanan imtiyazname ile Akkuyu santrali inşası sürerken, Akkuyu Nükleer Santrali (NGS) şirketinin CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkanı olan Anastasia Zoteeva, “Bunu kendimiz için inşa ediyoruz. Bu nükleer santral Rusya’ya aittir. Bu bizim santralimiz, başka ülkenin topraklarında bulunan bizim santralimiz” ifadeleri nükleer santral inşa sürecinin nasıl işlediğini ortaya koymuştu. Bu yetmezmiş gibi Çin Trakya’da, G. Kore ise Sinop’ta santral kuruluşuna hazırlanırken, ABD ile küçük modüler reaktör üretimleri için niyet beyanı imzalandı, 4. bir santral de ABD kurabilir.