Mehmet Ali Karabekmez yazdı
2013 direniş ve mücadeleler yönünden zengin bir yıl oldu.
Sermayenin son yıllarda uygulamakta olduğu yeni birikim rejimi üretim ve istihdamda köklü değişimlere neden oldu. Üretim süreçleri çeşitli biçimlerde parçalanarak büyük işletmeler küçük birimlere ayrıştırılırken iş gücünün nicelik ve niteliğinde önemli değişimler yaşandı. Dünya ölçeğindeki büyük proleterleşme dalgası ile birlikte sayılarında hızla artış gözlenen işçilerin örgütlülük düzeyinde ise düşüşler yaşandı. Kuralsız ve esnek çalışmanın yaygınlaşması ile beraber artan taşeronlaşma örgütsüzlüğü ve sınıfın dağınıklığını arttırdı.
Tüm bu dağınıklığa rağmen işçiler örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi sürdürüyorlar. 2013 yılı işçi eylemleri açısından sendikalaşma mücadelelerine, işten atılmalara ve taşeronlaştırmaya karşı direnişlere sahiplik yaptı. İstanbul ve Dersim’de enerji işçileri direnerek kazandılar. Sağlık işçilerinin taşeron şirketlere karşı kazandıkları kazanımlar bunları takip etti. Metal işkolunda örgütlenme deneyim ve eğilimlerinde ciddi artışlar ve kıpırdanmalar gözlendi. Maden iş kolunda iş kazaları ve taşerona karşı çeşitli eylemler yaşandı. Leroy Merlin, Şişecam, Pakmaya, Kazova, Rozateks, Hey Tekstil, Togo, Feniş, UPS, DHL, Punto, Sanpa, Antep tekstil ve Mersin liman işçilerinin direnişleri önemli değerler ve izler bıraktı. Metal iş kolunda grup toplu sözleşmelerine, MESS’e ve Türk Metal’e karşı başlatılan Bursa Bosch’tan Eskişehir Arçelik’e, Otakar ve Renault işçilerine kadar uzanan direniş öyküleri öne çıktı. Uzun süredir devam eden THY işçilerinin grevi ve adını zikredemeyeceğimiz onlarca iş yeri direnişi… Tüm bunlar 2013’ün işçi eylemleri yönünden zengin geçtiğinin kanıtlarıdır. Ancak bu kadar yaygın ve binlerce işçinin katıldığı eylemlere sendikal hareketin geleceği ve sınıf hareketinin genel çıkarları açısından bakıldığında durum aynı zenginliği taşımakta mıdır?
Sınıfın yeniden kuruluşu bir zorunluluktur
Fordist dönemin çalışma koşullarına göre oluşmuş sendikal yapılar gerek örgütlenme gerekse mücadele biçimleri olarak kendilerini yeni sürece uyarlayamamış, sermayenin azgın saldırıları karşısında ya güç güven kaybına uğramış ya da sermayenin politikalarıyla bütünleşme yolunu seçmişlerdir. Sendikalara duyulan güvensizlik de işçi sınıfının yeni bileşiminin büyük ölçüde örgütsüz ve dağınık durmasına yol açmakta.
Resmi rakamlara göre sendikalaşma oranı %8.8’lere kadar düşmüş. Gerçekte ise bu rakam %4-5 civarında. Durum bu hale gelmişken; örgütlü küçük bir azınlığın sendikal hakları üzerinden koca bir sınıfın örgütlenmesi sağlanamaz. Büyük çoğunluğun vereceği kapsamlı mücadele kazanılmış hakları da perçinleyecektir. Eski kazanımların korunmasını da içeren, döneme ve koşullara denk düşen örgütlenme ve mücadelerle dağınık ana gövdeyi birleştirmeliyiz.
Bu hedeflere sadece mevcut sendikalar içerisinde verilecek mücadelerle ulaşılamaz. Yeni araçlara ve mücadele yöntemlerine ihtiyaç var. Bu nedenle İşçi Hakları Derneği, Dayanışma Sendikası türünden örgütlenmeler desteklenebilir. Sendikalar daha ileri yapılar olmasına rağmen bugünün geçiş koşullarında hem içeriden hem dışarıdan yeni araçları denemek ve kullanmak mecburiyeti var. Önümüzdeki mücadele sendikal yapıların iyileştirilip düzeltilmesi kapsamında ele alınamaz. Tam tersine sendikal yapıların yeniden inşası hedeflenmeli. Bu ise yeni bir örgütlenme ve mücadele tarzı ile mümkün olacaktır.
İşçi hareketinin ufku ekonomik ve demokratik haklarla yetinemez. Sınıf hareketi için sendikal ve siyasal mücadele ayrımını ortadan kaldırmak gerekiyor. Siyasal iktidarın fethini de ön gören bir mücadele perspektifi ile sınıfın yeniden kuruluşu sağlanabilir.
Tek tek iş yerlerinde koşulların zorlaması ile peş peşe gelişen direnişlerin sınıfın daha örgütlü bir yapıya ulaşmasında mutlaka olumlu etkileri olacaktır. Bu gün için önemli olan sınıfın bir bütün olarak mevcut dağınık ve moralsiz halinden çıkıp adım atabilen ileriye doğru hamle yapan bir değişim ve dönüşüm momentini yakalayabilmesidir. Bu konuda DİSK, KESK gibi sendikalara da yeni bir emek hareketinin yaratılması hedefinde iş düşerken, hiç kuşkusuz sınıfla bütünleşme arzusunda olan tüm sosyalistlerinde bu alandaki faaliyelerini daha görünür ve organize haline getirmeleri gerekmektedir.
2014 seçimleri ve işçi hareketi
Önümüzdeki seçimler dönemi sınıfın geri unsurlarını dahil hızla bilinçlenip aktifleşebileceği ortamları hazırlayacaktır. HDK-HDP ekseni özellikle işçi sınıfının yoğun olduğu metropollerde çalışmalarını emeğin sorunlarını öne alan bir noktadan yürütebilirse, işçiler için kaynaşma ve bütünleşme daha hızla gerçekleşebilir. Kürt ve Türk işçilerin mücadele birliğinin sağlanması halkların kurtuluşu yolunda önemli bir aşama oluşturacaktır.
İrtifa kaybetmeye başlayan AKP işçi sınıfının kazanımları açısından son kale durumunda olan kıdem tazminatını fona devretme hesapları yapmakta. Ama yanlış hesap bu sefer Bağdat’tan değil işçi sınıfının mücadelesinden, tüm demokrasi ve sosyalizm güçleriyle kurulacak barikattan, sokaklardan, eylem alanlarından dönecektir. Kim bilir belki de bu direniş birleşik bir işçi hareketinin yeniden kurluşunun ilk adımları oluverir. O halde görev başına.