Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla meslek örgütlerini etkisizleştirmek için AKP’nin hazırladığı yeni tasarı Fettullahçı zihniyetin uzantısı. Avukat Can Atalay, “Tasarı 2010 Referandumu öncesinde Fethullahçıların hazırladığı tasarının aynısı. Bu Fethullahçıların zihniyetinin bire bir yansımasıdır” dedi.
SiyasiHaber
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Baro ve tabip odaları başta olmak üzere” meslek odalarının yapılarının değiştirilmesine yönelik yaptığı çağrı ve ardından AKP’nin başlattığı tasarı çalışmalarına meslek örgütlerinden tepkiler gelmeye devam ediyor.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nden (MLSA) Elif Akgül, meslek odaları temsilcileriyle meslek odalarının yapısının değiştirilmek istendiği tasarı üzerine görüştü. Meslek odalarının karşı çıktığı tasarı için çağrıyı Erdoğan, Ankara Barosu’nun Diyanet İşleri Bakanı Ali Erbaş’ın LGBTİ+ bireyleri hedef gösteren sözlerine tepki göstermesinin ardından yapmıştı. Meslek örgütleri temsilcileri barolar başta olmak üzere Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği’ne bağlı (TMMOB) odaları ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) seçimlerine yönelik değişiklik çabalarının eskiye dayandığını anlattı.
Can Atalay: Barolarda seçilmiş yönetimler görevden alınabilir, yerine atama yapılabilir
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi avukatı Can Atalay, “Avukatlar için hazırlanan tasarı 2010 Referandumu öncesinde Fethullahçıların hazırladığı tasarının aynısı. Bu Fethullahçıların zihniyetinin bire bir yansımasıdır” dedi. Atalay “Bildiğimiz anlamda avukatlık bu yasa geçerse biter” uyarısında bulunarak, Avukatlık kanun tasarısının yasalaşması halinde, barolarda seçilmiş yönetimlerin görevlerinden alınarak, yerlerine hiç oy almamış kişilerin atanabileceğini kaydetti.
Can Atalay, “Eğer avukatlık kanunu tasarısı yasalaşırsa İstanbul, Ankara veya İzmir Barolarının yönetimlerini tümüyle görevden almak, yerlerine yedeklerini atamak mümkün olur. Yedeklerinin de görevden alınması keyfiyeti söz konusu olursa, daha önce avukatların iradeleri tarafından hiç seçilmemiş, hiç meşruiyetleri olmayan insanlar hiç oy almasalar bile, genel kurulda en son sırada olsalar bile İstanbul, Ankara veya İzmir Barosu’nun yönetim kurulu üyesi olarak atanabilirler. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok” diye konuştu.
Seçimlerde ‘nispi sisteme geçilmesi’ konusundaki düzenlemeye ise Atalay “Eğer oy kullanılan her düzeyde temsilde adaylık diyorsak Türkiye’de başta yüzde 10 barajı olmak üzere bir dizi daha öncelikli düzenleme yapılması gerekiyor. Ama mesele bu da değil. Mesele meslek kuruluşlarında çalışamaz, görevlerini yapamaz hale getirmek” dedi.
AKP’nin 18 yıllık tarihi boyunca, özellikle mimarlık, mühendislik ve şehir plancılığı mesleklerinin gereği gibi yapılmasının önünde engeller çıkarttığına değinen Atalay, “Mimarlık alanı kuralsızlaştırılamadığı, yani kuralsızlaştırılması o alandaki anayasal kurum olan Mimarlar Odası tarafından sınırlandığı sürece, mimarlığın piyasalaşmasının önünde anayasal bir kurum bulunduğu sürece, mühendislik alanında bunun önünde o alandaki anayasal kurumlar durduğu sürece bu bir sorun oluyor. O kadar ki bu odaların hem mesleki denetimleri felç edilsin, hem de mali kaynakları sınırlandırılsın diye Adalet ve Kalkınma Partisi olmadık şekilde şapkadan tavşan çıkarmaya çalışıyor. Bu tasarı yasalaştığı durumda bildiğimiz anlamda avukatlık, mimarlık, mühendislik biter. Mimarların, mühendislerin, şehir plancıların mesleki bağımsızlıklarına da doğrudan bir saldırıdır bu” değerlendirmesinde bulundu.
Mehmet Durakoğlu: Değişiklik temsiliyeti azaltır
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu da i önerilen değişikliğin temsiliyeti artırmak şöyle dursun, azaltacağının altını çizerek, ““Türkiye’de 130 bin avukat var, bunun 50 bine yakını İstanbul’da. İstanbul’daki 50 bin avukatı toplam avukat sayısına oranı yüzde 37. Ama İstanbul’un Barolar Birliği’ndeki temsili yüzde 27. Biz daha demokratik hale getirip o yüzde 27’yi 37’ye çıkarırız diye düşünürken onlar yüzde 27’yi yüzde 8-9’lara indirmeye çalışıyorlar. Bu nasıl bir demokrasi anlayışı?” dedi.
Durakoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz Avukatlık Yasası gereği olarak insan hakları ihlallerine karşı çıkmakla görevlendirilmiş olan kurumlarız. Bu bir hassasiyetle, duyarlılıkla alakalı falan değil, görev olduğu için yapmaya mecbur olduğumuz bir durum. İnsan hakları ihlalleri de siyasal iktidarlardan gelir, muhalefetten değil. Bu nedenle de barolar sürekli iktidarda kim olursa olsun onlarla karşı karşıya gelirler. Bu ister istemez barolar açısından bir muhalif duruşu temsil eder ama bu muhalif duruş bir siyasal muhalif duruş değildir. Siyasal iktidarlar kendilerini hukukla çok fazla sınırlamak istemezler. Bu anlamda etkinlik sergileyen baroları susturmak, sindirmek isterler ve yapılması gereken değişikliğin de o olduğunu düşünürler. Susarsa, sinerse kendileri daha rahat yönetirler. Bu zaman zaman konjonktürel olarak kendileri lehine çevirebilecekleri bir tablo da oluşturabilir ama bunlar konjonktürel etkilerdir, bir şeyi değiştirmez ki hukuk bize lazım olduğu kadar, yurttaşa lazım olduğu kadar siyasal iktidara da lazımdır, bu hep böyledir.”
Osman Öztürk: Meslek örgütlerinin bilimden yana tavrı hükümetin hoşuna gitmiyor
Nispi sistem önerisine itiraz edenlerden meslek örgütlerinden İstanbul Tabip Odası Başkanı Osman Öztürk de “Bu tartışmayı başlatan AKP Genel Başkanı’nın kendisi 1994’te yüzde 25 oyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı seçilmişti. 2017’de yüzde 51,41 ile tartışmalı Başkanlık Sistemi’ne geçildi. AKP Genel Başkanı 2018’de yüzde 52,6 ile Cumhurbaşkanı seçildi. Bugün hükümeti o kuruyor, tüm bürokrasiyi o tayin ediyor” dedi.
Meslek örgütlerinin aydınlanmadan, bilimden, laiklikten yana tutumlarının hükümetin hoşuna gitmediğine işaret eden Öztürk, iktidarın söylediğini onaylayacak, itiraz etmeyecek meslek örgütleri yaratma çabası içinde olduğunu vurguladı.
Meslek örgütleri AKP iktidarında hükümetle bir çok kez karşı karşıya geldi
MLSA’dan Elif Akgül haberinde, meslek örgütlerinin 18 yıllık AKP iktidarında birçok kez hükümetle karşı karşıya geldiğine dikkat çekerek, bu karşı karşıya gelişleri şöyle özetledi: “ 2013’ün haziran ayında İstanbul’un ortasındaki Gezi Parkı’na AVM yapılmasına karşı başlayan ve tüm ülkeye demokratik taleplerle yayılan Gezi Parkı direnişi döneminde halkın taleplerini dile getiren Taksim Dayanışması meslek örgütlerinden oluşuyordu, keza söz konusu meslek örgütlerinin temsilcileri hem 2015’teki Taksim Dayanışması davasında hem de 2019’daki Gezi davasında yargılanıp beraat ettiler. Yine 2019 yılında Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılan Adli Yıl Açılış Törenine katılması baroların tepkisini çekmiş, 52 baro açılışa katılmayı reddetmiş, 10 baro ise olağanüstü genel kurul çağrısı yapmıştı. Hatta Erdoğan, açılış töreni tepkilerinin ardından meslek örgütleri seçimlerine ilişkin tasarısını ‘İlk çözmemiz gereken meselelerden biri tüm meslek teşekküllerinin seçim yöntemlerinin temsili demokrasiye uygun hale getirilmesidir’ diyerek dile getirmişti. TTB ise Mart 2019’da Türkiye’nin Suriye’ye yönelik düzenlediği Barış Pınarı Harekâtı’na ‘savaş bir halk sağlığı sorunudur’ açıklamasıyla tepki göstermiş, yargılanan 11 kişi çeşitli hapis cezaları almıştı.”