SEÇTİKLERİMİZ – Bahadır ÖZGÜR Gazete Duvar için yazdı: İnşaat sermayesi, malını satmak mecburiyetinde tüccar değil artık. Yegane müşterisi devlet çünkü. Önlerine uçsuz bucaksız ‘kamu pazarı’ serilen müteahhit zümresinin sermaye birikimini sürdürmesi için, vergiler vasıtasıyla elde edilmiş toplumsal birikime elini uzatması yetiyor.
Türkiye’nin iktisadi ve siyasi durumu, ancak bu denli güzel ifade edilebilirdi: “Testi pozitif çıkanı ayırıp, yolumuza devam edeceğiz.”
TFF Başkanı Nihat Özdemir’in liglerle ilgili kararı açıklarken kullandığı cümleler, üstlendiği kamu görevinin gerektirdiği üslubu taşımaktan ziyade, tam da bir müteahhite uygundu. Yanlış anlaşılma kaygısı gütmeden, kelimeleri tartma ihtiyacı hissetmeden, bir şantiyeden bahseder gibi, o kadar doğal söyledi ki. Patronu olduğu Limak’ın yaptığı Yusufeli Barajı’nda, 4500 işçiyi hapsedip salgında nasıl çalıştırdıysa, futbolculara da aynı muameleyi hak gördü.
Virüs salgınında inşaatçıların tasavvur sınırlarını aşan yüzsüzlüğüne epeyce tanık olduk zaten. Ne göstermelik de olsa tedbir aldılar, ne de işçiler adına sahte üzüntü sergilediler. Aksine; halihazırda beter olan çalışma koşullarını iyice kötüleştirdiler. Sanki inadına yaptılar her şeyi.
Reklama, imaja ihtiyaç duymuyorlar. Yeterince ucuz emek gücü sağlayan ‘işsiz deposu’ ve taşeron hafriyat kamyonu parkı dolu olduğu müddetçe yeniliğe, teknolojiye bakmıyorlar. Rekabet kuralları da işlemiyor onlara. Kolayca işbirliği yapıp bir barajı, bir otoyolu, elektrik dağıtımını veya köprüyü iştahla paylaşabiliyorlar. Savaş veya salgın işlerini durdurmuyor. Sigortasız işçi çalıştırmakta hürler. Görünen o ki, işten attıklarına kıdem tazminatı ödeme yükümlülükleri de bulunmuyor. Peşlerine düşen, hesap soran yok…
İnşaatçıları bir hayduttan daha cüretkar kılan nedir peki? En madrabaz tüccar dahi işini kılıfına uydurmaya; bir dolandırıcı maharetini sergilerken, ahlaklı görünmeye gayret ederken; sokak yankesicisi kadar da titiz davranmamalarının sebebi ne?
Önce ekonomik kriz, ardından Covid-19 salgınının ortaya çıkardığı manzaraya bakınca, neredeyse bütün iş kollarında çalışanların maruz kaldıkları muamele, aşağı yukarı aynı vahşilikte esasında. Ama inşaatçıları, özellikle de kamu ihalelerine ambargo koyanları, ayrı bir yere yazmak lazım. Çünkü bugün farklı bir evreye geçmiş durumdalar.
***
‘Devlet müteahhitliği’, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren sermaye grupları içinde daima özel konuma sahipti. Türkiye’nin kapitalistleşme dinamikleriyle alakalı bir durumdu bu. Sanayi sermayesine nazaran, hem düşük düzeyde sabit sermaye gerektirmesi, hem de küresel pazarlarla ilişkisinin zayıf olması nedeniyle; hızlı biçimde yerli sermaye birikimi yaratmakta etkili ve işlevli bir yoldu inşaat. Özellikle uluslararası sermaye ile zayıf ilişkisi, ona güçlü bir ‘yerli ve milli’ karakter kazandırıyordu…
Bahadır ÖZGÜR’ün Gazete Duvar’daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN