Aklımıza gelmeyen başımıza geldi! Şaşırdık, kanımız dondu. Şaşırma yetisini bile yitirdiğimizi düşündüren suskunlukla beslenen duyarsızlık bile kısmen parçalandı. “BEBEKLERİN CANI ÜZERİNDEN PARA KAZANIYORLARMIŞ” şaşırdık çünkü bu kadarını biz bile beklemiyorduk. Şu insanlık tarihi boyunca tanık olmadığımız pislik kalmadığı halde. Sağlıkta neoliberal dönüşüm, yıllar önce dikkat çekilen sonuçlarını gösteriyordu ama bu kadarı… İnsani bir şey kalmalıydı yine de diyor insan. Oysa pislik deşildikçe zehirli detayları ortaya çıkıyor. Suskunluğun gölgesinde kocaman soru işareti kalıyor mağdurların zihninde. Seslerini yükseltiyorlar yeni vakalar yaşanmasın diye. Bunun dün başlamadığını biliyoruz. Bebekler ile de sınırlı olmadığı ortaya çıktı. Kafamda beliren ilk soru ya engelliler?
Sağlamcılık beden yapısını tehdit ediyor
Medikal model yeti farklılıklarını bir bozukluk, tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak değerlendiriyor. Çocuğu engelli dünyaya gelen aileler doğal olarak paniğe kapılıyor. Bilmedikleri bir alan. Yanlış yönlendirmelerle de doktor doktor gezdiriyorlar çocukları. Körlüğü bir parçam olarak sahiplendiğim döneme kadar yani çocukluğumda götürülmediğim doktor kalmadı. Göz damlasından, beni gözüne far tutulmuş tavşana çeviren muayene ışığından, bazı doktorların sağlamcı yaklaşımından nefret ediyordum. Burada sağlık emekçilerini suçlamak gibi bir amacım yok. Her şey bir bilinç sorunu. Körler okuluna başladığımda biraz görmesi olan birçok arkadaşın kısmi görmesinin de yanlış tedavi sonrası yok olduğuna, başka problemler çıktığına tanık oldum. Elbet yetkililer uyarıyordur ama tam da burada sağlamcı bakış açısı devreye giriyor. Kişi ya da yakınları çok düşük bir ihtimal bile olsa büyük riskleri göze alıyor. Çünkü onlara yeti farklılıklarının bir “bozukluk, eksiklik” olduğu fikri aşılanıyor. Ben lise yıllarımda “tedavi ya da görme ihtimali” dedikleri şeyi elimin tersiyle ittim. Çünkü ben hep böyleydim ve başkalarına benzememe gerek yoktu. Önemli olan, düşünsel ve fiziksel engellenmişliğimin ortadan kalkmasıydı. Tabii bunun bilincinde değildim o zaman. Sadece istemiyordum. Umut diye pazarlanan, çeşit çeşit mercek ve gözlüğün ardından bir televizyon ekranını görmeye çalışmak istemiyordum. Sırf o umuda koşabilmek için kapalı televizyonun ekranına bakan arkadaşım “Ne görüyorsun” sorusunu hiçbir şey görmediği halde çeşitli şeyler gördüğünü söyleyerek yanıtlamıştı. Hayır “yalancı” değildi. Ona bir umut pazarlanmıştı ve o da bu umudun gerçeğe dönüşmesini istiyordu. Bu sebeple günlük hayatını kolaylaştıracak adımlar atmak yerine tedavi peşinde koşarak ömür tüketiyor bazı arkadaşlar. Yani en temelde, yeti çeşitlilikleri ile hastalığı ayırt etmek gerekiyor. Gerisi kişinin tercihine kalıyor.
İster tedavi olur ister olmaz.
Erişilemeyen sağlık
“Sağlığa erişim her geçen gün zorlaşıyor” sözü adeta bir nakarat gibi dilden dile dolaşıyor. Doğru söze ne denir? Evet zorlaşıyor. Fakat bu cümlenin yetersiz kaldığı durumlar var ve çoğunluk bunun farkında değil. Herkes için sağlığa erişim zor ama engelliler için iki katı zor. Sağlık hizmeti alabilmek için bağımsız yaşamdan feragat etmek zorunda kalıyoruz çoğu zaman. Dolayısıyla hasta mahremiyeti denen şey ortadan kalkıyor. Engellileri yetişkin birey olarak görmeyen ya da cinsiyetsiz gören kişiler bu sorunu umursamaz ama bu en temel haklardan birinin ihlali. Hastanede erişilebilir sıramatik yok, erişilebilirlik koşulları yok, bazı doktorlar engelli hastaya çocuk gibi davranıyor. Hadi davranış değişir ama bu koşullarda hangi engelli tek başına hastaneye gidip tüm işlerini erişilebilir şekilde halledebilir? Yani tek başına tedavi hakkı, çevremdekileri kaygılandırmama inceliği, hasta mahremiyeti sizlere ömür. Yani başlık vurucu olsun diye atılmadı. Gerçekten bu bir halk sağlığı sorunu. Çözülmedikçe de derinleşiyor. Şu çok açık, kapsayıcı olmayan bir sağlık sistemi mutlaka birileri için erişilebilir olmayacaktır. O nedenle herkes için eşit ve kapsayıcı bir sağlık sistemi ertelenmez bir ihtiyaç. O zaman herkese eşit ve erişilebilir sağlık hizmeti.