Türkiye’de koalisyon tartışmaları oluyor. Kimi MHP-AKP koalisyonu dedi, sonra AKP-CHP koalisyonu gündeme geldi. Meclis Başkanlığı ile AKP-MHP koalisyonu olabileceği söylendiyse de şimdi erken seçim seçeneği öne çıkmış bulunuyor. Erken seçim derken de AKP’nin yine HDP’yi baraj altında tutma hedefinin gündeme alındığı anlaşılıyor. Çünkü AKP’nin mevcut politikaları nedeniyle tek başına iktidar olması mümkün değildir. Tek yolu HDP’yi baraj altında tutmaktır. Halktan oy alma politikası izlemeyenler ya seçim hilelerine başvururlar ya da seçim sonuçlarını etkileyecek oyunlar, planlar ve komplolar devreye sokarlar. Anlaşılıyor ki AKP bunu hedefliyor. Tek derdi, seçime kadar iktidarda kalmaktır. Seçim ortamında iktidar olmanın nimetlerinden yararlanmaktır. Tabii ki seçim sürecinde de birçok oyun, plan ve komployla HDP’yi baraj altında tutmayı hedefleyecektir.
Şunu bir daha vurgulamalıyız; Türkiye’de Kürt sorunu çözülmediği müddetçe iç ve dış politika Kürt karşıtlığı üzerine kurulur. Bu Kürt karşıtlığı bazen sıcak, kirli bir savaş olarak gündeme gelir, bazen de özel ve çirkin bir psikolojik savaş biçiminde yürütülür. Bunlar Kürtler için kırk katır mı, kırk satır mı politikasıdır. Özellikle günümüzde bu iki savaş biçiminden hangisi Kürtlerin geleceği açısından tehlikelidir denilirse, insan hangisinin daha tehlikeli olacağını söylemede tereddüt geçirir. Kürtler üzerinde esas olarak kültürel soykırım hedeflendiğinden özel ve psikolojik savaş daha tehlikelidir bile denilebilir. Ancak şu anda Ortadoğu’da halklar için fiziki soykırım tehlikesi gündemde olduğundan sıcak ve kirli savaş daha tehlikeli boyutlar taşımaktadır. AKP ise şimdi her iki tehlikeli politikayı izlemeye çalışmaktadır. Zaten seçim öncesi iki türlü savaşı sürdürme anlamına gelen Rojava’ya karşı savaş, içeride ise çözüm süreci adı altında özel savaş yürütmeyi esas alıyordu. Ancak Önder Apo 28 Şubat deklarasyonuyla bu özel ve psikolojik savaş politikasına darbe vurdu; bu politikayı işlemez hale getirdi. Hatta tersine çevirdi. Tayyip Erdoğan’ın masa da yok, müzakere de yok, izleme heyeti de yok, Kürt sorunu da yok demesi, yürütülen özel ve psikolojik savaşa darbe vurulduğu içindir. Önder Apo 28 Şubat deklarasyonu ile Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yüzündeki maskeyi indirmiştir.
AKP her şeyi yapacaktır
Erdoğan ve AKP hükümeti seçim öncesi sertlik politikası izleyerek HDP’yi baraj altında bırakacaklarını sanıyorlardı. Ancak kısa sürede durumun böyle olmadığı anlaşılınca kirli bir propaganda dönemi başlatıldı. Her şeyi HDP aleyhine kullanmaya başladılar. Öyle ki, meydan meydan ellerinde Kuran salladılar. Kuran’ın bu düzeyde devlete ve iktidara alet edildiğine örnek tarihte az bulunur. Kuşkusuz din egemenler ve iktidarlar tarafından hep iyi bir araç denilerek kullanılmıştır. Ancak Kuran’ın meydanlarda sallanması az görülmüştür. Bu, zaten büyük sıkıştıklarının kanıtı olmuştur. AKP’nin kaybetmesinin en önemli nedenlerinden biri, Cumhurbaşkanı’nın HDP’ye Kuran sallamasıdır. Bu duruma Kürtler çok öfkelenmiştir. En son seçim konuşmasını yaptığı Ağrı’da büyük bir şamar yemesi bunun kanıtıdır. Dindarlığın yoğun yaşandığı Ağrı’nın bile Erdoğan’a sert şamar vurması bu din istismarcılığı yapmasındandır. Demokrasi güçleri, aydınlar ve yazarlar, yine Aleviler AKP’ye bu tutumundan dolayı büyük tepki duymuşlardır. Şu açıktır ki, seçim propagandası için Kuran’ı meydanlarda sallayan biri kazanmak için her şeyi yapar. Kuran sallamak son sınırdır. Bunu yaptıktan sonra, bunu yapandan her şey beklenir!
Erken seçim derken, AKP’nin oyları yükselmeyeceğine göre HDP’yi baraj altında tutmak için her şeyi yapacaktır. Bunun için HDP’yi hataya zorlamak başta olmak üzere her türlü psikolojik savaşı ve özel savaşı yürüteceklerdir.
AKP-MHP koalisyon hükümeti belki savaş hükümeti olur ama mevcut durumda bu savaştan kazançlı çıkmaları kolay değildir. Bir savaş kazanmadan da bu koalisyon kaybedeceğine göre bu koalisyon olabilir gözükse de zordur. MHP ve AKP zihniyeti birbirine yakındır. Tayyip Erdoğan her zaman Devlet Bahçeli’nin söylemek istediklerini çok sık tekrarlamaktadır. Her iki parti de aynı zihniyettedirler. Tabanda ve parti içinde bazı farklı çevre ve görüşte olanlar bulunsa da, esas olarak aynı zihniyettedirler ve aynı tabana sesleniyorlar. Kürtlere karşı yürütülen özel savaş çökünce aynı tabana seslendikleri tüm çıplaklığıyla açığa çıkmıştır. AKP ile MHP tek parti iktidarı gibi koalisyon olabilirler; ama bu koalisyonun ulaşacağı hiçbir hedef yoktur. Türkiye’nin sorunlarını ağırlaştırmaktan başka bir sonuç vermez. Bu nedenle desteği içeriden ve dışarıdan en az olan hükümet olur. Bu açıdan bu ihtimal hala zordur.
AKP baraj planını yeniden deneyecek
AKP, CHP ile bir ittifak kurup içeride ve dışarıdaki sıkışıklıktan kurtulmak isteyebilirdi. Belki tercih bu olurdu. Tayyip Erdoğan ve Baykal görüşmesi bunun içindi. Ama CHP, AKP’nin bu yedekleme politikasını kabul etmeyince ortada AKP’nin çıkarı için kullanacağı bir hükümet seçeneği kalmadı. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümünü düşünmediğinden HDP ile bir hükümet kurması mümkün değildir. Bu nedenle AKP erken seçim planlaması içine girdi. Bundan sonrası hep seçim kazanma ve seçim argümanı toplama üzerinden bir kampanya yürütmeye başladı. Herhalde Ahmet Davutoğlu hükümet kurma görüşmeleri ve çalışmalarını da bu doğrultuda kullanacaktır.
AKP’nin tüm amacı HDP’yi baraj altında tutmak olduğuna göre, HDP’nin bu konuda çok dikkatli olması gerekir. Her şeyden önce seçim öncesinde ve seçim sırasında sahip çıktığı ilkelerden vazgeçmeden, geri adım atmadan bu demokrasi programı etrafında ittifaklarını daha da genişletmelidir. Özellikle de başta Aleviler olmak üzere farklı inanç ve etnik topluluklarla, sosyalistler başta olmak üzere tüm demokrasi güçlerini daha fazla yanına çekecek bir üslup ve ilişki içine girilmesi önemlidir. Yine Serhat örneğinde olduğu gibi demokratik ulus çizgisinde özellikle ısrar edilmelidir. Kuşkusuz bu seçimde Kürtlerin ezici çoğunluğu Kürtlerin kendi kendini yönetme çizgisine oy verdi ve AKP’yi Kürdistan’da sandığa gömdü. Ama AKP’ye oy veren Kürtlerin HDP’ye yönelmesi gibi bir gerçeklikten yola çıkarak “seçimi kazandıran oyları esas olarak muhafazakar Kürtler verdi, sol ve Aleviler fazla oy vermedi” gibi söylemlerin ve provokatif yaklaşımların tuzağına düşmek ve HDP projesine karşı çıkanların seçim kazandıktan sonra bu projeyi farklı biçimde boşa çıkarmak istemelerinin oyununa gelinmiş olur.
Başarıyı getiren demokratik
ulus ve radikal demokrasi
Bu tür söylemler doğru olmadığı gibi, gerçeği de yansıtmamaktadır. En başta da HDP projesinden hiçbir şey anlamamaktır. HDP, çok farklı bir projedir; demokratik ulus projesidir, radikal demokrasi projesidir. Bu açıdan bu projenin içeriğine, ruhuna ve programına uygun konuşmak ve hareket etmek gerekir. Bu seçimde bile AKP’ye oy veren Kürtler bir dahaki seçimde tümüyle HDP’ye oy verse de HDP projesi amacına ulaşmış sayılmaz. Bu projenin amacı olan Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü konusunda hedeflenene ulaşılmamış olur. Bu açıdan HDP projesinin bütünlüklü anlaşılması ve herkesin bu projenin ruhuna, felsefesine ve amacına göre konuşması ve davranması gerekir. Bunun dışındaki her davranış bu projeyi ve 7 Haziran seçim başarısını anlamamak olur. 7 Haziran seçim başarısını sağlatan, demokratik ulus çizgisi ve radikal demokrasi programıdır. AKP’ye oy veren Kürtleri bile HDP’ye yönelten bu projedir. Bu projenin ruhunu, tılsımını ve yarattığı sinerjiyi anlayamayanlar bu dünyaya dümdüz ve tek renkle bakanlardır.
HDP, yıllarca HDP projesi aleyhinde çalışanların tuzağına düşmemelidir. HDP projesine karşı çıkanlar bu proje seçimde başarılı olunca bu defa farklı üslup ve değerlendirmelerle boşa çıkarmaya yönelmişlerdir. Bunun çok iyi bilinmesi gerekir. AKP’nin yayın organlarıyla, müttefiki KDP’nin yayın organlarına; Doğu Perinçek’in Vatan Partisi ve yayın organlarına bakılırsa durum daha iyi anlaşılır. En zıt durumda olanların bu ortak tutumu HDP gerçeğinin anlaşılması açısından çok öğreticidir.
HDP projesi sahiplenilmeli
Kürt halkı tabii ki HDP’ye oy vermiştir. Bir seçim olursa daha fazla verecektir. Tüm bu çalışmaların ve yeni toplum kesimlerini kazanmanın amacı, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü içindir. Bu açıdan Türkiye halklarını ve demokrasi güçlerini kazanmak, tümünü HDP çatısı altında birleştirmek başarı için şarttır. HDP projesi dışında her siyasi anlayış ve proje işbirlikçilik projesidir. Bunun da karşılığı işbirlikçi-milliyetçi olmaktır. İşbirlikçi-milliyetçiliğin bir çözüm projesi yoktur; dış güçlere dayanarak komşu halklarla ve devletle sürekli savaş içinde olmaktır. Çözümsüzlükte ısrar bir de bu yönlü gelmektedir.
HDP’ye bu dönemde büyük bir görev düşmektedir. Bu proje ilk defa büyük bir sınavdan geçmiştir, başarılı olmuştur. O zaman başarı etkenlerini iyi anlamamız ve bu etkenleri güçlendirmemiz gerekir. HDP projesine titizlikle sahiplenilmelidir. Bu projenin temel parametreleri üzerinde çalışmalar daha da genişletilmelidir. 7 Haziran’da dışarda kalan sol güçler, partiler HDK bileşeni yapılmalıdır; seçim ittifakına sokulmalıdır. Çerkezleri bu seçimde daha fazla HDK-HDP projesinin parçası haline getirme çabası içine girilmelidir. Bu açıdan Çerkezlere yönelik özel bir çalışmanın yürütülmesi gerekir. Çünkü onlar da geçmişten beri devlete yedeklenmişlerdir. Herhalde Kürtlerden sonra en fazla nüfusa sahip ve üzerinde kültürel soykırım politikası uygulanan halk Çerkezlerdir. Alevilerde HDP’ye yönelik önemli bir kayma gerçekleşmiştir. Yeni bir seçimde daha fazla HDP’ye yönelmelerini sağlayacak bir üslup ve yaklaşım içinde olunmalıdır.
HDP sistem dışı tüm güçlerin temsilcisidir
Yüzde kırk temsille kadınlar da büyük bir hamle yapmıştır. Bu hamleyi topluma daha fazla yansıtmak, kadınları daha yoğun biçimde HDP’ye yöneltmek çok önemlidir. HDP’nin özgürlük ruhu olan kadınların HDP’ye daha fazla yönelmeleri sadece HDP’yi daha fazla radikal demokrat kılmayacak, toplumdaki demokrasinin de radikalleşmesini sağlatacaktır. Özgürlüğün de, demokrasinin de derinleşmesi ve kapsamlılaşması kadınla gerçekleşecek bir durumdur. Bütün özgürlükleri ve demokratikleşmeyi belirleyecek kadın özgürlük çizgisidir. Bunun dışında özgürlük ve demokrasi çizgisi, ölçüsü aramak doğru değildir.
Tabii ki Demokratik İslam Kongresi’nin kurumlaşarak demokratik İslam’ın ne olduğunun topluma daha iyi kavratılması ve yaygınlaştırılması önemlidir. Demokrasi, devlet dışı toplum olmak, toplumun kendi kendini yönetir hale gelmesini sağlamaktır. Demokrasi, devlet dışı toplumun güç olmasıdır. Dolayısıyla tüm inançların devlet dışı olması hem inançların toplumsal değeri açısından önemlidir, hem de baskıcı ve sömürücü devletlerin dini kullanmasının önüne geçmek için önemlidir. Demokrasiyi, dolayısıyla Ortadoğu’da demokratik İslam’ın da toplumsal zemin olacağı demokrasiyi yaratmak ancak böyle mümkün olur. Bu açıdan başta İslam olmak üzere tüm dinlerin ve inançların devlet dışına çıkarılması çok değerlidir ve önemlidir. Demokratik İslam başka da bir anlama gelmemektedir. Bu konuda da tutarlı bir çizginin tutturulması önemlidir. AKP’nin ya da başka güçlerin etkisi altında demokratik kültürel İslam, devlet dışı İslam çizgisinden geri adım atmamak ve her türlü dinin ve inancın topluma ait olduğunu söyleyerek hak, adalet, eşitlik, vicdan gibi toplumsal değerleri ifade eden inanç değerlerini öne çıkarmak, demokrasiyi gerçekleştirmek açısından da olmazsa olmaz bir gerekliliktir.
HDP, sadece Meclis içi muhalefetin temsilcisi değildir; Meclis dışı muhalefetin de gücüdür. Zaten diğer partilerden daha fazla güçlü olması bu karakteri nedeniyledir. Amiyane deyimle HDP’nin özgül ağırlığının farklı olması, sistem dışı tüm güçlerin temsilcisi olma özelliğinden ileri gelmektedir. Bu nedenle sokağın, mahallelerin, meydanların, fabrikaların, okulların ve toplumun olduğu her yerin temsilciliğini yapmakta ve onlarla birlikte siyaseti yürütmektedir. Bu açıdan toplumla ve sokakla bağını hiç gevşetmeden çalışmalarını sürdürmelidir. Bunlar yapıldığı takdirde yeni bir seçimde HDP’nin oyu en az yüzde 20 olacaktır. Böylece Türkiye’yi demokratikleştirmenin gerçek motoru haline gelecektir.
(Yeni Özgür Politika)