Bahçeli’nin eli konuşuluyor hâlâ ama el elde el başta deyimine uyuyor sanki gelişmeler çünkü o kadar gün geçti, arpa boyu yol gidildi mi gidilmedi mi pek belli değil. Barış eli bu denildi ama peşinden gelen açıklamalar sağcı siyasi pehlivanlığın el ense çekme girişiminden başka bir şey olmadığını gösteriyor daha çok.
Hal böyleyken, kendilerine “el uzatılan” partinin bu meseleyi nasıl gördüğünü, gerçekten bir gelişme olup olmadığını, olup olmayacağını anlamak için iyi bir fırsat doğdu dün (17 Ekim 2024) akşam, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, bazı medya mensuplarıyla bir araya geldi.
Üstelik eş başkanlar Edirne’den geliyorlardı, yani cezaevinde tutulan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile görüşmüşlerdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli ile el birliği içinde olduklarını söylediği grup konuşmasında Kobani davasını uzun uzun konuşmuş, Demirtaş ve arkadaşlarına verilen cezaları ne kadar beğendiğini anlatmıştı ve medyanın, siyasi gözlemcilerin önemli bir bölümü hemen “Demirtaş’ı sürecin dışında bırakmak istiyor” yorumunu yapmışlardı.
Bu fikir şipşakçıları haklı mıydı? Peki Demirtaş bu konuda ne diyordu? DEM Parti bir süreç olduğuna inanıyor muydu? Aldatılma ihtimaline karşı tedbirleri var mıydı? Niçin hemen Abdullah Öcalan’ın adını öne çıkarıyorlardı? Kendi siyasi iradeleri var mıydı yok muydu?
Pozitif ortam
Her gazetecinin birkaç soru birden sormadan duramadığı toplantıdaki cevaplara geçmeden önce atmosfere ilişkin gözlemlerimi aktarayım önce izninizle:
Soranlardan bazıları uzun uzun görüş ve düşünce aktarmaktan kendilerini alamadı, işi “Siz Türkiye partisi olmuşsunuz” hakimliğine vardıranlar bile oldu, aynı soruların çeşitli versiyonları da gelmedi değil. Bu kadar ciddi ve kritik meselelerin konuşulduğu toplantıda zaman zaman kahkahalar atıldıysa, bunda eş başkanların dikkatlerini hiç kaybetmeden gösterdikleri sabır, tahammül ve nezaket ile Bakırhan’ın ciddiyetini hiç kaybetmeden sergilediği esprili üslubunun payı büyüktü. İktidar blokundaki partilerin sorulması emredilmiş sorularına dayalı yani gazetecilik açısından tamamen “negatif” olan toplantılarının pozitifiydi ortam.
‘Bahçeli başka yere bakıyordur’
Böyle bir adımın atılacağını biliyorlar mıydı? Bakırhan, Bahçeli’nin DEM Grubu’na yönelmesi ve gruba gelmesi anını tasvir ederek cevapladı: Gerçekten kendilerine mi geliyordu yoksa yanlarındaki aralıktan geçip başka partilerin olduğu yere mi geçecekti bilmiyorlardı. Hatta bir DEM milletvekili, “Bahçeli ile göz göze geldik, sanki selam vermek istiyor gibiydi” demiş, Bakırhan da, “Niye sana selam versin, başka yere bakıyordur” cevabını vermiş. Ama elbette siyasetçi olarak uzatılmış bir eli geri çevirecek değillerdi, zaten seçmenleri barışa giden yolu siyaset süreçleriyle açmaları için yetki vermişti.
Peki, daha son yerel seçimlerden önce çeşitli görüşmeler olduğu dile getirilmişti, doğru muydu bunlar? Eş başkanlar her soru kümesine sırayla cevap verdi, sadece birkaç yerde cevap verenin kim olduğunu belirttim.
“Yerel seçim öncesi bir görüşme hiç olmadı. Şimdi de olmuş bir görüşme yok, şu anda söz konusu olan bir süreç mi değil mi onu da bilmiyoruz. Bu işi başlatanlarla bir temas olmadı, resmi de gayrı resmi de olmadı.”
‘Bir süreç için zaman hep uygundur’
İktidar niye şimdi böyle hamle yaptı? Zamanlamanın özel bir anlamı var mı? Süreç başlatmak için uygun bir zaman mı?
“Bir süreç başlatmak için her zaman imkân vardır, ihtiyaç da vardır. Bu bakımdan gecikmiş bir adım bile diyebiliriz, bu bir adımsa. Ülke kan kaybediyor. Toplum sıkıntılı, ekonomi kötü ve bu sıkıntılarda, kötüye gidişte meselenin çözülmemiş olmasının payı çok büyük. Bunu en iyi iktidar biliyor olmalı.”
‘Şeffaflık önemli’
Öcalan ile görüşmelere dair bilginiz var mı? Öcalan’ın Kandil ile görüştüğü yazıldı…
“Yazılan çizilenleri izliyoruz. Bazen yazılanlara hayretle bakıyoruz. Öcalan ile Kandil görüşmesini onaylayacak ya da reddedecek durumda değiliz. Sayın Öcalan’la görüşüldü mü bilmiyoruz. Kendisine 43 aydır Anayasa çiğnenerek uygulanan bir tecrit var, aile dahil. Bir süreç olacaksa, şeffaflık en önemli boyutlardan birini oluşturacak.”
İktidara güveniyor musunuz?
“Ciddi bir güvensizlik sorunu olduğu sır değil. Olan bitene bizim süreç diyebilmemiz için kimi iyi niyet adımların atılması gerekiyor.”
‘Kırmızı çizgi MHP değil, barış’
Bir süreç olması halinde ya da bir süreç olması için ön şartlarınız var mı? Sürecin başlatanının Bahçeli olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Umarız bir sürece dönüşür. Bir süreç olursa, bir samimiyet görebilirsek, bizim misyonumuz, varlık gerekçemiz görüşmektir, konuşmaktır, barışa bir yol bulmaktır. Bir barış girişimini, kimden geldiğine bakarak peşinen reddetme lüksüne sahip değiliz. MHP kırmızı çizgimiz değil, kırmızı çizgimiz barıştır. Tuzu kuru değiliz. Ülke yararına, toplum yararına, halklar yararına olan ve samimi her şeye varız. Anayasa değişikliği tartışmaları buna dahil. Biz bugün, barışı ve demokrasiyi hapishanede konuşuyoruz, anayasa ihtiyacını da barış ihtiyacını bunda daha iyi anlatan bir durum olabilir mi? İHA’ya, SİHA’ya yapılacak yatırımdan daha önemlidir Kürtlerle barış. Kürt meselesi, topla, tüfekle, karakolla, kalekolla çözülmez, hasım değil hısım olmalıyız. Türkiye’nin 60 milyon Kürtle hasım değil hısım olma dönemidir. Bizim ön şartlarımız yok, ama yol temizliği gerekli diyoruz.”
‘Cezaevleri bizimle dolu’
Samimiyet derken, yol temizliği derken kastınız ne?
“Kayyım tehdidi var. Eş başkanlarımız, eş belediye başkanlarımız 10 yıl cezalar alıyor. Iğdır il eşbaşkanımız 10 yıl önceki bir olayla ilgili gizli tanık ifadesiyle tutuklanıyor. Amed mitingi yasaklandı, 200 küsur kişi alındı. Cezaevleri bizimle dolu. AYM kararları, AİHM kararları uygulanmıyor. Kobani ve Gezi tutukluları bırakılmalı. İnsanların infazı yakılıyor, 30 yılı dolduranlar 32 yıl, 35 yıl tutulmak isteniyor, bu değişmeli. Sayın Öcalan’a anayasa aykırı biçimde, dünyada görülmemiş biçimde tecrit uygulanıyor.”
‘Niye Öcalan’ı adres gösteriyorsunuz?’
Ömer Öcalan’ın İmralı’ya gideceği konuşuldu…
“Ömer Öcalan vekilimiz başvuruyu yaptı, daha önce de vekillerin başvuruları olmuştu. Bugün Ömer vekilimizle konuşamadık, ama bildiğimiz gelmiş bir cevap yok. Avukatlar düzenli başvuruyu yapıyor, cevap yok.”
Neden Öcalan’ı adres olarak gösteriyorsunuz, neden Demirtaş’ın serbest bırakılmasına değil de tecride daha çok vurgu yapıyorsunuz?
“Çatışanlar barış kurar, bizler de (demokrasi güçleri) katkı sunarız. Çatışmanın tarafları, devlet ve PKK/Öcalan’dır. PKK’ye talimat verecek bir konumda, bir yerde değiliz, bizim işimiz de değil. Silah bırakılsın deniliyor. Silah bizde değil. Bunu sağlayabilecek tek kişi Öcalan.
Tabii ki parlamentoda grubu bulunan, Türkiye’nin üçüncü büyük partisi, hareketiyiz, tabii ki aktörüz. Çatışmanın bitmesine demokrasi gücü olarak en büyük katkıyı veririz. Demirtaş’ın, diğer Kobani tutuklularının ve aynı statüde gördüğümüz Gezi tutuklularına vurgumuz, mevcut hukuksuzluğun değişmesi gereğine vurgumuzla aynı şey. Bahçeli, Öcalan’a örgütüne çağrı yap, tasfiye et türünden bir söz söyledi, o zaman tecritin kaldırılması gerekli ki söz söyleyebilsin, bunu söylüyoruz.”
Demirtaş’ın sözü: İçerde kalsak da destek veririz
Demirtaş ile görüştünüz, neler konuştunuz?
“Demirtaş’ın yanı sıra Selçuk Mızraklı ile de konuştuk. Ayırca Edirne’ye gitmeden Kandıra’ya giderek Figen Yüksekdağ ile de konuştuk. Medyada kimileri Öcalan-Demirtaş ikiliği üretmeye çalışıyor, bugün görüştüğümüz Demirtaş bize şunları söyledi: Kimse böyle bir ikilem yaratmaya kalkmasın, benim de olası bir süreç için söyleyeceğim şey, ilk refleks tecridin kaldırılmasını istemektir. Görüştüğümüz arkadaşlarımız meselenin bir uzatılmış el üzerinden konuşulmayacağı düşüncesinde. Ayrıca, üç arkadaşımız da içerde kalsak bile süreç olursa destek veririz, öncelik biz değiliz barış diyor.
Demirtaş ayrıca Kobani konusunda Erdoğan’ın sözleri için şunları söylüyor: Bir suç işlemedik, bir hata yapmadık ki özeleştiri verelim. Özeleştiri vermesi gereken iktidardakilerdir.”
Özgür Özel’e teşekkür
CHP’yi eleştirdiniz? Bakırhan’ın cevabı:
“CHP’ye yönelik eleştirilerimiz, bir çözüm fikrini ortaya koymamalarıyla ilgilidir. Fakat Genel Başkan Özgür Özel’in konuşmasını önemli ve değerli buluyoruz. CHP olmadan bu iş olmaz. Parlamento olmadan bu iş olmaz. Bölgeye gitmesi de öyle. Meclis Başkan Vekilimiz Sırrı Süreyya Önder Erdoğan ve Bahçeli’ye teşekkür etti, ben de Özgür Özel’e teşekkür ediyorum.” Bu soruya cevaben, DEM’in parlamentodaki partilere bir dizi ziyaret yapacağı bilgisi de verildi.
İlk sıralarda ve çok geniş analizler eşliğinde sorulan soruyla devam edelim: Anayasa değişikliği ve Erdoğan’ın tekrar seçilmesi amacıyla yapılmış, aldatıcı bir girişim bu…
Birilerini iktidara getirme götürme durumunda değiliz, çözüm için çalışıyoruz. Biz aldandık diyelim, o zaman Kürt halkı gidip oy mu verecek? Ülkenin üç trilyon dolarına mal olmuş bir sorundan bahsediyoruz. Sadece anayasa tartışmalarına indirgenecek bir mesele değil. Öte yandan Anayasa değişikliği ayrı bir mesele. Anayasa sadece siyasi partilerle yapılacak bir şey değil. Toplumsal bir sözleşmeden söz ediyoruz. Toplumun katılmadığı, Alevinin, Kürdün, gençlerin, kadının, diğer inançların kendisini tanımlayan bir anayasa DEM Parti evet dese ne olacak? Samimiyet görürsek de hiç kimseye sormak zorunda değiliz. Birisiyle de görüşürsek niye kapalı kapılar ardında görüşelim, çıkar açıklarız. Biz bu işin içerisinde olan, mücadelesini yürüten insanlarız. Pasif bir durumda duruşta değiliz ama umut satmayacağız. Bu bir süreçtir, cezaevleri boşalacak, demokrasi gelecek, demokratik bir anayasa yapılacak, ekonomide adalet sağlanacak, İstanbul Sözleşmesi kabul edilecek, gençler içerisinde bulunduğu bataklıktan kurtulacak diyemiyoruz. Samimi, somut, net, sade… Sadece Kürtlerin değil Türkiye toplumunun, 85 milyonun lehine olan her şeyde biz gayet de muhatabız. Buradayız. Bu somut adımlar Kürt sorunu ile başlamaz da ekolojik kırımla ilgili bir mesele ile başlar. Emeklilerle ilgili bir mesele ile gelir. Demokrasiyle gelir, oradayız. Kendimize güveniyoruz. Tabanımız da güveniyor. Barış ciddi, onurlu bir iştir. Biz ne kimsenin onurunun kırılmasını isteriz ne de kendimizin vermiş olduğu mücadelenin bedellerinin onurunu kıracak bir davranışta bulunuruz.”
***
Elbette başka birçok konu da vardı, örneğin “PYD Türkiye için bir tehditse önce biz karşı çıkalım” sözünün de kullanıldığı meselenin sınır ötesi boyutu, keza Ortadoğu’daki gelişmeler, İsrail ve Amerika’nın tutumu, Amerikan seçimleri filan da konuşuldu.
Yaklaşık üç buçuk saat sohbetin benim açımdan en temel özeti, iktidarın girişiminin hâlâ bir “barış süreci” anlamına gelecek destekleyici öğelerden yoksun olduğu ama bir süreç için gerekli arzu, kararlılık, hazırlık ve iradenin muhalefette güçlü biçimde ortaya çıktığını görmek oldu; hem Hatimoğulları ve Bakırhan’ın sözleri hem de CHP liderinin grup toplantısında ilan ettiği tutum bunu ortaya koyuyor. Bir süreç başlayacaksa ümitleri kolay kolay boşa çıkarmayacak bir başlangıç bu. Yok Cumhur ittifakı, çoğu kişinin dediği gibi başka niyetlerle bu adımı atmış ise yani maksadı eli uzatıp kolu kapmak ise eğer istemeden de olsa hayırlı bir adım atmış demektir: Çünkü çözüm için muhalefetin (Başta DEM ve CHP ama parlamentodaki diğer partilerin ve parlamento dışı demokrasi güçlerinin) diyalog ve işbirliği imkanlarını güçlendirmeye yarayabilir bu adım. Ne demişler el elden üstündür.