Kıbrıs’ın kuzeyinde 1974’ten sonra Türkiye tarafından kurdurulan siyasi rejimin bir “işgal
rejimi” olup, olmadığı ile ilgili söylemler işgal sözcüğünün seçmen kitlesi üzerinde yaratacağı
olumsuz kanaat nedeni ile oy beklentisi olan partilerce reddedilmektedir.
2023 yılında, kullanılan seçmen listesinde 210 bin seçmenin kayıtlı olması ve bu seçmen
listesinde yeralan Kıbrıslı Türk seçmen sayısının 103 bin civarında olduğu düşünüldüğünde,
seçmenlerin büyük bölümünün Türkiye’den 1974 yılı sonrası getirilip vatandaşlık verilenler
olduğunu görürüz. Bu gerçek karşısında, siyasi partilerin popülizm ve oy uğruna Türkiye
resmi politikasına teslim olmalarını doğal bir gelişme olarak değerlendirebiliriz.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi rejimin bir işgal [rejimi] olup olmadığına bir bakalım;
1- Türkiye 1959 yılında imzalanan Garanti ve İttifak Antlaşmaları’na Yunanistan ve İngiltere ile
birlikte imza koyarak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörlük sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu
garanti, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü korumayı ve anayasal düzenini devam
ettirmeyi kapsamaktadır.
2- Türkiye, 1974 yılında Kıbrıs’ta faşist Yunan Cuntası’nın organize ettiği askeri darbeyi
bahane ederek, askeri müdahalede bulunarak, adanın %37’sini kendi siyasi kontroluna
almıştır.
3- Türkiye, adanın kuzeyinde yaşayan 180 bin civarındaki Kıbrıslı Rumu, güvenlik sorununu
gerekçe göstererek korku ve baskı ile adanın güneyine sürmüş, güneyde yaşayan 45 bin
Kıbrıslı Türkü de adanın kuzeyine toplayarak, kuzey ve güney arasında etnik ayrıma dayalı iki
bölge yaratarak, ateşkes hattını bir sınıra dönüştürmüştür.
4- 4 Mart 1964’te Birleşmiş Milletler’in aldığı 186 sayılı karara Türkiye onay vererek Kıbrıslı
Rumlar’ın Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tek başlarına sahiplenmelerini sağlamıştır. Türkiye bu kararı
1974 yılından sonra da tanıyıp, resmi ilişkilerini uluslararası düzeyde Kıbrıs Cumhuriyeti ile
devam ettirmektedir.
5- Kıbrıs’ın kuzeyindeki yerleşim yerlerinin ve coğrafi alanların tarihi isimleri Türkçeleştirilmiş,
Kıbrıslı Türkler’e yasa zoru ile soyisim aldırılmıştır.
6- 1974 yılından sonra Kıbrıs Lirası piyasadan toplatılıp Türk Lirası’nın resmi para birimi
olarak kullanılması zorunlu hale getirilmiş, ayrıca Türkiye ile imzalanan protokollara ‘Türk
Lirası milli para birimimizdir’ ibaresi konmuştur.
7- “Tarım iş gücü” adı altında, 1949 Cenevre Sözleşmeleri’ne aykırı [bir şekilde] adamızın kuzeyine
sistematik nüfus aktarılarak, demografik yapı bozulmuş ve taşınan nüfusa vatandaşlık
dağıtılarak Kıbrıslı Türkler’in siyasi iradesi gasbedilmiştir.
8- Kıbrıslı Rumlar’ın terkettiği mülklerin, oluşturulan İTEM isimli mülkiyet düzenlemesi ile %54’ü
Türkiye’den taşınan nüfusa, geriye kalan kısmı da güney göçmeni, kuzeyli, Mücahitlik, TMT
puanı karşılığında dağıtılarak tapulanmıştır.
9- Adanın kuzeyini yönetmek için sivil bir yönetim şekli benimsenerek, parlamento ve yönetim
organları oluşturulmuş, fakat Merkez Bankası, polis, itfaiye ve güvenlik güçleri Anayasa’nın
geçici 10. Maddesi gereği, Türkiye’nin idaresine bırakılmıştır.
10- Kıbrıs Türk Eğitim sistemi Milli Eğitim Yasası’nın ikinci maddesi gereği tamamıyla
Türkiye’ye uyarlanmış, ilkokullardaki eğitim 1986 yılında altı yıldan beş yıla düşürülmüştür
11- Kuzey Kıbrıs’taki en güzel kıyılar, orman arazileri karşılıksız olarak Türkiye’den getirilen iş
insanlarına verilerek, buralara turistik tesis inşa etmeleri için maddi teşvikler verilmiştir.
12- Annan Planı sonrası patlama gösteren inşaat furyasında Türk vatandaşlarına ayrıcalıklar
yaratan alım düzenlemeleri yapılmış, Türk iş çevrelerinin Kıbrıs’tan mülk almaları teşvik
edilmektedir.
13- Türkiye bankalarının Kıbrıs’ta şube açmaları kolaylaştırılarak, biriken mevduat ve
sermayenin Türkiye’ye akması [sağlanmış], yerel banka ve kooperatiflerin bunlarla rekabet edemeyeceği
koşullar yaratılmıştır.
14- Bağımlılığı artırmak için, yerel üretim çeşitli bahanelerle engellenmekte, Türkiye’nin AB
Gümrük Birliği’ne girişi sonrası üreticiye vereceği navlun ve ihracat teşviği verilmemektedir.
15- Titina Loizidou davasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi sorumlu tutarak
Kıbrıs’ın kuzeyini Türkiye’nin bir alt yönetimi olarak tanımlamaktadır.
16- Türkiye elçiliği, tüm idareyi elinde tutmak için bakanlıklarda “müşavir” adı altında
memurlar görevlendirilmekte ve yapılan her işe onay veren makam görevi üstlenmiş,
elçilikten çok valilik işlevi görmektedir.
17- Anayasada yer almayan “Üst Koordinasyon Kurulu” adı altında, Türkiye elçisi, kolordu
komutanı, güvenlik kuvvetleri komutanı, cumhurbaşkanı ve başbakanın üyesi olduğu bir
kurul toplanarak Kıbrıslı Türkler adına yönetim işlerini yürütmektedir.
Sözlükteki anlamıyla “işgal”; başkasının elinde bulunan bir toprağı, bir yeri yasal sahiplerinin
elinden zorla ele geçirmek demektir. Tüm bu gerçekler ışığında, işgal olgusunun tartışılacak
bir konu olup olmadığının takdiri sizlerindir.