“Bir çocuğun kanayan ilk atlasında
Kaçılacak yer yoktur bulanmadan acıya.”
Metin Altıok
“Hepiniz oradaydınız” demişti ya Başbakan; -en çok da kendi arkadaşları-hepiniz oradaydınız, onca telefona, onca çağrıya rağmen kılınızı kıpırdatmadınız ve 35 can’ımızı yaktınız. Sanatın en güzel örneklerini sergilemek için Sivas’taydılar. Şiir okuyacak, karikatür çizecek, öykü yazacak, kitap imzalayacak, semah dönecektiler. İzin vermediniz. Failleri yakalamak bir tarafa milletvekili yapıp Meclise de taşıdınız. Sahi, 8 saat boyunca insanların diri diri yakılışını eliniz kolunuz bağlı izlediniz de, anmak için gidenlerin kırmızı karanfillerinden korktunuz, engellemek için çabaladınız…
Peki, ya biz? Biz, acıya alışamadık bu geçen 22 yılda… Daha bir bilendik ama… Daha bir kararlıyız artık. Bir daha Sivaslar olmasın diye, bir daha ülkemizin aydınları yakılmasın diye, insanlar daha da kitap yazıp okusun, semah dönsün diye gücümüzü birleştirdik.
Zeynep Altıok Akatlı, annesi babasından aldıklarıyla, kendi kişiliğiyle ayakta duran, eğilmeyen, yaşadıklarını, duygularını yazan biri. Sahi, Zeynep Altıok Akatlı’nın linç kültürünün en aktif unsurlarından birinin devamı olan bir partiden milletvekili olması garip bir durum. Bu ülkenin aydınlık yüzleri bir şekilde açık veya gizli linç ediliyorken içine nasıl sindiriyor sorusu dönenip duruyor başımda… Hep onu sormak istiyorum. Ama ne yeri ne de ilgisi var…
Denemeler…
Felsefeci bir annenin, şair bir babanın aktif siyasette de yer alan kızının yazdıkları muhakkak ki ilgi çekecektir, muhakkak ki dolu doludur. Gerçekten de “Acısı Bende Kalsın”da toplanan yazılar ufuk açıcı. Geniş bir perspektifle, alabildiğine anlaşılır yazıyor. Anlattıkları da öyle sıradan şeyler değil. Günceli yakalayan bir yazar olarak okurunun ufkunu açıyor.
Şöyle diyor Zeynep Altıok Akatlı, “Siz siz olun klişe bilgilere aldanmayın, dostunuzu tanıyın, güvenin. Dostluk da emek ister. Dostluğun gerektirdiği emeği vermeyecekseniz çekilin. Gerçek bir dost durduk yere işemez ayakkabınıza.” (s. 173)
Kaybettiğimiz duygular…
Kuşkusuz gerek kitabın adına da yansıyan o acılardan sıyrılmak güç, kuşkusuz yazar, hangi konuda ve ne üzerine yazarsa yazsın gerek adından gerek yaşananlardan gerekse -tam da benim gibi- Sivas linçi dolayısıyla duyarlılığı doruktaki okur ister istemez acılar süzüyor o yazıların imbiğinden. Bir şartlanmışlık diyemeyiz buna “Acısı bende kalsa” da sızıyor işte, yayılıyor. Onca aydını yakan failler bırakın yargılanmayı, bulunamadılar bile, karakola elini uzatsan değecek kadar uzakta olsa da yakalanıp götürülmediler. İnsan içine attığı bunca acıyla nasıl unutsun o büyük sarsıntıyı, mümkün mü?
Gezi ile yükselen güç…
Zeynep Altıok Akatlı’nın kitaba aldığı 48 deneme, çeşitli yerlerde yayımlanmış daha önce. Ancak hepsini bir arada okuyunca etkisi çok daha güçlü, çok daha çarpıcı oluyor. Gezi Direnişi de var yazılarında, Mersin’de tecavüz girişiminden sonra hunharca katledilen Özgecan da var… Kadıköy’de kartopu oynadığı için bıçaklanarak öldürülen Nuh Köklü de… Belki ölümden de beter, sansürlenen Fazıl Say da var.
Bizim ülkemizde isimler değişir, olaylar değişmez. Filmler sansür edilir, oyunlar yasaklanır, kitaplar toplatılır, insanlar yakılır/katledilir.
Zeynep Altıok Akatlı, yaşananları bir kâbus olarak niteliyor: “Bu kâbustan uyanış ise olanca samimiyetiyle ülkenin dört tarafında buluşan vicdanlı insanların isyanı. Yitirdiğimiz kardeşlerimizin yürekleri hiç solmayacak!” (s. 127)
“Sivas’ı unutmayacağız!” ama sırf bu nedenle denemeler arasında yer alan, güzelim sanat kültür yazılarını göz ardı etmeyeceğiz. Benim eksik bıraktıklarımı “Acısı Bende Kalsın”ı okuyarak siz tamamlayacaksınız, inanıyorum.
Acısı Bende Kalsın, Zeynep Altıok Akatlı, denemeler, Kırmızı Kedi Yayınevi, Nisan 2015, 223 s