CNN Türk kanalının 8 Ocak 2024 tarihli, “ABD’nin Sinsi Kıbrıs Planı” başlıklı bir yayını var. Youtube’den izlenebilir. Dört beş konuk, sırayla harita başına geçiyor, elden ele dolaşan kırmızı çubuk harita üzerinde bölgeden bölgeye geziyor. Yayında düzenli olarak da “İsrail” adı zikrediliyor. Silah koridorundan bahsediliyor.
Ocak ayında tartışılan bu yayında, Kıbrıs ve sinsi plan ne olabilir? Ne oldu da CNN Türk böyle bir yayın yapma gereği duydu?
Hikâyeyi biraz geriye sarınca aslında cevabı basit.
Bakalım neler olmuş.
ABD, 1987 yılından bu yana Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) için uyguladığı savunma ticareti ile ilgili kısıtlamaları 2023 yılında kaldırdı.
Daha sonra gözle görülür düzeyde, tamamen ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken koordinatörlüğünde bir trafik başladı. 2023 yılının son çeyreğinde ise ABD’nin GKRY temasları pratiğe döküldü. Kasım ayının başında Blinken, Güney Kıbrıs lideri Nikos Hristodulidis ile bir araya geldi. Bu görüşme ‘plansız’ bir görüşme olarak kayıtlara geçti.
Görüşmeler sürdü, Türkiye izleme pozisyonunda kaldı. Yüksek perdeden bir aksiyona girişmedi.
Haziran 2024’e geldiğimizde Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos’un ABD Dışişleri Bakanı Blinken [ile] Washington’da görüşmelerini görüyoruz.
Görüşme öncesi gazetecilere açıklama yapan Blinken, “Bu, ABD ile Kıbrıs arasındaki ilişkilerde önemli bir an. Ülkelerimiz arasında stratejik bir diyalog başlatacağımızı duyuruyor ve başlatıyoruz” dedi.
Böylece ABD ve Güney Kıbrıs [arasında] stratejik diyalog-anlaşmalar vs. başlamış oldu.
Kombos ise daha farklı şeyler söyledi. “Kıbrıs’ın Türkiye tarafından 50 yıldır işgal altında tutulmasına bu gözle bakılmalı. Bu konuda ABD’nin desteğine güveniyoruz” dedi.
Türkiye cephesine baktığımızda henüz aksi bir durum yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan yanına CHP’yi de alarak Temmuz’da Kıbrıs çıkarması yaptı. Daha sonra Ağustos sonlarında da Marmaris, Aksaz Deniz Üssünde Doğu Akdeniz eksenli bir mesaj verdiğini görüyoruz.
Geçtiğimiz Eylül ayı ise bayağı sıcak geçti.
GKRY ve ABD arasında ikili savunma iş birliğine dayalı bir yol haritasının imzalandığı, 10 Eylül 2024 tarihinde ABD Savunma Bakanlığı tarafından duyuruldu. ABD Donanması’na ait savaş gemilerinin buraya konuşlandığı KKTC tarafından yapılan kınama açıklamasında dile geldi.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise 11 Eylül’de bu anlaşmayı kınayan bir açıklama yaptı.
Açıklamada “ABD makamlarınca geçtiğimiz haziran ayında GKRY ile stratejik diyalog başlatılacağının açıklanması da dahil, Kıbrıs Türk tarafının güvenliği hilafına atılan bu adımlar, ABD’nin Kıbrıs Adası’na yönelik tarafsız tutumuna zarar vermekle ve Kıbrıs meselesine adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunmasını güçleştirmektedir” denildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da fırsat bu fırsat deyip BM 79. Genel Kurulu’nda sözü Kıbrıs’a da getirdi. Ve keşke aynı dilekleri kendi ülkesi için de dile getirse dedirten “Kıbrıs meselesine adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm getirilmesi için samimi irade ortaya koyan taraf, daima Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’dir” sözlerini sarf etti.
Devam eden günlerde Saadet Partisi de topa girdi ve Erdoğan’a destek attı.
Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Doğan Bekin, TBMM’de “ABD-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Arasındaki Ortak Savunma İş Birliği Anlaşması Türkiye’nin Güvenliğine Yönelik Tehdittir” başlıklı bir basın toplantısı gerçekleştirdi. (16.09.2024)
Dışişlerinin açıklamasından sonra Türkiye tarafından Kıbrıs’a dönük yayınlar yoğunlaştı.
GKRY meselesinin sinsi bir plan olduğu ve durdurulması gerektiği söylendi her yerde.
Yapılan yorumlara baktığımızda, ki bu yorumlar daha çok Anadolu Ajansı tarafından servis ediliyor, konunun aciliyet içerdiğini ve ifade edilmemiş bir ‘kriz’ taşıdığını görüyoruz.
Ajansın bir haberinden bu olan bitenlere dair yorumu naklen taşıyorum:
“ABD, bu enerji kaynakları üzerinde kontrol sağlamak ve bölgedeki enerji güvenliğini garanti altına almak amacıyla GKRY ile ilişkilerini güçlendiriyor. Bununla birlikte ABD, Avrupa’nın enerji arzını çeşitlendirmek ve Rusya’ya bağımlılığı azaltmak için Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına stratejik bir önem veriyor. ABD açısından GKRY, bu enerji koridorunun önemli bir parçası ve oyuncusu.” (12.09.2024, AA)
Bir başka yorum:
“Avrupa’nın enerji güvenliğini sağlama ve bölgede hakimiyet kurma arzusunda” (12.09.2024, AA)
Evet, yorumlar gayet açık ve ağızdaki bakla da çıkmış oluyor. Konu enerji koridoru…
***
Yukarıda kısaca verdiğim background, bugün güncel olan bazı durumları anlamak açısından işimize yarayacak.
Son bir iki haftadır bazı önemli gelişmeler oldu. Hatırlamakta fayda var.
Birincisi Netanyahu’nun BM konuşmasında elinde tuttuğu iki harita. Birinde lanet yazıyordu diğerinde nimet. Nimet yazılan harita, İsrail’in dahil olduğu, hatta tarihi boyunca en kârlı iş olarak belirttiği, Hint-Avrupa Enerji Koridoru hattı vardı. (Hindistan G20 zirvesinde resmileşen plan)
7 Ekim 2023’te ‘Aksa Tufanı’ ile başlayan ve şu an kasırga olarak tüm halkların sırtında bir insanlık dramına evirilen süreç, şiddetin tüm örüntüleri ile devam ediyor.
İsrail’in yüzünü çevirdiği Lübnan ve gerçekleştirdiği siyasal suikastlar sürerken yeni hedefin Suriye olması çok olası. Gözden kaçmaması gereken bir gerçek de şudur: İsrail savaş cephesini genişletirken, bir yandan da esas olarak bu enerji koridorunun hinterlandında ilerliyor.
Bu koridorun sonunda, çok kritik bir yerde Güney Kıbrıs var. ABD’nin burayla yakın temas kurması, Türkiye’nin de bu enerji koridoru dışında kalıp itirazlarda bulunması birbiri ile ilintili.
Türkiye itirazlarını Kalkınma Yolu üzerinden başka bir hatta çekmeye çalışsa da Güney Kıbrıs üzerinden geçen kısma bir alternatif üretemedi. Buraya ait dengeyi ‘mavi vatan’ doktrini üzerinden halletmeye çalışan görüntüler verdi.
Tam da burada Anadolu Ajansı’na konuşan uzmanların, demin yukarıya aldığım görüşlerinde geçen “enerji koridoru” meselesini yeniden okuyun.
Hikâye kısmen yerine oturmaya başlayacak.
İkincisi, Erdoğan’ın 1 Ekim günü, Meclis açılışında ifade ettiği “İsrail’in hedefi Türkiye’dir” sözleri. Bu çıkışın ulusal egemenlik ekseninde tartışılıp ifade edildiği açık. Böyle bir çıkışın argümanını Suriye üzerinden kurdu.. Fakat bu çıkışın ifade edilmemiş bir diğer argümanının Kıbrıs olduğunu düşünüyorum.
Özetle ifade etmek istediğim şey şu: Tüm bu gelişmeler ışığında, Türkiye’nin de savaşa çekilebileceği olası bir nokta Kıbrıs olabilir mi? Burada başlayan yeni bir süreç var ve Türkiye’yi her açıdan radikal kararlar almaya iten bir düzlem söz konusu. Kıbrıs meselesi dış ve iç politikada istediklerini elde edemeyen, tüm tezleri suya düşen Türkiye’nin yumuşak karnına dönüşmüş durumda. İsrail ve ABD başta olmak üzere, NATO da dahil, bu enerji hattına ısrarlı bir sahip çıkma hali var. Bu bakımdan şu an yeni konseptlerin hayata geçirildiği ve herkesin kendini yeni koordinatlara attığı Ortadoğu’da Kıbrıs konusunu yabana atmamak gerektiğini düşünüyorum.