İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, TRT önünde açıklama yaptı.
12 Eylül 1980 darbesinin 44. yılı dolayısıyla TRT önünde eylemde bir araya gelen İHD, bir açıklama yaptı.
Açıklamada şunlar söylendi:
Buradayız, çünkü ağır bilançosunu aşağıda yer alan açıklama ekinde paylaştığımız askeri darbe, 12 Eylül 1980 sabahı 03.00’de buradan, TRT den duyurulmuştu. 12 Eylül’ün bilançosu ağırdı; alelacele ve adil yargılanma ilkelerine riayet edilmeden yapılan yargılamalarla 517 kişiye idam cezası verilmiş ve 50‘si infaz edilmişti; 300 kişi “kuşkulu” bir şekilde ölmüş 171 kişinin ‘işkenceden’ öldüğü belgelerle kanıtlanmış, 11 kişi gözaltında kaybedilmişti. 1 milyon 683 bin kişi fişlenmiş, 650 bin kişi gözaltına alınmıştı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılmış, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitmek zorunda kalmış, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atılmıştı. 937 film ‘sakıncalı’ bulunduğu için yasaklanmış, 23 bin 667 derneğin faaliyeti durdurulmuş, sırf İstanbul’da 300 gün gazetelerin çıkması engellenmişti. 31 gazeteci tutuklanmış, 300 gazeteci saldırıya uğramış ve 3 gazeteci öldürülmüştü ve tam 49 ton gazete, dergi ve kitap, sakıncalı olduğu iddiasıyla imha edilmiş, basın özgürlüğünü kısıtlayan 151 yasa çıkartılmıştı. Üzerinden tam 44 yıl geçti ancak; halen 82 tarihli darbe anayasası yürürlükte, darbe anayasası ile hayatımıza sokulan kurumlar iş başında. Ve özellikle 2016-2018 OHAL sürecinde yaşanan ağır bilanço, devamında çıkarılan yasalar ve hakim politikalarla insan hakları normları ve demokrasi ilkelerinin yanında yürürlükteki hukukun dahi yok sayılması sonucunda yaşanan; yaşam hakkı ve işkence görmeme hakkından ifade özgürlüğüne , örgütlenme özgürlüğünden toplanma özgürlüğüne, eğitim hakkından sağlık hakkına, çevre hakkından insan onuruna yaraşır bir yaşam hakkına temel haklarımızın aymazca ihlal ediliyor olması gösteriyor ki; 12 Eylül, kurumları yanında zihniyeti ile de halen iş başında.
Nitekim; 12 Eylül darbesine karşı olmakla övünen Ak Parti hükümeti, uzun iktidar dönemi boyunca; sadece kısmi anayasa değişikliklerine imza attı ve darbelerle hesaplaşmayı göstermelik bir 12 Eylül yargılaması ile sınırlandırdı. İşlenen insanlığa karşı suçları göz ardı eden bu göstermelik yargılamada, işkence ile öldürülenlerin hesabı sorulmadı, gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır, Mahmut Kaya, Hüseyin Morsümbül, Nurettin Öztürk, Zeki Altunbaş, Hayrettin Eren, Nurettin Yedigöl, Süleyman Cihan, Mustafa Hayrullahoğlu, Maksut Tepeli ve idam edildikten sonra bedenleri kaybedilen İlyas Has ve Veysel Güney için adalet arayışına dahi girilmedi. 12 Eylül zihniyetinin yarattığı 90’ lı yıllar kâbusu ve 12 Eylül 1994 günü Kenan Bilgin’in kaybedilmesi ile darbe arasında bir bağ kurulmadı.
Bilindiği üzere iktidar bununla da kalmadı, “15 Temmuz darbe girişimi” sonrasında ilan ettiği ve iki yıl süren OHAL, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği, 31 Temmuz 2018 tarihinde yürürlüğe giren ve OHAL yetkilerinin devamını sağlayan 7145 sayılı torba kanun, 25 Ağustos 2018 den başlayarak Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray buluşmalarına getirilen yasaklar ve devamında 2020 yılında çıkarılan yeni Bekçiler Kanunu, Çoklu Baro Yasası, Sosyal Medya Sansür Yasası, Ceza İnfazında eşitsizliği derinleştiren ve işkenceye zemin hazırlayan, Sivil Toplum Örgütlerine kısıtlamalar getiren yasal düzenlemeler, 20 Mart 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve hak ve özgürlüklere getirilen yasak uygulamaları ile 12 Eylül’ü daha da pekiştirdi ve hükümetin OHAL yetkilerini 3 yıl süreyle yeniden uzatan yasanın 18 Temmuz 2021 tarihinde kabulü ile rejim, OHAL koşullarının ötesine geçtiğini ve rejimin otoriter tarzda yeniden yapılandırılması amacıyla hareket ettiğini de göstermiş oldu.
Önceki yıl yaptığımız açıklamamızda; “Hükümetin OHAL yetkilerini 3 yıl daha uzatan bu son düzenlemenin; 2023 için planlanan milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimi ile 2024’teki belediye seçimlerinin güvenliğini tehlikeye sokacağı, demokratik seçim faaliyetini engelleyeceği, işkence yasağı, toplantı ve gösteri yürüyüşü, ifade özgürlüğü, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ve seyahat özgürlüğünü doğrudan sınırlandıracağına yönelik eleştirilerin dikkate alınmaması da demokrasi ve insan haklarından uzaklaşmaya devam edileceğini göstermektedir.” Demiştik ki o tarihten bu yana hak ve özgürlüklerin hukuka aykırı müdahaleler ve keyfi yasak kararları ile kullanılamaz hale getirildiğine, toplumsal dayanışmanın terörün finansmanının önlenmesi maskesi altında haksız cezalarla önlenmeye çalışıldığına, demokratik kurum ve üyelerinin mal varlıklarına el konularak faaliyetlerin engellendiğine tanıklık ediyoruz. Yerel seçim sonuçlarına Van ve Hakkari’de olduğu üzere kayyum yolu ile doğrudan müdahale edildiğini görüyoruz. Anayasa Mahkemesinin, Cumartesi Annelerinin haftalık Galatasaray buluşmalarının toplantı ve gösteri hakkı bağlamında hukuka uygun ve meşru olduğunu ısrarla belirttiği Şubat 2023 tarihli iki ihlal kararı sonrasında 29 hafta boyunca bu buluşmaların gözaltı saldırısına maruz kalması ve sonrasında Galatasaray Meydanı açılmaksızın 10 kişi olarak sınırlandırılarak hakikat ve adalet arayışına getirilen sınırlamaya maruz kalıyoruz.
Özetle geçen yıl olduğu gibi son bir yılda yine; Anayasa ve yasalar dahil, hukuk normlarının bağlayıcılığı yok sayılmış, Anayasa ve uluslar arası insan hakları sözleşmelerine aykırı, hak ve özgürlükleri yok sayan yeni düzenlemeler yapılmış, hak ve özgürlüklerin ihlaline karşı siyasi iktidarı durduracak, denetleyecek mekanizmalar tamamen ortadan kaldırılmış, halk hukuk güvenliğinden yoksun bırakılarak hak ihlalleri, keyfiyet/ hukuk dışılık adalet ve emek mücadelesi alanına, ekoloji mücadelesine, LGBTİ’lere ve kadınlara genişletilerek devam ettirilmiştir. Ve geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bu yapılanlarla kalıcı bir otoriter rejim yapılandırılmaya devam edilmiştir.12 Eylül’ün 44. Yılında bir defa daha hatırlatıyoruz; Darbeleri önlemek için yapılması gerekenler bellidir;
– darbe kurumlarını kapatmak,
– hak ihlallerine neden olan yasaları tüm sonuçları ile ortadan kaldırmak,
– darbecileri ve darbe sürecinde işlenen suçları cezalandırmak,
-darbe nedeniyle doğan zararların giderimini de kapsayacak şekilde onarıcı adaleti sağlamak,
– hak ve özgürlükleri evrensel ölçülerde genişletmek ve baskıdan kalıcı olarak kurtarmak,
– demokratik ve özgürlükleri esas alan yeni bir anayasa yapılması,
– -demokratikleşme yanında çatışma çözümü ve pozitif barışı sağlamak ve kurumsallaştırmak.
Otoriterleşme yolundaki ısrarına rağmen, darbe karşıtı olduğunu söylemekten vazgeçmeyen hükümeti; 12 Eylül’e ve darbelere karşı olduğunu ispata çağırıyoruz.Darbelere de Otoriterleşmeye de Hayır!
İnsan Hakları, Demokrasi, Barış Hemen Şimdi!
Karanlığa Teslim Olmayacağız!