MUHSİN DALFİDAN-Diğer Yazıları
Seçim sonuçlarına karşı herkeste memnuniyet havası var. Ama bu herkes öylesine bir herkes değil!
Emperyalistler memnun, işbirlikçi sermaye memnun, sermayenin partileri memnun, haklı olarak HDP de memnun. Hatta tek başına iktidarından olan AKP dahi en başarılı parti olduğundan dem vuruyor.
Hal böyle olunca, durumu açıklamakta toptancı bir “herkes memnun” ifadesi kifayetsiz kalıyor. Zira bu herkesin içinde ezen ve ezilen ulus ve örgütleri, sömüren ve sömürülen sınıf ve temsilcileri… var. Ve bu herkes, en genel kapsamda iki taraftan oluşuyor : Egemenler ve ezilenler!
Egemenler cephesinden sarf edilen birkaç ifadenin işaret ettikleri
TÜSİAD, “Seçim sonuçları itibariyle seçmen iradesi, siyasi partilere tek başına hükümet kuracak çoğunluğu vermemiştir. Bu bağlamda partilerimizin, demokrasinin gereği olan uzlaşma kültürü ile hareket ederek, ülkenin menfaatleri etrafında kenetlenmelerini diliyoruz.” İfadeleriyle sistemin bekasının, sermayenin istikrarının ve büyümesinin asıl olduğunu ve bugün için yolunun güçlü bir koalisyondan geçtiğini işaret ederek sınıf tavrını ortaya koyuyor.
The New York Times “seçmenlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın partisini iktidardan indirdi… Birçok Türk vatandaşı, koalisyon hükümetine rağmen, Erdoğan’ın yetkilerinin kısıtlanmasından mutlu oldu.” ifadeleriyle aslında kendi ve temsil ettiklerinin de yaklaşımını ortaya koymuş oluyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı “ABD olarak yeni seçilmiş parlamento ve gelecekteki hükümetle çalışmayı sabırsızlıkla bekliyoruz” derken, eski Amerikan Büyükelçisi (2010-2014) Frank Ricciardone ise, Türkiye’nin koalisyona hazır olduğu tespitini yaparak, “koalisyon Türkiye’yi zayıflatmayacaktır” değerlendirmesini yapıyor.
Ezcümle, emperyalistlerin ve onların işbirlikçisi Tekelci sermayenin temel isteğinin AKP-CHP büyük koalisyonu olduğu görülüyor.
Nitekim Kemal Derviş AKP-CHP koalisyonuna dair, “Türkiye için en iyi olan, ya da olması gereken, büyük koalisyon” diyor. Ve ekliyor “Almanya modeli gibi olmalı… İki parti arasında oy oranları ve milletvekili sayıları içinde fark olsa da, güç paylaşımına gitmeliler, yani başbakan yardımcıları ve bakanlıkların paylaşımında belli oranda bir eşitlik olmalı”. “Bunun nedeniyse, CHP, büyük koalisyonda, küçük ortak gibi değil, eşit ortak gibi hissetmeli ve hareket edebilmeli…” değerlendirmesini yapıyor.
Neden AKP-CHP büyük koalisyonu?
Sermayenin has partilerinden olan AKP cephesinin önceliği nedir?
AKP’nin sonunun yaklaştığı-inişe geçtiği seçim öncesinden belliydi.
Bu yönüyle seçim sonuçları sürpriz olmadı.
AKP’nin birebir sermayenin önceliklerine endekslenecek durumu yok.
12 yıllık iktidar sürecindeki yolsuzluklar, hukuksuzluklar, yeni rejimi oluşturma yolundaki adımlar vb. vb. icraatlar… AKP’yi öncelikle devlet kontrolünü elinde tutmaya devam edebileceği çözümlere mahkûm ediyor.
Arınç “biz iktidar olmaya mahkûmuz” derken aslında bunu söylemektedir.
AKP açısından, bunun en uygun ve mümkün yolu ise, AKP-MHP koalisyonu gibi görünüyor. Mevcut nesnelliğin ve AKP’nin içinde bulunduğu durumun işaret ettiği budur. Ancak, bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin ya da kimin kiminle neden ve nasıl koalisyon yapıp yapmayacağının analizi ayrı bir konu…
Ancak, çok değil kısa süre sonra, egemenler ve farklı siyasi temsilcileri arasındaki zorlama ve ikna “savaşlarının” nasıl bir yörüngeye oturacağını göreceğiz.
Elbette egemenlerin ve sermaye partilerinin ilişkileri ve eğilimlerine ilgisiz kalamayız.
Ama bizim öncelikli meşguliyetimiz bu olamaz!
Bizim işimiz, ezilenlerin kurtuluş mücadelesini yükseltmek ve zaferle taçlandırmaktır.
Demokratik Halklar Cephesi HDP’nin işi ne olmalıdır?
HDP, ezilenlerin örgütüdür ve öyle olduğunu dosta düşmana gösterecek kolektif iradeye sahiptir.
HDP, barajı aşarak önemli bir iş başarmıştır. Artık temel mesele bu başarıyı ezilen uluslar, dışlanan kimlikler ve inançlar, ezilen cins ve sömürülen sınıf-lar lehine bir mücadelenin kazanımına dönüştürebilmektir.
Bu, seçim bildirgesi perspektifinden ve ilkeli duruştan taviz vermeden mücadeleyi pratikleştirmekle mümkün olabilecektir.
HDP, komünist parti-örgütlerden, komünist olmayan ve farklı siyasal yaklaşımları olan örgütler ve bireylerden, feministlerden, ekolojistlerden, farklı inanç gruplarından… ve de Kürt Özgürlük Hareketinden oluşan bir Demokratik Halklar Cephesi örgütüdür. HDP’yi, HDP yapan bu çoğulcu, eşitlikçi ve demokratik yapısı ile buna uygun duruşu/programı rehberliğinde yürüttüğü bütünlüklü mücadelesidir.
HDP programatik hedeflerinden herhangi birini öncelik verebilir.
Ama HDP, bu önceliği diğer hedeflerini geriletecek biçimde kullanamaz.
Diğer hedefleri için mücadeleyi öteleyerek yapamaz.
Eğer yapar ise; HDP, HDP olmaktan çıkar ve düzene eklemlenme riskinin realize olduğu sol etiketli sıradan bir partiye dönüşür.
Öyleyse, HDP farklı bileşenlerin farklı programatik önceliklerini değil, kendi programatik hedeflerini bir bütünlük içinde ve birini diğerine tercih etmeyen değişken öncelikler yaklaşımıyla yaşama geçirmeli ve asla bundan taviz vermemelidir.
Parlamentodaki konumlanışını ve koalisyon tartışmalarındaki pozisyonunu belirlerken de rehber edineceği anlayış bu olacaktır.
Bu anlamda, HDP’nin önünde büyük bir sınav var. Bu sınavı başarıyla vereceğinden ve ezilen cins, ezilen ulus, sömürülen sınıf ve farklı dışlanma/ezilme biçimlerine maruz kalan tüm insanlardan ve de doğadan yana bütünlüklü mücadeleyi büyüteceğine inancım tamdır.
Herkes bilmelidir ki; sistemi aşındırmayan, sistemde devrimci demokrasi mücadelesi ve özgür üreticiler toplumuna giden yol için gedik açmayan; tersine salt kitlelerin gözünde sistemin meşruluğunu pekiştiren demokratik görünümlü kazanımlardan/ yönelimlerden medet ummak HDP’den uzaktır ve uzak kalacaktır!