1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle Berlin’de toplanan Avrupa Özgürlük ve Barış Forumu’nun, dünyada her geçen gün daha da şiddetlenen savaşlara karşı enternasyonal dayanışmayı hedefleyerek, devletlerin sürdürdüğü savaş ittifakına karşı barış mücadelesinin de uluslararası bir nitelik kazanması gerektiğine dikkat çeken Latife Akyüz, konferansta düzenlenen oturumlara ilişkin şu bilgileri paylaştı:
Barış süreçlerine ilişkin deneylimler
“İki gün süren konferansımızın ilk gün gerçekleştirilen panelinde barış mücadelesine ilişkin uluslararası deneyimler paylaşıldı. Kolombiya, Filistin, Güney Afrika, Filipinler. İrlanda ve İzlanda’dan katılan panelistler, kendi ülkelerindeki barış süreçlerine ilişkin deneyimlerini paylaştılar.
Devletlerin yeni savaş konseptinin çarpıcı örnekleri dile getirildi. Devletlerin şiddet üzerine oluşturduğu konsensüs, katliamlar üzerine geliştirilen suskunluk, barışa dair söz söyleme hakkının boğulması, hatta barışın gelecekte var olabilecek tüm ihtimallerinin yok edilme çabası üzerinde duruldu.
Barışın uluslararası bir mücadele hattına dönüşebilmesi için güçlü öneriler dile getirildi.
Bu çerçevede her ülkedeki savaş suçlarının izleneceği bir sistemin kurulması mutlak gereklilik hale gelmiştir. Barış devletlerin el sıkışmasının çok ötesinde yepyeni toplumsal bir kimlik kazanmıştır.
Tecrit ve mutlak iletişimsizlik
İkinci ve üçüncü panellerde, Türkiye ve Kürdistan deneyimleri ayrıntılı olarak tartışıldı.
İmralı’da sayın Abdullah Öcalan üzerinde Türk devletinin yürüttüğü mutlak tecrit politikasının ayrıntıları somut örnekleriyle dile getirildi. Tecrit politikasının sadece Kürt halk önderi Öcalan’ın kişisel varlığını değil, aynı zamanda barış düşüncesini ve halkların özgürlük hayallerini yok etmeyi hedeflediği ifade edildi. Öcalan’ın özgürlüğünü talep etmenin ise Kürt halkının iradesine saygı kadar, halkların barış talepleriyle de içiçe olduğu gerçeği vurgulandı.
Bu panellerde Oslo ve İmralı’da sürdürülen barış görüşmelerinin nasıl ve neden akamete uğradığına ilişkin deneyimler paylaşıldı.
Her iki sürecin de dolaysız tanıkları olan panelistler, birbirine bağlı olan Oslo ve İmralı süreçlerinde Türk devletinin hiç bir zaman samimi davranmadığını, atması gereken adımları atmadığını, hiçbir öneride bulumadığını, ve nihayetinde barışı neredeyse PKK’nin silah bırakmasına indirgemeye çalıştığını somut örnekleriyle anlattı. Dahası özellikle İmralı’da görüşmeler devam ederken, Türk devletinin cihatçı çetelere destek vererek Rojava devrimini boğmaya çalışması ise bardağı taşıran son damla oldu.
Panelistler tarihin tekerrür etmeyeceğini barış masasının yeniden kurulmasının ancak Oslo ve İmralı deneyimlerden çıkarılacak derslerle mümkün olduğunu da vurguladı.
Aynı zamana geri dönülemeyeceği ve Türk devletinin stratejik – ideolojik pozisyonunun değiştiği; ve tam da bu yüzden barış müzakerelerinde yeni bir hukukun tesis edilmesi gerektiği vurgulandı.
Savaş suçları teşhir edildi
Dördüncü ve beşinci panellerde devletlerin savaş suçları teşhir edildi. Düne kadar spekülatif bir tespit olarak dolaşımda olan üçüncü dünya savaşı hayatımızın tam ortasındaki bir gerçekliğe dönüştü. Ölme ve öldürme üzerine tarafların ortak onayla imza attığı savaş sözleşmesine karşı barışı inşa etmenin daha fazla ısrar, daha fazla çaba ve daha fazla erdem gerektirdiği vurgulandı.
Savaşların çocuklara ve kadınlara etkisi de temel gündemdi
Kadınların, çocukların büyük katliamlarla yüz yüze bırakıldığı, homofobinin, ırkçılığın, doğa kırımın dünyanın yeni normali haline getirilmeye çalışıldığı bir zeminde, toplumsal barış ihtiyacının hiç bir dönem olmadığı kadar yakıcı hale geldiği belirtildi. Ve sadece insan kaynaklı değil, canlı cansız tüm varlıkların haklarını savunan bir barışın adil olacağına vurgu yapıldı.”
Gazeteci Mavioğlu ise, konferansın ikinci gününde düzenlenen 4 atölyede barış mücadelesinin geliştirilmesi yönünde alınan kararlar aktardı:
Gün boyu süren atölyelerde ise barış mücadelesinin geliştirilmesi yönünde bir dizi kararlar alındı.
Kadınların kurtuluşu
Kadın hareketlerinin deneyimlerinden beslenerek birlikte barışa ve demokrasiye katkı sunmayı hedefler. Jin-jiyan-azadi felsefesinin mimarı şu an mutlak tecrit altında. Bu tecrit kadınları da etkiliyor. Bu tecrit ortadan kaldırılmadan barışı yakalama şansımız yok. Başta Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri, Plaza del Mayo anneleri, Emine Şenyaşar olmak üzere devlet ve erkek şiddetine uğramış tüm kadınların mücadelesini uluslararası platformlara taşımak.
Öcalan’ın özgürlüğü
Tarihsel ve politik gelişmeler Sayın Abdullah Öcalan’ın durumu ile Kürt meselesinin demokrasi ve özgürlük ekseninde çözümünü birleştirmiştir. Bu iki olgunun bütünselliği; Avrupa Özgürlük ve Barış Forumu, Kürt meselesinin çözümü, barış ve müzakere yolunun açılması, otoriter ve faşist rejimin aşılmasına yönelik tüm çalışmalar da Öcalan’ın özgürlüğünü içeren perspektifle yürütmelidir.
Barışın hafızası
Adil ve kalıcı bir barışın hayata geçebilmesi için barış çalışmaları hafızası arşivi oluşturulmalı, toplumsal barışı mümkün kılacak kapsayıcı bir barış dilinin oluşmasına öncülük edilmelidir. Barış talebini ve dilinin toplumun farklı kesimlerine ulaştırılmasını sağlayacak kampanyalar düzenlenmelidir. Bu kapsamda, diplomasi, hukuk, basın ve kamuoyu nezdinde süreklilik içeren çalışmalar yürütülmelidir.
Etkinlikler
4. Forum, barış umudunu ve heyecanını çoğaltmak, barışın sesini yükseltmek için yakın, orta ve uzun vadede konserler, festivaller, kampanyalar, toplantılar örgütlemeyi, dijital platformlar oluşturmayı, barış için sanat üretmeyi önüne hedef olarak koymuştur.
“Bir hayalimiz var” diyerek süren bildirge muhataplarını barış hayaline ortak olmaya çağırdı:
“Bir hayalimiz var. Sömürgeciliği, silah fabrikalarının dünyayı birkaç kez yok etmeye yetecek ölüm makinelerini üretmesini, dünyanın dört bir yanını cehenneme çeviren katliamları, hepimizi her gün daha fazla yoksullaştıran, göç yollarına düşüren, eşitsizliği derinleştiren, doğayı yok eden savaş çılgınlığını durdurabiliriz. Çağrımızdır: Gelin, tarihle sınanmış bu barış hayaline ortak olun.”