Emperyalist devletler arasındaki çelişkiler derinleşip savaşlara dönüştüğünde, bazı devletler kazanırken bazıları da kaybediyor. Savaşın kuralı bu. Almanya’nın, İngiltere’nin gerilemesi, Atlantik’in öte yakasındaki ABD’nin yükselerek Batı Avrupa üzerinde kontrolü sağlaması, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında oluşan yeni dünya nizamı ile gerçekleşti.
Savaşta yıkılan Almanya’nın kendisini toparlaması ve bağımsız bir güç olarak yeniden sahneye çıkma çabası 45-50 yıl sürdü. Almanya’nın ABD’ye karşı tavır almasının en önemli dönemeçlerinden biri Irak savaşındaki tutumu oldu. ABD’nin bütün ısrarlarına rağmen Fransa, Rusya ve Çin ile birlikte savaşa karşı çıktı ve ABD’nin peşinden sürüklenmedi. İşgal, ABD’ye güç kaybettirirken Almanya-Fransa eksenine güç kazandırdı. Dönemin Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, ABD’nin peşinden sürüklenmemeyi “Alman yolu” (Deutsche Weg) olarak tanımlamıştı. Schröder’den sonra başlayan 16 yıllık Angela Merkel dönemi de bu yoldan ilerledi. Merkel, ABD’den ayrı bir yol izlenebileceğini sıkça dile getirdi.
Merkel’den sonra Olaf Scholz’un başkanlığındaki SPD-Yeşiller-FDP koalisyonunun gelmesiyle Ukrayna savaşının başlaması, “Alman yolu”nun kapanmasına ve Soğuk Savaş yıllarındaki gibi “Amerikan yolu”nun açılmasına neden oldu.
ABD emperyalizminin yönetici sınıfları boş kesimlerden oluşmuyor. Uzun süredir “emperyalizm piramidi”nin tepesinde durarak başarılı bir şekilde yönettikleri için oldukça becerikliler. Bütün gelişmelere “kazan-kaybettir” formülüyle yaklaşıyorlar ve bu nedenle başarılı olmaya devam ediyorlar. Ukrayna savaşıyla bu formülünün en etkili olduğu yerlerden biri Almanya oldu.
Bu nedenle Almanya, ekonomik ve askeri olarak da ABD’ye katkı sağlıyor. ABD’nin 2026’dan itibaren Almanya’ya uzun menzilli Tomahawk füzeleri ve SM-6 savunma sistemlerini yerleştirmesini mevcut hükümet itirazsız bir şekilde kabul etti. Ayrıca, ABD geçen hafta “savunma” amacıyla Almanya’ya 5 milyar dolara 600 adet Patriot savunma sistemi satmayı onayladı.
ABD cephesinden bakıldığında bu akıllıca bir hamle: Önce Rusya’yı hedef haline getir, ardından da Almanya’ya 5 milyar dolara Patriot sat! Dahası, Tomahawks ve SM-6 sistemlerinin masraflarına Almanya’nın da ortak olması gerektiği öne sürülüyor. MDR’deki haberde NATO eski generallerinden Erhard Bühler’e göre, ABD Almanya’nın güvenliğini sağladığı için karşılığının ödenmesini de talep edebilir.
ABD’nin benzer “akıllıca” bir hamlesi de doğal gaz satışında yapıldı. Ukrayna savaşının önemli sonuçlarından biri, Rusya’dan Almanya’ya doğal gaz akışını sağlayan Kuzey Akımı I ve II hatlarının devre dışı kalması oldu. Ambargo nedeniyle devre dışı bırakılan hatlara daha sonra sabotaj düzenlenmişti. Sabotaj emrinin Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy tarafından bizzat verildiği öne sürülüyor. Almanya geçen hafta sabotaj ekibinde yer alan bir Ukrayna vatandaşı hakkında arama kararı çıkardı. Sabotaj eyleminden CIA’nın da haberdar olduğu basında yer aldı.
Savaş öncesinde ihtiyaç duyduğu doğal gazı ucuza Rusya’dan alan Almanya, bu sayede başta ABD olmak üzere rakiplerine karşı önemli avantajlar elde etmişti. Kuzey Akımı’nın Mimarı Schröder, biraz da buna güvenerek “Alman yolu”ndan gitmeyi savunuyordu. Kuzey Akımından doğal gaz akışı kesilince, ABD’den Avrupa’ya, özellikle Almanya’ya sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) akışı rekor düzeyde arttı. ABD Enerji Bakanlığı bu yılın başında, ülkede çıkarılan doğal gazın yarısının Avrupa’ya satıldığını açıkladı. 2023’te Avrupa’ya LNG ihracatı günde yaklaşık 7.7 milyar metreküpü (Bcf/d) buldu. Bu da ihraç ettiği LNG’nin yüzde 50’sine denk geliyor. 2021’de ABD’nin Avrupa’ya sattığı LNG ise 2 Bcf/d’nin biraz üzerindeydi. Almanya, inşa ettiği iki büyük istasyonla Avrupa’da ABD’den en fazla LNG alan ülke haline geldi. Almanya 2023’te günde 1.8.2024’te 1.6 Bcf/d LNG doğal gaz haline getirdi. Enerji Bakanlığının açıklamasında çok net bir bilgi var: “2023’te Almanya ithal ettiği LNG’nin yüzde 80’ini ABD’den aldı.”
Durum bu kadar açık ve net. Rusya’dan doğal gaz akışı durdukça, ABD’den LNG nakli, hem de çok pahalıya, artmış ve sonuçta kazanan ABD, kaybeden Almanya olmuştur.
ABD’nin Almanya’ya karşı diğer önemli hamlesi de dış ticarette oldu. Çin artık Almanya’nın en önemli ticaret ortağı değil. Federal İstatistik Dairesi tarafından yayımlanan bu yılın ilk yarısına dair verilere göre, Almanya’nın ihracatı 1.6; ithalatı ise 6.2 azaldı. Toplamda bir daralma yaşanırken, ihracatta ABD, Çin’i geçerek birinci sıraya yerleşti. İthalatta ise Çin 73.5 milyar avro ile henüz ilk sırada yerini korurken, ABD 46 milyar avro ile Hollanda’dan sonra üçüncü sırada. Uzakdoğu’daki emperyalist paylaşımdaki gerilimler göz önüne alındığında, ABD’nin yakın dönemde ithalatta da birinci sıraya yerleşmesi şaşırtıcı olmayacak.
Gelişmeler AB’nin “motoru” Almanya’nın hızla ABD’nin yörüngesine kaydığını, daha fazla bağımlı hale geleceğini gösteriyor. Almanya, bir taraftan devasa askeri harcamalarla hızla militaristleşirken diğer taraftan daha fazla ABD’nin etkisi altına giriyor. Bu politikanın faturası asıl olarak işçi ve emekçilere kesiliyor. ABD’den Patriot almak için bir kalemde 5 milyar dolar harcanırken, eğitim, sağlık, emeklilik, sosyal alanlardan “bütçe yok” denilerek kesintiler yapılıyor. Keza ABD’den pahalıya alınan LNG’nin faturasını da asıl olarak gazı kullananlar ödüyor.
Alman sermayesinin ABD’ye daha fazla bağımlı hale gelmek için izlediği askeri, ekonomik ve siyasi politikalara karşı, Almanya’nın da bir emperyalist ülke olduğu gerçeğini unutmadan, doğru bir temelde mücadele kaçınılmaz görünüyor. 1980’li yılların başında ABD’nin uzun menzilli ve nükleer başlıklı füzeleri Almanya’ya yerleştirmesine karşı, yüz binlerin katılımıyla verilen mücadele örnek alınabilir.