Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin merkez binasında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Doğan’ın gündeminde Meclis’teki saldırı, halay tutuklamaları, Kürtçeye yapılan baskılar ve Ege’deki yangınlar üzerinden DEM Parti seçmeninin hedef gösterilmesi vardı.
İktidarın yangınları söndürmedeki yetersizliğe dikkat çeken Doğan, bunun sorgulanmaması için algı yaratıldığını ifade etti Doğan, “Ege’deki yangın oldu, bu DEM Parti’yle ya da batıda yaşayan DEM Parti seçmenleriyle veya adını koyalım Kürtlerle doğrudan ilişkilendirilmeye çalışılıyor ve bu insanlar yaşadıkları yerlerde hedef gösteriliyor. Ege, Marmara, İç Anadolu, Akdeniz’de yaşayan Kürtler, oturdukları yerlerde hedef gösteriliyor. Yangınların sebebi olarak gösteriliyorlar” dedi.
‘Suç duyurusunda bulunduk”
“Kendi sorumluluklarını görmek, sorgulamak yerine kamuoyunun önünü almak için düşmanlık, karşıtlık, ırkçılık ve nefret pompalanıyor” diyen Doğan, “Bu, DEM Parti ile ilişkilendirilmeye çalışılıyor. Söz konusu insanlar bölgeler ve mahalleler bazında hedef gösteriliyor. Ege yangınları sonrası DEM Parti seçmenlerinin X hesaplarında hedef gösterilmesiyle ilgili hukuk komisyonumuz suç duyurusunda bulundu ve bunun takipçisi olacağız. İçişleri Bakanlığı da bu hesaplarla ilgili şu ana kadar işlem yapmış değil. Hükümet yetkililerini ve İçişleri Bakanlığını, DEM Parti ve seçmenini hedef gösterenlere karşı sessiz kalmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz” diye konuştu.
‘Şiddet rutin hale dönüştü’
Olağanüstü koşullardan geçildiğini belirten Doğan, “Şiddet artık sokaktan Meclis’e, Meclis’ten sokağa, hapishanelerden halaylara, stadyumlardan düğünlere hayatın bir parçası haline dönüştürülmeye çalışılıyor. Adeta rutin bir hale dönüştürülmeye çalışılıyor” dedi.
“Vandallıktan kahramanlık hikayesi çıkarılmak isteniyor” diyen Doğan, şöyle devam etti:
“Üstelik buna da itiraz edilmesin isteniyor. Bu daha önce de gördüğümüz bir sahneydi ne yazık ki. Ezcümle iktidar bir varoluş pratiği olarak şiddeti hayatın tüm alanlarına yaymaya devam ediyor. Peki, bunu nasıl yapıyor, bunu da belli bir gerilimi, düşmanlığı, karşıtlığı ve ırkçılığı ya da işte buradan beslenen tansiyonu canlı tutmaya, diri tutmaya çalışarak yapıyor. Hatta zaman zaman canlandırarak yapıyor. Yıllardır bunu en çok kimler üzerinden görüyoruz; Kürtler, Ermeniler, Aleviler, kadınlar, gazeteciler, işçiler, emekçiler, öğrenciler, meslek örgütleri yani itiraz eden herkes üzerinden tekrar tekrar gündeme geliyor. Şiddet taciz ve tecavüz failleriyle uğraşmayanlar, halay çekenleri tespit etmek ve Kürtçe önce yaya yazılarını silmek için gece mesaisi yapmaya devam ediyorlar. Onlar mesai yapmaya devam ededursunlar bir yandan buna karşı güçlenen bir itirazın örgütlendiğini de buradan tekrar duyuralım. Hatırlatalım, dönüp tarihe bakınca bunu görmek mümkün.”
‘İktidar Kürt düşmanlığını saklamıyor’
İktidarın Kürt politikalarına dikkat çeken Doğan, şunları söyledi:
“Mevcut iktidar artık Kürt düşmanlığını saklamıyor. Bunu zaten böyle adlandırmıştık. Gizleme ihtiyacı duymuyor. Sırtını devlet gücüne yaslayanlar Kürtlerin düğünlerini dahi mülki amirliklerin iznine bağlamaya çalışıyor. Yani jandarma, kaymakam, vali düğünlere önceden yapılacak başvuruyla izin verir, konulacak kuralları belirler ve uygun görürse yapılabilir hale getirmeye çalışıyor.
Öte yandan bu iktidarın en çok övündüğü şey Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok sık söylediği şeydir. Ne diyor, ‘Kürt meselesini çözdük’ diyor ve bağlıyor: ‘Artık anneler evlatlarıyla hapishanelerde Kürtçe konuşabiliyorlar. Bu, bu iktidar döneminde oldu.’ Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu söylüyor ve onlarca açıklamasında bunu söyledi. Peki, şimdi ne yapılmaya çalışılıyor. Neredeyse tek kelime Türkçe bilmeyen mahpusların yakınlarıyla Kürtçe konuşmaları engellemeye çalışılıyor. Tüm bunlara hukuki kılıflar bulunmaya çalışılıyor.”
‘Kürtçe konuşmalar engelleniyor’
Mahpusların yakınlarıyla yaptıkları telefon görüşmelerinde Kürtçe konuşmalarının engellendiğini dile getiren Doğan, “Aileler bu konuda bize başvuruda bulunuyorlar. Şırnak milletvekili olarak Şırnak Cezaevi 1’inci Müdürü’yle görüştüm ve bana 5275’ten ve ilgili yönetmeliklerden bahsetti. Yani yazılı ibrazla mahpus yakınlarının Türkçe bilmediklerini ispat etmek durumundalarmış. Şırnak’tan bahsediyorum, insanların yüzde 90’ının Kürtçe konuştuğu bir popülasyondan bahsediyorum. Cezaevlerinde yargı sistemi gibi kurulmuş başka bir mekanizma daha var. Gözlem ve idare kurulları, keyfi bir biçimde serbest bırakılmaları gereken insanların özgürlükleri kısıtlanıyor” ifadelerini kullandı.
‘İktidarın hazin sonu’
Doğan, düğünlere ve halaylara yönelik devam eden gözaltı ve tutuklamalara dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Şarkılar, sloganlar, halaylar gerekçe yapılarak düğünler ve kına geceleri basılıyor. En son İstanbul’da böyle bir etkinlik de basıldı. İktidar, nişan için bir araya gelen ve bunun için buluşan insanlardan korkan bir iktidara dönüşmüştür. Bu, iktidarın hazin bir sona yaklaşmasının hikayesidir. Kürt düşmanlığının meşrulaştırılma çabası bunlarla sınırlı değil. Sosyal medyada da yayılıyor bir yandan. Bunu da ilk kez görüp deneyimlemiyoruz. DEM Parti’nin bugün tesis ettiği siyasi gelenek olarak baktığımızda; nasıl yapılıyor bu? Buna bir takım gerekçeler bulunuyor, sonra bir takım hesaplardan tıpkı halay furyası başladığı zamanda olduğu gibi çeşitli platformlardan yayılmaya çalışılıyor.”
‘Meclis’te provokasyon yarattılar’
Parti Sözcüsü Doğan, Meclis’te Can Atalay oturumunda yaşananlara değinerek, şöyle konuştu:
“Kamuoyunda doğru bilinen bir yanlışı düzeltmek isterim ve bununla ilgili yaratılmak istenen algıya dair bir şeyler söylemek istiyorum. Şimdi şöyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Yalnızca algı değil, bununla ilgili doğrudan yetkililerin yaptıkları açıklamalar var. Yine sosyal medya paylaşımları var. Meclis Can Atalay gündemli toplandı. ‘CHP ve DEM Parti provoke etti, buna izin vermedi’ algısı yaratmaya çalışanlara buradan seslenmek istiyoruz.
Can Atalay ile ilgili yapılması gereken şey son derece açık. Can Atalay, Hatay halkının iradesini temsil ediyor. Temsil ettiği irade gereği de TBMM’de olması gerekiyor, cezaevinde değil. Biz bunu seçildiği günden bu yana söylüyor, çağrılarda bulunuyoruz. Yalnızca biz değil, neredeyse tüm muhalefet partileri söylüyor. Yalnızca parlamentoda temsil edilen siyasi partiler değil, meslek örgütleri, barolar, hukukçular da söylüyor. Ne oldu Anayasa Mahkemesi bir karar verdi. Yargıtay’ın ilgili dairesi mealen ‘Ben AYM kararını tanımıyorum’ dedi. Sürecin sonunda Meclis’te karar okundu ve Can Atalay’ın milletvekilliği düşürüldü.
AYM son olarak Şubat ayında verdiği kararı Ağustos başında da tekrarladı. AYM’ye göre, Atalay ile ilgili süreç milletvekili statüsünde devam etmelidir. Şu durumun kamuoyuna anlatılmaması için söyleyecek sözü olmayanlar bir provokasyon yarattı. Biz o gün ortaya çıkan görüntülerin hiçbir şekilde öznesi değiliz. Meclis’te kanun sorumlusu biz değiliz. Meclis’te kadına yönelik şiddetin sorumlusu biz değiliz. TBMM’nin ve Türkiye siyaset tarihinin sayfalarına böyle bir not düşmenin sorumlusu biz değiliz.”
‘Yaşananlar bizi yıldıramaz’
Doğan, devamla şu ifadeleri kullandı:
“DEM Parti çok kimlikli, çok dilli bir ülkede olması gerekeni savunuyor. Nedir olması gereken bu kimliklerin dillerin kültürlerin hayatın her alanında özgürce kendilerini ifade edebilme hakkıdır. Yani yaşama ve yaşatma hakkını savunuyoruz. DEM Parti’nin temsil ettiği siyasi gelenek, bastırmaya, susturmaya, göz korkutmaya, zapt etmeye çalışanın karşısında hep direndi. Direnenlerin, itiraz edenlerin yanında durdu.
Durmaya ve birlikte mücadele etmeye devam edecek. Yaşananlar bizi yıldırmıyor, yıldırmayacak, vazgeçirmiyor, vazgeçirmeyecek. Ama unutmuyoruz da. Bunların hepsini unutturmamak ve hatırlatmak için mücadeleye devam ediyoruz. Bu kışkırtıcılığa gelmeyecek kadar deneyimli bir tarihsel arka plana sahibiz. Yetkilileri ve ilgileri de DEM Parti adına uyarmak istiyor. Yapılmaya çalışılanı görüyoruz, bunu tanıyoruz. Bu çok tehlikeli bir tuzak ve tezgâhtır. Son derece tehlikeli bir yere doğru sürüklüyor Türkiye’yi, bundan vazgeçmek gerekiyor.”
‘Her şenliğin sonu halaydır’
Doğan, son olarak şunları söyledi: “Bugün halayları yasaklayanlar şunu bilsinler ki; her şenliğin sonu Türkiye’de halayla biter. Mesela Ege’de zeybekle başlıyorsanız şenliğe, sonunu mutlaka halayla noktalarsınız. Bu İç Anadolu, Karadeniz ve Kurdistan’da da böyledir. Dolayısıyla halay ısrarımızdan bizi yasaklarla vazgeçirmeye çalışan anlayışa bir kez daha sesleniyorum; bu yasakçı tutumunuz ancak ve ancak bu halayı büyütebilir, bu halayı durduramaz, küçültemez, bu halaydaki sesi ve itirazı yükseltebilir.”
(MA)