Sosyal medya platformu Instagram bir hafta boyunca kapalı kaldı bildiğiniz gibi. Neden kapatıldığı mâlum, nasıl açıldığı ise anlaşılamadı. Bu süreçte, son zamanlarda bilhassa sosyal medyada sık rastladığımız sokak röportajlarının birinde bir kadın bu yasağı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirmiş. Kadın gözaltına alındı ve tutuklandı. Cezaevine gönderilen Dilruba Y.’nin avukatı Hüseyin Yıldız şöyle bir demeç verdi:
“Burada haksız ve hukuksuz bir tutuklamayla karşı karşıyayız. Sonuna kadar itirazlarımızı sunacağız. Ve bu itirazlarımız neticesinde de Dilruba’nın tahliye edileceğine hukuki inancımız sonsuz.
Avukat Yıldız şöyle devam etti: “Bugün Dilruba ile bir görüşme gerçekleştirdik. Dilekçemize son halini verip mahkemeye sunacağız. Videonun tamamını izleyenler biliyordur. Videonun içeriğinde ne cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları ne de halkı kine, düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçunun unsurları gerçekleşmiştir”
Bu tutuklama elbette hak savunucularının ve demokratik bir düzenden, ifade özgürlüğünden yana olanların tepkisine yol açtı. Öte yandan RTÜK’ün de artık bu sokak röportajlarını takibe aldığı basına yansıdı. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, sokak röportajı yapan yayıncıları uyararak, yayınların dezenformasyona yol açtığını öne sürdü.
Bütün bu gelişmeler haklı olarak “Sokak röportajları da mı artık yasaklanacak?” sorularına yol açarken Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sorular üzerine şu açıklamayı yaptı:
“Sokak röportajlarına yasaklama diye bir şey yok. Basın yoluyla hakaret de suçtur, yüz yüze yaptığınız hakaret de suçtur. Düşünce özgürlüğünün kapsamını biz geçen senelerde yaptığımız değişikliklerle genişlettik. Eleştiri açıklamalarının suç olmayacağı düzenlemeleri hayata geçirdik. Ama bu özgürlüğün bir sınırı vardır. Ama siz halkı kin ve düşmanlığa sevk edecek şekilde konuşursanız tabii yargı devreye girer. Bunun suç olup olmamasını değerlendirecek olan yargı makamlarıdır”
Dilruba Y. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirmese herhalde hapse atılmazdı. Hamas lideri Haniye’nin ölümü üzerine ilan edilen ulusal yas ile ilgili sözleri etnik ayrımcılık yönüyle eleştirilebilir, ancak ortada hapse atılmasını gerektirecek bir durum da yok. Ama zaten biliyoruz ki Türkiye’nin yeni rejiminde tutuklama bir gözdağı olarak kullanılıyor. Yani her kesimden muhalife bir gözdağı.
Halkı kin ve düşmanlığa sevketmek demişken… Hafta içinde bir paylaşım vardı ki gözümüzden kaçması imkansızdı, çünkü eski adı Twitter olan X’te 3 bin kere paylaşıldı. Aşırı sağ kanattaki (Irkçı diyelim biz buna) Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın sosyal medya paylaşımı aynen şöyleydi:
“DEM ırkçı bir partidir. Türk düşmanıdır. Düşmanlığının nedeni DEM’in genetiğindeki Ermeni yapılanmadır. PKK, 1980’lerin başında Kuzey Irak’ta ilk kamplarını ASALA’dan devralarak yerleşmişti. PKK tarafından yapılan ilk köy katliamlarında 1915 tehciri sırasında Ermeniler ile çatışan Kürt köyleri hedef alınmış, kitle katliamları yapılmıştı. PKK ve siyasi kollarının üst yönetimlerinde yer alanların hemen hepsinin Ermeni kökenlerinin listesi devletin elinde mevcut. Halklara kardeşlik diye bağıran bu ajan ruhlu yapı Türkiye’ye KALLEŞLİK üzerine kuruludur”
Paylaşımı okuyunca merak ettim. Acaba bir halk, başka bir halka karşı daha ne kadar kin ve düşmanlığa tahrik edilebilirdi? Ermenileri bu ülkede hedef göstermek o kadar kolay ki. Hele böylesi yalan yanlış dezenformasyonlarla. Bu, bildiğiniz ve bildiğimiz gibi daha önce de farklı boyutlarda vardı, ama Kürt meselesinin alevlenmesiyle 90’lardan beri daha yoğun yaşadığımız bir mesele. Dönüp dolaşıp yine Ermenilerin hedef gösterilmesi yani. Ve dezenformasyonları dolaşıma sokan herkes, haklarında hukuki bir takip olmayacağından gayet emin. Çok rahatlar.
Adalet Bakanı’na sormak isterdim açıkçası. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik derken hangi halktan bahsediyoruz?