25-26 Temmuz tarihlerinde Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde çok önemli toplantılar vardı. Brezilya’nın dönem başkanlığını yaptığı G20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları o tarihlerde bir araya geldiler. Onlar Kasım ayındaki asıl G20 Zirvesi öncesi pek çok gündem maddesi üzerinde çalışmış olsalar da bu toplantılar, dünya üzerinde ultra yüksek servete sahip kapitalistlerin etkili bir şekilde vergilendirilmesini sağlamak ve bazı sorunların çözümüne anlamlı bir katkıda bulunmak için de bir ümitti. Zirvenin ardından yayımlanacak deklarasyon, dünyanın en zengin 3 bin kişisine yüzde 2’lik vergi uygulanmasına yönelik bir mutabakat metni içerebilirdi. Zira bu ultra servet sahibi zenginlerin bazılarının bazı ülkelerden daha fazla kaynağı kontrol ettiği düşüncesinden hareketle, bir “milyarderler vergisi” önerisi gündeme getirilmişti.
Bizde pek da konusu edilmeyen bu öneri Brezilya’dan gelmişti. Brezilya Maliye Bakanı Fernando Haddad, milyarderlere uygulanacak verginin dünyada açlığa karşı mücadele için fon yaratmaya yardımcı olabileceğini söylemişti. Bu sayede her yıl 250 milyar dolarlık bir kaynak yaratılması mümkün olacaktı. Sadece 3 bin kişiye son derece minimal düzeyde bir vergilendirme oranı getirilince dahi bu kadar yüksek bir kaynak yaratılabiliyordu. Fransa, İspanya, Güney Afrika, Kolombiya ve Afrika Birliği Brezilya’nın önerisini destekleme kararı almıştı.
Yılda 250 milyar dolar kaynak
Ancak, ilk görüşmelerde, diğer G20 hükümetlerinin böyle bir hareketi desteklemeyeceği ortaya çıktı. Karşı kampanya yürüten Washington, başka Almanya olmak üzere diğer ülkelerin desteğiyle yüzde 2’lik vergilendirme önerisinin deklarasyona girmesine engel oldu. Bir “Uluslararası Vergi İşbirliğine İlişkin Rio De Janeiro G20 Bakanlık Deklarasyonu” yayınlandı, ama orada sadece, “ultra yüksek servete sahip bireylerin etkili bir şekilde vergilendirilmesini sağlamak için iş birliği içinde olmaya çalışacağız” şeklinde hiçbir bağlayıcılığı ve anlamı olmayan bir ifadeyle yetinilmişti.
Beyaz Saray’ın tavrı açıktı. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen bir basın toplantısında, “[Milyarder vergisi] konusunda küresel bir anlaşma müzakere etmeye gerek duymuyoruz veya bunun gerçekten arzu edilir olduğunu düşünmüyoruz,” demiş ve eklemişti: “Tüm ülkelerin vergilendirme sistemlerinin adil ve ilerici olduğundan emin olmaları gerektiğini düşünüyoruz.”
Dünyanın bugün verdiği o ufuksuz ve karanlık resmin arkasında bu vurdumduymazlık da yatıyor, kanımca.
Neden?
Çünkü…
Yüzde 56,3’ten 23’e düşen vergi oranları
Geçenlerde New York Times’da yayınlanan bazı istatistiklerin de gösterdiği gibi, 1960’larda ABD’nin en zengin 400 kişisi, gelirlerinin yüzde 56,3’ünü vergi olarak ödüyordu. Bu durum, eşitsizliğin kontrolsüz boyutlara çıkmasını engelliyor ve Medicare, Medicaid ve Gıda Bankası gibi adlar altındaki sosyal hizmet harcamaları için fon yaratılmasını mümkün kılıyordu.
Ancak geçen zaman bambaşka dinamikleri etkin kıldığı için bu durum bugün değişmiş halde. Bugün, ultra zenginler Rockefeller’ların döneminden bile daha büyük oranda bir serveti kontrol ediyorlar. Ancak, Amerika’nın bu top milyarderleri, 2018 rakamlarıyla gelirlerinin sadece yüzde 23’ünü vergi olarak öder haldeler.
Yani yarım yüzyıldan biraz daha uzun bir zamanda yüzde 56,3’ten yüzde 23’e inmiş bu oran. Koskoca bir dünya finans ekosistemi onların vergiden kaçınabilmelerinin çok sayıda araç, imkân ve cennetlerini yarattı çünkü. Ve neticede ABD tarihinde ilk kez milyarderlerin efektif vergi oranı, ülkenin işçi sınıfının ödediği oranın dahi altında kalmış durumda. Hatta Danny Yagan isimli bir ekonomist, IRS Gelir İstatistikleri Bölümü, Tüketici Finansmanı Anket sonuçları ve Forbes dergisinde 1992’den 2020’ye kadar yayınlanmış kamuya açık istatistikleri kullanarak ABD’nin en zengin 400 ailesinin federal hükümete ödediği gelir vergisi oranını araştırdı ve bu rakamı yüzde 9,6 olarak buldu. Enflasyona uyarladığında bile rakam yüzde 12 ile sınırlı kalıyor. UC Berkeley’in öğretim üyelerinden olan Doç. Dr. Yagan bunu Oxford Review of Economic Policy dergisinin 18 Ağustos’ta okurlarıyla buluşan Sonbahar 2023 sayısında yayımladı.
Tabii mesele ABD ile sınırlı da değil. Avrupa’da da benzer bir durum var. Verilere bakılırsa, örneğin Hollanda’da, 2016 itibarıyla ortalama bir vergi mükellefi kazancının yüzde 45’ini hükümete verirken, milyarderler için ise bu rakam yüzde 17 ile sınırlı kalıyor.
Milyarderler vergiden nasıl kaçınıyor?
Peki, bu durum neden böyle? Nasıl oldu da dünya bu hale geldi? Neden kazandıkları para miktarına göre en az vergi ödeyenler dünyanın en şanslı insanları haline geldiler?
Paris School of Economics (PSE) ile University of California, Berkeley’nin iktisat hocalarından, G20’ye de danışmanlık yapan ekonomist Gabriel Zucman’a göre, bu sorunun çok basit bir cevabı var. Geçen mayıs ayında New York Times’ın Opinion (Görüş) köşesindeki “It’s Time to Tax the Billionaires” (Milyarderleri Vergilendirme Zamanı) başlıklı bir yazısında, bakın ne diyordu Zucman:
“Cevap çok basit. Çoğumuz aldığımız maaşa uygun bir yaşam sürerken Jeff Bezos gibi iş adamları servetlerine uygun bir yaşam sürüyor. Bay Bezos 2019’da halen Amazon’un CEO’suyken, yıllık maaşı sadece 81 bin 840 dolardı. Ancak 2023’te 30 milyar dolar kâr elde etmiş bir şirketin yaklaşık yüzde 10’una sahipti. Amazon kârının bir kısmını hissedarlarına gelir vergisine tabi temettü olarak dağıtsa, Bay Bezos ağır bir vergi faturasıyla karşı karşıya kalacak. Ancak Amazon hissedarlarına temettü ödemiyor. Berkshire Hathaway veya Tesla gibi şirketler de ödemiyor. Bunun yerine, şirketler kârlarını saklıyor ve yeniden yatırıma yöneliyor, bu da hissedarlarını daha da zenginleştiriyor.”
Demek ki, Jeff Bezos, Warren Buffett veya Elon Musk hisselerini satmadığı sürece, vergiye tabi gelirleri nispeten önemsiz. Ancak varlıklarını borçlanarak yine de göz kamaştırıcı satın alımlar yapabiliyorlar. Örneğin Elon Musk, Twitter’ın satın alımında kullanmak üzere yaklaşık 13 milyar dolarlık vergisiz kredi toplamak için Tesla’daki hisselerini teminat olarak kullanabilmişti.
Temettüler neredeyse hiç vergilendirilmiyor
Vergiden kaçınmak ABD dışında daha da kolay olabiliyor. Sadece Avrupa’nın değil dünyanın da en zengin iş insanlarından biri olarak görülen ve Louis Vuitton, Bulgari, Dior, Kenzo, Marc Jacobs, Dom Pérignon gibi markaları bünyesinde barındıran LVMH şirketinin CEO’su Bernard Arnault’u ele alalım. Arnault’nun hisseleri 2023’te LVMH’den yaklaşık 3 milyar dolar temettü kazandı. Diğer Avrupa ülkelerinde de olduğu gibi Fransa’da da bu temettüler neredeyse hiç vergilendirilmiyor; çünkü bunlar şirketlerin hesabına yatırılıyor. Yani temettüyü şirket alıyor ama Arnault, bu parayı sanki doğrudan kendi banka hesabına yatırılmış gibi harcayabiliyor – örneğin 101 metre uzunluğunda, 150 milyon dolarlık bir süper yat satın alabiliyor. “Bu nasıl iş” denmediği gibi, lüksü sürdürülebilirlikle (!) buluşturduğu için bu “çevre dostu başyapıtıyla” övgü bile alabiliyor Arnault.
Gabriel Zucman, Emmanuel Saez, Thomas Pikkety ve Danny Yagan gibi akademisyenler son birkaç yıldır, bu sorunun nasıl aşılabileceğine kafa yoran “What is the average federal individual income tax rate on the wealthiest Americans?” başlıklı makaleler ve “The Triumph of Injustice – How the Rich Dodge Taxes and How to Make Them Pay” ve “The Hidden Wealth of Nations: The Scourge of Tax Havens” başlıklı kitaplar yayınladılar.
Onların ellerinin altında sadece birkaç ülkeyle sınırlı veri vardı. Buna rağmen bu çalışmalarda, ultra zenginlerin vergi söz konusu olduğunda adil oranlar ödemekten sürekli kaçındıkları gibi bir sonuca ulaşmış durumdalar.
Yüzde 2’ye bile tahammülleri yok
Dünyayı elbette o parodi yorumda olduğu gibi “birkaç aile yönetmiyor!” Sayıları 7-8’den çok fazla, kesin bilgi! Birileri bunların 3 binini yüzde 2 vergilendirerek yılda 250 milyar dolar kaynak yaratmak istedi. Ama başaramadı. Çünkü ultra zenginleri denetlemesi gereken sistemi de ultra zenginler yönetiyor. Onlar bu tatlı düzenlerini yitirmesin diye her şey. Gereğinde, NATO’nun yaptığı gibi, “hadi bakalım artık tüm ülkeler GSYİH’nın yüzde 2’sini silahlanmaya ayıracak,” denebiliyor. Belki bir sonraki ABD Başkanı bu oran yüzde 3’e çıkarılsın da isteyecek. Ama ultra servet sahiplerine yüzde 2 vergi getirilsin istenmiyor.
Savaşlar zaten onların hakikati eğip bükmesiyle, kurmaca bir gerçekliği fonlamalarıyla başlıyor, onlar istemediği sürece de bitmiyor. Bir soykırım canisini ABD Kongresi’nde 58 kere ayakta alkışlatanlar da onların temsilcileri. Küresel açlık, eşitsizlik ve bölgesel çatışmalar gibi sorunlar Güneyin Kuzey’e büyük göçüne sebep oluyorsa da, bu durum nasılsa başka bir otoriter düzeye geçmenin altyapısını oluşturur, denerek kayıtsız kalınabiliyor.
Ve kıyamet de zaten bu kayıtsızlıktan kopacak. Falanca coğrafyadaki filanca çatışmanın askeri detaylarında ya da bazı eller felaket silahlarının tetiğine uzanmadan önce yaşanan söz düellosunda filan bulamazsınız asıl uygunsuz hakikati! Kim “terörist” kim değil tartışmasıyla da ulaşamazsınız ona. “Büyük Savaş” çıkacaksa, dünya ölçeğindeki ultra eşitsizlik ve adaletsizlik uçurumunun kapanmasını istemeyen ultra zenginler engel olmayı seçmediği, fonladıkları vekillerine seçtirmediği, hatta çoğu yerde bu savaş çıksın istediği için çıkacak!