Son haftalarda ABD başkanlık seçimleri üzerine yazıyorum. Kimi dostlar “Bize ne? Ne halleri varsa görsünler” diyor. Oysa, içinde bulunduğumuz tarihsel dönemde, ABD seçimleri, “süreç olarak faşizm” üzerinde düşünmeye yardım edecek değerli ipuçları sunuyorlar.
***
Kamala Harris’in, Demokrat Parti’nin kampanyasını ve örgütünü, taban desteğini canlandırmasıyla, birçok kamuoyu yoklamasında Trump’ın önüne geçmeye başlamasıyla seçim yarışı hızlandı. Harris, Trump ile Biden arasındaki yaş ve “baş” (“kim daha az bunamış” gibi) dengesini tersine çevirdi. Demokratlar seçimleri kazanabileceklerine inanmaya başladılar.
Trump’ın ve başkan yardımcısı adayı olarak seçtiği Vance’ın “acayiplikleri” daha bir görünür oldukça, Demokrat Parti bu “acayiplikleri” çok etkili bir propaganda teması olarak kullanmaya başladı: “These people are weird” (Bu insanlar acayip). Diğer taraftan, weird, eski (11-16 yüzyıl) İngilizcede, Almanca kökenli wyrd sözcüğü, “kader”, anlamına da geliyor. “Acayip” olanlara yakından bakınca “süreç olarak faşizmin”, hatta Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü’ndeki “Gilead” rejiminin çok bildik özellikleriyle karşılaşıyoruz.
BİR ‘FAŞİST DARBEYE’ DOĞRU
“Bir kişiye bir oy bir kez” sloganını, ilk kez Cezayir iç savaşının arifesindeki seçimlerde siyasal İslamın liderliğinin ağzından duymuştuk. Şimdi, aynı anlayış, ABD başkanlık seçimleri öncesinde karşımıza çıktı. Geçen cuma günü Trump, Hıristiyan milliyetçilerine (faşistlere) konuşurken “Güzel Hıristiyanlar sizi seviyorum, gidin bana oy verin. Bir daha oy vermek zorunda kalmayacaksınız, her şeyi o kadar iyi bir şekilde ayarlayacağız ki bir daha oy vermek zorunda kalmayacaksınız.” Gerçekten “acayip” ama, Vance’ın “ABD, Roma İmparatorluğu’nun cumhuriyet döneminin son günlerini (MÖ 75) anımsatıyor” (öyleyse bir Sezar gerekiyor) saptamasıyla uyumlu.
“Acayiplikler” bununla sınırlı değil. Trump, cuma konuşmasından bir gün önce, “O kadar çok oyumuz var ki oya ihtiyacımız yok. Halkıma oylara ihtiyacım olmadığını söylüyorum. İhtiyacımız olan tüm oylara sahibiz. Oylara ihtiyacım yok. Hiç kimsenin sahip olmadığı kadar çok oyumuz var. Oy vermek zorunda değilsiniz, endişelenmeyin” diyordu.
Sakın, Trump seçimi kazanmak için oya, başkan olmak için de seçimi kazanmasına gerek olmadığını düşünüyor, sonucu oylardan başka bir şeyin belirleyeceğine inanıyor olmasın!
Geçen hafta Rolling Stone dergisi, en kritik eyaletlerde seçim güvenliğine, önceki seçimlerin sonuçlarını kabul etmemiş 70 Trumpçı atandığını, atamaların devam ettiğini aktarıyordu. Trump, bu kez eyaletlerin, seçim sonuçlarını tasdik etmeyeceğine, kargaşa çıkınca da yüksek mahkemenin kendisinden yana karar vereceğine inanıyor. Kısacası, ABD’de “süreç olarak faşizm” seçimi kazanmaya değil, darbe yapmaya hazırlanıyor.
PROJE 2025
Bu darbenin ve sonrasının planını da Heritage Foundation’un, devleti ve toplumu yeniden yapılandırma tasarımı “Project 2025” başlıklı kapsamlı metin sunuyor. Trump, şimdilerde bundan “haberim yok” diyor ama önceleri övüyordu: “Heritage Foundation’un sadece iki yıl önce başlamış küçük projeleri inanılmaz bir iş çıkarıyor… hareketimizin, hareketinizin yapacaklarına dair zemin ve ayrıntılı planlar hazırlıyorlar.”
Heritage Foundation’un başkanı Kevin Roberts de “Project 2025”in önsözünde “Bu büyük ‘Awokening’e (‘Woke’ faşistler açısından, tüm ilerici değerleri tanımlayan bir kavram- gerçekteyse haklar ve özgürlükler alanında bir uyanış demek- EY) son vermeyi, çocukları bu fikirlerden kurtarmayı, (1970’lerin, sivil haklar hareketinin öncesine dönmeyi) kültürü geri kazanmayı ve Amerikan karşıtı solu içeride ve dışarıda yenmeyi amaçlıyoruz” diye yazmış. Bu Hıristiyan milliyetçi planın kadınların hakları üzerine getirmeyi (kürtajı tüm ülkede kesin olarak yasaklamak gibi) amaçladığı yasakları düşününce de ortaya, klasik faşizm+Gilead gibi adeta kâbus ötesi bir rejim tasarımı ve bunu bir darbe ile kurma projesi çıkıyor.
Karşımızda, yalnızca ABD’de değil dünyada solu, kadın haklarını hedef alan bu proje var. Bu projenin, potansiyel taklitçilerini, olası “Amerika’da da var” açıklamalarını düşününce, “Bize ne? Ne halleri varsa görsünler” demek akıl kârı değil. “Acayip” mi “kader” mi 96 gün sonra belli olacak!