Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ve tabii dünyanın geleceği Trump’a asla oy vermeyeceklerini epeydir deklare etmiş Cumhuriyetçilerle, her an Trump’a kayabilecek Demokratlara kalmış durumda.
Cumhuriyetçilerin başkan adayı Trump, birinci grubu, bir zamanlar Trump-asla ekibinden olan gencecik ve otoriter politikaların teorisyenlerine yakınlığı ile bilinen J. D. Vance’i başkan yardımcısı adayı ilan ederek toparlamaya çalışıyor.
İkinci grup, Amerikan nüfusunun belki de en kalabalık etnik grubu İrlanda kökenliler ise Demokrat Partiyi her an terk edebilirler çünkü onlar artık İrlandalı olmaktan çok işsizleştirilmiş, güvensizleştirilmiş beyazlar. İşte “Biden çok yaşlı, bunamış, çekilsin artık” diyenler bu gerçeklikle baş edebilmek zorundalar. Bu nüfusu temsil eden ve kucaklayan Biden’ın bu oy tabanı ile ilişkisi tarihsel olarak çok derin.
Biden’nın başkan adaylığından çekildiğini ve sonrasında Kamala Harris’i destekleyeceğini açıkladığı saatlerde kaleme alınan bu değerlendirme yazısı şimdi ne olacak sorusunu yanıtlamaktan öte Başkan Biden’ın seçmen kitlesinin kimlerden oluştuğunu ve Demokratik Parti’nin aynı kitleyi toparlayabilme konusundaki zorluklarını ele alacak.
Dağılan hangi parti?
Yıllardır, “Cumhuriyetçi parti darma duman oldu” diyerek Demokratların kıskıs keyiflendiği bir gerçeklik varken, şu anda görünen o ki, Demokrat Parti altından kalkmakta zorlanacağı bir dağınıklık içinde. Parti seçkinleri açıkça, veya Nancy Pelosi ve hatta Obama gibi ima yoluyla parti eğer başkanlık seçimlerine Biden ile girecek olursa Trump’ın kazanacağına garanti gözü ile bakıp kaygılarını dile getiriyorlardı.
Öte yandan partinin aktivist tabanı ile sıcak ilişkileri olan Bernie Sanders ve Alexandria Ocasio-Cortez (AOC) gibi politikacılar Biden yönetimi sırasındaki çevreci ve emek yanlısı (yeraltı enerji kaynaklarından rüzgar ve güneş kaynaklarına geçiş, geliştirimmiş batarya ve jeotermal enerjilerin kullanımına verilen sübvansiyonların ve vergi indirimlerinin yasallaşması, üretimde çevreci altyapıların kullanılmasına verilen teşvikler, öğrenci kredi borçlarının affedilmesi, sendikal örgütlenme önündeki engellerin yavaş ve kararlı bir biçimde kaldırılması gibi) kazanımlara işaret ederek, Biden’ı sonuna kadar destekleyeceklerini söylemekteydiler.
Şimdi adaylıktan çekilmesi ile Demokrat Parti bu iki kanadı, seçmenlerini hoşnut edebilecek biçimde biraraya getirebilecek mi sorusu nasıl yanıtlanacak?
Biden oldum olası Demokrat Parti seçkinleri tarafından pek benimsenmemiş bir politikacı. Parti yöneticilerinin, 2016 seçimlerinde, dönemin başkan yardımcısından vazgeçip Hillary Clinton’a destek vermesi, bu burun kıvırmanın ayyuka çıkması anlamına geliyordu. Oysa Barack Obama’nın seçilebilmesinde Biden’ın başkan yardımcısı olmasının kilit bir rolü vardı.
Biden’ın siyasi kariyerinde iki kilit taban hareketi her zaman çok önemli oldu. Katolik İrlandalı işçilerin ve bankacılık sektörünün desteği. Bu, benzemez gibi görünen sosyal ve iktisadi yapılanmaları bir arada siyasi platformda temsil edebilmesi ile 1970li yıllardan beri gerçek bir merkez ve kilit politikacı olmayı başaran Biden şimdi İrlanda kökenli Amerikalıların desteğini oldukça kaybetmiş durumda.
ABD’deki İrlanda nüfusu artık neredeyse iki kuşaktır işçi kökenli değil. Bir zamanların sendikalı ve iş güvenliği sağlam İrlandalılar, imalata dayalı ekonominin dağılması ile sadece ayrıcalıklı emekçi statülerini kaybetmekle kalmadılar aynı zamanda beyazlar arasında yaşanan en ağır işsizlik oranlarıyla boğuşmak zorunda kaldılar.
Bir zamanlar sendika toplantılarında ve pikniklerinde bir araya gelen bu (ve diğer pekçok beyaz emekçi aileleri) nüfusun neredeyse iki, hatta belki üç kuşaktır yegane toplaşma alanlarının kiliseler olduğu pek çok sosyal araştırmacı tarafından gözler önüne serildi. Bu nedenle, İrlanda kökenli Amerikalılardaki kültürel tutuculaşma bariz bir şekilde toplumsal dokuya yeniden şekil verir oldu. Bugün İrlandalılar daha çok polis ve güvenlik kuvvetlerinin beyaz unsurları olarak göze çarpıyorlar.
Yüz elli yıl önce toplumsal statüleri kölelerden sadece bi gıdım yüksek olan “siyah İrlandalılar” artık beyaz ve tutucu Amerikan nüfusunun ana unsuru oldular bile. Tabii, bir de hala İrlanda’yla bağlı ve oradaki sömürgecilik karşıtı ilerici politikaları ayakta tutan daha küçük bir İrlandalı nüfusu da var ABD’de. Ancak son dönem İsrail’e verdiği destek ile Biden bu seçmenlerini de kaybetmiş durumda.
İsrail politikaları yüzünden Biden’ın kaybettiği bir diğer seçmen kitlesi de Arap kökenli Amerikalılar. 2016’da Hillary Clinton’ın bu nüfusun yoğun olduğu Michigan eyaletine ayak basmadığı için başkanlık seçimini kaybedeceğini söylemiştim.
ABD başkanlık seçimlerinde New York, Texas, Kaliforniya gibi devasa eyaletler kadar Michigan, Pennsilvanya, Minnesota, Ohio gibi az nüfuslu kilit eyaletlerin oynadıkları rol de önemlidir. Örneğin bu sene mart ayında Biden’ın Netanyahu’ya ufaktan çıkışmış olabilmesinin altında, Michigan eyaleti ön seçimlerinde beklenmedik oranda “kararsız oy” çıkmış olması rol oynadı. Michigan “kararsızlarının” kampanyasının ne kadar önemli bir işaret olduğunu anlamamakta ısrar eden Demokratik Parti idarecileri bu açmazlarını nasıl çözümleyebilecekler merakla bekliyoruz çünkü, başa baş giden bir başkanlık seçiminde Michigan seçmeni kilit rol oynamaya devam edecek.
Sonuç olarak aslında son derece başarılı bir merkez sol idare ile hem partiyi hem ülkeyi 6 Ocak sonrası toparlayabilmiş olan Biden-Kamala yönetiminin en can sıkıcı açmazı ise, 2024 yılında ABD’de hala bir kadın başkan adayına riskli, arazlı muamelesi yapılıyor olması.
Diyelim ki, sahip olduğu kuvvetli kitle desteği Obama’yı başkan yapan, 6 Ocak sonrası hem ülkede birlik ve beraberliği tesis edip hem de nispeten ilerici bir siyasi gündemi canlı tutabilen yönetimin başındaki yaşlı adam gerçekten bunak bir ihtiyar olsun. İyi de, bu adamın yanı başında ve gündelik perde arkasında bir kadın var, üstelik beyaz değil. Belli ki bunamış bir adam hala saygıdeğer bir politikacı iken, dinamik bir kadını sakıncalı bulmak 21. Yüzyıl ABD gerçekliği olarak bir cam tavan değil, mermerden bir duvar olarak karşımızda duruyor.
Şimdi Başkan Biden adaylıktan çekilince bu beyaz olmayan kadının, ABD seçmeni tarafından benimsenmeyeceği fikri ve çekingenliği ile siyasi adımlar atılıyor olması gerçekten can sıkıcı. Demorat Parti bu gerikalmış zihniyeti aşabilecek mi?
Trump’ın “kulağı kesikler” partisi
Öte yandan, Cumhuriyetçi Parti’nin artık yepyeni bir parti olduğu açık. Partinin temmuzun ikinci yarısında yapılan kongresinde parti büyüklerinden kimsenin katılmamış olması bunun en belirgin göstergesi. Öyle bir kongre ki ne eski başkan George W. Bush, ne eski başkan adayı Mitt Romney, ne başkan yardımcısı o kudretli Dick Cheney, ne de Trump’ın 6 Ocak’ta demokratik sürecini koruyan ve kollayan başkan yardımcısı Mike Pence ortada göründüler.
Ancak parti yöneticileri ve sözcüleri, partinin ne kadar yeni olduğundan çok, Trump’ın artık yenilenmiş bir politik lider olduğunu söyleyip dururken, partinin yeni hedefinin ülkeyi polarize etmek değil birlik ve beraberliği sağlamak olduğunu adeta koro halinde tekrarladılar. Ancak kongrede sık sık duyulan birlik ve beraberlik sloganının, toplumsal polarizasyondan beslenen Trumpçı ağızlarda ne kadar iğreti durduğu adeta bir komedi filmi kadar bariz idi. Adeta bilmedikleri bir yabancı dili konuşuyormuş gibi tekrarlayıp durdukları bu hamasete ne söyleyenler ne de dinleyenler inanıyordu.
Bir başka iğretilik ise kongreden önce söylenegelen, Trump’ın artık değiştiği, dengeli ve disiplinli bir hatip olduğu iddiası idi. Gerçekten de parti adaylığını kabul ettiği konuşmasına gayet efendi bir şekilde başlayan, önceden hazırlanmış konuşmasını prompterdan düzgün düzgün okuyan Trump 10 dakika sonra aniden Kuzuların Sessizliği filminden, Hannibal Lecter’den söz etmeye başlayıverdi. Esas olarak göçmenlerin ne kadar tehlikeli suçlular ve akıl hastaları olduklarını anlatmaya başlamıştı bile. Böylece bir taşla hem birlik beraberlik hem de disiplinli ve efendi lider takkesi düştü kel göründü. Amerikan seçmeni bir kez daha kendini “bunak olan hangisiydi sahiden” diye sorarken buldu.
Trump’ın kulak memesini uçurup, neredeyse ayakkabılarından olmasına neden olan saldırının seçim sonuçlarını nasıl etkileyeceği konusunda her dilde yapılan bilgiç bilgiç konuşmaları da bu listeye eklersek son derece gerici, faşizan kalabalıkların iktidara yürüyüşünü kahkahalarla izliyor durumuna düşmüş bir haldeyiz.
Trump’a destek veren çok sahici bir kitle; imalata dayalı ekonominin çökmesi ile yoksullaşmış, Bush’un savaşları ile can kaybetmiş, sakat kalmış, kendisine benzemeyen her tür insanı varlığına tehdit olarak gören bu kesim, kendini kimlik politikasına kaptırmış sol liberaller tarafından kazanılamayacak kadar eşitlik, demokrasi ve hukuk düzenine yabancılaşmış durumda.
Kimlik politikası ile (“ben kadınım bana oy verin”) yükselip parlamaya heveslenen Hillary Clinton bu vatandaşlara “sepetler dolusu aciz zavallılar” demiş olduğu için Trump’a karşı seçim kaybetmişti. Bu hırpaniler şimdi Trump’ın arkasında iktidara yürürken kendilerini bu duruma getiren politikaların Cumhuriyetçi Parti’deki yegane süreklilik olduğunu fark edebilecekler mi?
Heritage Vakfı ve “Proje 2025” tehlikesi
Bu sürekliliği sağlayan ABD’deki en güçlü muhafazakar think-tank’lerinden biri Heritage Foundation/Institute. 1970’lerde Richard Nixon’ın başkanlığı döneminde kurulan bu vakfı, diğer kapitalist, neo-liberal think-tank’lerden ayıran özellik muhafazakar, dini önplana çıkartan kültürel politikalara dayalı bir gündemi olması.
1968’de gelen değişim ve özgürlük dalgasının önünü alma amacıyla kurulup yarım yüzyıldır faaliyet gösteren Vakıf, Reagan, baba Bush, oğul Bush ve Cheney hükümetlerine kadro yetiştirmesi ve politika üretmesi ile tanınıyor.
Üstelik Trump siyaset sahnesine çıktığında Heritage Foundation’nın önde gelen kadroları, ondan “soytarının teki” diye söz ediyorlardı. Ancak şimdi bu vakfın hazırladığı 2025 Amerika Projesi raporu, muhtemel bir Trump yönetiminin manifestosu haline gelmiş durumda.
2025 Amerika Projesi muazzam bir kamu idaresi politikası olarak, Amerikan Federal devleti çalışanlılarını bürokratlar yerine parti kadrolarından oluşturmayı hedefleyen bir yol haritası. Bu yol haritasında Federal Eğitim Bakanlığı’nın feshedilmesi ve Adalet Bakanlığı kadrolarının siyasi kadrolar olarak atanması gibi hedefler var.
Aynı zamanda LGBTQİ+ ve özellikle trans bireylerin vatandaşlık haklarının yok sayılması, kadınların bedenlerine dair kürtaj ve benzeri konularda söz sahibi olmalarının ülke çapında yekpare biçimde yasalarla engellenmesi, zaten zayıf olan sağlık sigortalarının yeniden serbest piyasa kurallarına bağlanması ve yüksek kazançlardaki vergi yükünün ortanın altında gelir düzeyindekilere aktarılması gibi maddeler de var.
İşin ilginci, küresel politikalarda Çin hedef haline getirilirken, Rusya’ya ve Putin’e dair projenin sessiz kalması. Geçen yüzyıldan beri sergiledikleri sabır ve titizlikle Amerikan Yüksek Mahkemesini şaibeli muhafazakar yargıçlarla doldurmayı başarmış olan Heritage Foundation, şimdi yine Trump eli ile bürokrasiyi de politize etme yolunda önemli adımlar atmaya hazırlanmakta.
ABD toplumunu, yönetimini ve bürokrasisini bekleyen bu korkunç planı Trump nereye kadar uygular emin olamasak da bir zamanlar Bush-Cheney iç ve dış politikalarını desteklemiş olan bu vakıf artık Trump yönetimine kadro yetiştirmek için çalışmakta.
Bu, kesinlikle bir komplo teorisi üstünden muhtemel bir Trump yönetimindeki faşizan gelişmeleri açıklama çabası olarak anlaşılmamalı. Tam tersine onlarca güçlü muhazafakar think tank arasından Heritage Foundation’ın sivrilmiş olması, Trump’ı desteklemeyen vakıf ve sermaye kuruluşlarının marjinalize olmuş olmaları, uzun yıllardır süre gelen bir dizi politik çatışma ve altüst oluşun sonucu.
Amerikan sermayesinin gidişatı ve muhafazakarların kültür savaşlarını Bush-Cheney-Romney kadrolarını üreten ancak şimdi marjinalleşmiş olan American Enterprise Institute da kazanabilirdi. Heritage Foundation, dipten gelen sivil huzursuzluğun, dış politikadaki saldırganlıktan yorgun düşmüş, yabancı düşmanı ve tedirgin beyaz halk kesimlerinin, sol populist alternatiflerin önünün kesildiği bir ortamda Trump ile toparlanabileceğine kanaat getirmesinde Hristiyan evanjelik grupları ön plana çıkartarak ve bu yolla geleneksel Amerikan sağını diskalifiye ederek daha otoriter bir rejimin sinyallerini veriyor ve adımlarını atıyor.
Ya şimdi
Demokrat Parti seçkinleri ise hala daha bu dipten gelen toplumsal huzursuzluğa kimlik politikaları ile yama ve yara bandı yapıştırma stratejilerinden medet umuyor gibi bir görüntü sergiliyorlar. Bernie Sanders ve AOC gibi sınıf politikalarına önem veren siyasi liderleri ısrarla ve inatla marjinalleştirme çabasında olan bu parti seçkinleri önümüzdeki haftalarda parti içinde bir konsensus ve uyum stratejisi geliştirmek zorunda.
Biden adaylıktan çekildiĝini açıklar açıklamaz Kamala’nın başkanlık adaylıĝını destekleyeceĝini de duyurdu. Peki Hillary Clinton adaylıĝından aĝzı yanmış olan Demokrat Parti seçkinleri buna hazır mı? Peki ya ABD halkı? 21. yŭzyılda bu soruları soruyor olmak utanç verici bir ABD gerçekliĝi.
Son zamanlarda sıklıkla konuşulan Kamala Harris (halihazırda Başkan Yardımcısı, kadın, beyaz olmayan 68 eylemcisi göçmenlerin kızı)-Pete Buttigieg (halihazırda Ulaştırma Bakanı, eşcinsel, babası İngilizcedeki en kapsamlı Gramsci ciltlerinin çevirmeni) aday ekibi ile toparlanma yaşanabilir mi emin olmak çok zor.
Seçimin gidişatını ne Biden’ın bunaklığının yerine geçenler ne de Trump’ın kulağı kesikleri değil kararlı politikalar belirleyecek. Trump kampının Proje 2025 etrafında toparlanması gibi Demokrat Parti’nin de somut politikalar etrafında bir an evvel kitlelerle buluşması ve parti içi koalisyonu pekiştirmesi gerekiyor.
Biden bu tür parti içi koalisyonların ustası bir politikacı iken, parti seçkinleri (ve George Clooney gibi Hollywood aktörlerinin New York Times’a yazdıkları yazılar) marifetiyle adaylıktan uzaklaştırılmış olması oldukça kaygı verici. Kimlik politikalarıyla sınıfsal krizlere yama yapma peşinde olan Demokrat Parti seçkinleriyle her an Trump kampına kayabilecek öfkeli beyaz emekçiler nasıl toparlanabilecek dikkatle izleyeceğiz.
Zaten tarihte de hep böyle olmuştur; sol kesimlerin toparlanamadığı, kendi aralarında kıyasıya çekiştiği ülkelerde halk kesimlerinin hoşnutsuzluğunu hamaset ile toparlayan gerici ve faşizan unsurlar iktidara yürür.