EYLEM YILDIZ …
Ben sıradan bir yurttaşım. Ekonomiye falan aklım öyle çok ermez. Kendi emeğimin karşılığıyla hayatımı idame ettirecek kadar matematik bilirim. Ay sonunu eksiye düşmeden getirmek en uzun erimli bütçe programım olmuştur bugüne kadar.
17 Nisan sabahı ulusal bir kanaldaki haber programında Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin “Mart ayı enflasyonuna baktığımızda ayakkabı fiyatlarındaki artış bizi memnun etmedi. Fiyatların bir miktar, geçici olarak, çok kısa bir dönem yukarıya çekmesini biz bekliyorduk. Ama Mart ayındaki enflasyona katkısından dolayı rahatsız olduğumu, başta Ayakkabı Sanayicileri Derneği Başkanı olmak üzere hepinizin dikkatine sunuyorum.” dediğine şahit oldum. Gerçekten oldu bu. Bir ülkenin ekonomi bakanı, yine aynı ülkenin ayakkabı üreticilerini enflasyon oranlarını yükseltmekle itham etti ve bu durumu düzeltmelerini söyledi. Alkış kıyamet falan, bilindik sahneler… Bu ülkenin “neyi alkışladığına bakmadan şuursuzca devlet büyüğü alkışlama“ rahatsızlığına girmeden, devamında ayakkabı satıcılarıyla yapılan birkaç küçük röportajda duyduklarımı da özetle buraya eklemek isterim: “Biz ne yapalım? Her şeyin fiyatı dolarla. Ayakkabının tabanı dolarla, derisi dolarla… Dolar da durmadan yükseliyor.”
Dedim ya sıradan bir yurttaşım. Ekonomiden anlamam. Herkes kadar haberleri takip ederim. Birikmiş param yok; değil ki dövizim, Dolarım, Avrom olsun. Ama izlediğim kadarıyla gördüğüm, memleketin eski başbakanı, yeni dünya lideri mega başgan ne zaman iki kelam sarf etse kör olasıca Dolar yükseliyor. Mega başgan-dolar parametresine girmeden, bunu da buraya not düşmüş olmak isterim.
Mesleğim ve yaptığım işler nedeniyle belki sıradan bir yurttaştan 3-5 yer daha fazla görme şansım oldu. Yine ekmeğimin peşinde 2015’in Mart ayında 5 günlüğüne Hatay’a gittim. Antakya’da, beş yıldır devam eden -nedenlerine ve nasıl olup da kimsenin durdurmadığı konularına girmeyeceğim- savaş nedeniyle çok ciddi bir Suriyeli nüfus barınıyor. Ciddi travmalar atlatmış, sevdiklerini ya da en iyi ihtimalle bildiklerini kaybetmiş, hayatları durmuş, bambaşka hayatlara başlamış, gözünün gülen ışığı sönmüş, beş değil beş bin yıl yaşlanmış çocuklarla tanıştım. O çocuklara adlarını sordum, ne yaptıklarını sordum. Sizinle bu cevapları paylaşmak isterim. Türkiye’deki mart ayı enflasyon oranıyla bunun ne alakası olduğunu sorduğunuzu duyar gibiyim. Onu tutun bir kenarda, ben çocukların cevaplarıyla kaldığım yerden devam edeyim.
Ali 12 yaşında, bir ayakkabıcıda çalışıyor. Yaptığı iş ayakkabıların tabanlarını yapıştırmak. Abdülrezzak 11 yaşında, bazı ayakkabı parçalarını o minik elleriyle birbirine dikiyor. Rahim ise sadece 10 yaşında ve çalıştığı ayakkabıcıdaki patronu ne iş yapmasını söylerse onu yapıyor. Bazen yerleri süpürüyor, bazen ortalığı topluyor, bazen de o küçük yaşında hiç tutmaması gereken aletleri tutup yanına bile yanaştırılmaması gereken maddeleri soluyor. Abülrezzak, Ali ve Rahim konuştuğum ve konuşamadığım tüm çocuklar içinde sadece 3 örnek. Ve bu çocuklar, sabah 7’den akşam 7’ye kadar çalışıp sadece öğle yemeği için ara veriyorlar. Pazartesi sabahından cumartesi akşamına, 6 günde 72 saat çalışan bu çocukların aldıkları para ise haftalık 25 TL ile 35 TL arasında. Evet, doğru anladınız. Bu küçücük çocuklar, saati en fazla 50 kuruşa çalışıyorlar. Çünkü bu paraya gerçekten ihtiyaçları var.
Başta da söylediğim gibi ekonomiden çok anlamam. Ama bir durup baktığımda, Türkiye’deki ayakkabı üreticileri işçi maliyetlerini düşürmede epey iyi iş çıkarmış gibi görünüyor. E geriye ne kalıyor? Hammadde. Satıcılar ne demişti? Her şey Dolar’la. Mega başkan ne demişti? “Ey dolar!”.. gibi bir şey muhtemelen.
Şimdi ben aradan çekiliyorum ve sizi şu soruyla baş başa bırakıyorum:
Türkiye’deki Mart ayı enflasyon artışından aşağıdakilerden hangisi sorumludur?