ABD, İsrail eliyle Türkiye’yi, sorunlu olduğu Balkanlar (Yunanistan), Doğu Akdeniz ve Kafkaslardan kısıta alarak Tükiye’nin vizyonunu yıkıma yönelirken; diğer yandan da Kılıçdaroğlu “karar vericiler” ile görüşmek üzere 30 Kasım itibariyle Washington’a davet edilir.
İsrail bunalımı derinleştiriyor
İsrail, “stratejik derinlik” sorununu bir dönem Konya Ovası üzerinden çözse de bu ilişki; “one minute” ile başlayan, “Mavi Marmara” ile tavan yapan “bunalım” üzerinden bozulur. Netenyahu, Konya Ovası sonrasında stratejik bağlamda Türkiye’nin sorunlu olduğu bölgelerle ilişkilenerek “bunalımı” üst boyutlara taşımaya yönelir. Balkanlar, Doğu Akdeniz, ilişkilendiği alanlar içerisinde önem arz eden, öne çıkan alanlardır. Nitekim İsrail’in bu alanlar bağlamında Yunanistan’la imzaladığı (8 Ekim 2013) anlaşmalar, Türkiye’yi çeşitli sorunlarla yüzleştirecek, denizde-havada manevra yeteneğini kısıta alarak vizyonunu yıkıma yönelecektir.
Ayrıca, askerî güvenlik sürecine Güney Kıbrıs’ın dâhil edilmesi halinde Güney-Kuzey Kıbrıs sorunu yeni, negatif bir boyuta yürürken Türkiye-Yunanistan gerilimi de boyutlanacaktır. Yunanistan’la yapılan bu anlaşmalar İsrail’in Yunanistan’ı, AB’ye atlama tahtası olarak kullanmasına da olanak vermektedir. İsrail’in AB’ye girmesi halinde Türkiye AB’ye girişte yeni sorunlarla yüzleşecektir.
Kartlar yeniden karılıyor
Yunanistan Enerji Bakanı Maniastis, “… enerji sektöründe hidrokarbondan faydalanmada gelişmeler, Asya ve Avrupa’nın su altından bağlanması (D. Akdeniz’de üretilen elektriğin AB’ye denizaltından ulaştırılması -ak) Akdeniz’de önemli bir etkendir.” diyerek, kartların yeniden karılacağı (Rusya’nın Güney Kıbrıs doğal gazından soyutlandığı) bir momente işaret etmektedir. AB Komisyonu’nun ön onay verdiği gaz ve elektriğin AB’ye ulaştırılması halinde, Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları zarar görecektir. Türkiye’nin, yeni enerji konseptinin dışında kalması bir yana “terminal ülke” olma hedefi ve AB’ye karşı kullandığı enerji kartı da kısıta girecektir.
Türkiye ABD kısıtında
Post-hegemonyaya sürüklenen ABD, Büyük Ortadoğu’da yıkıma uğrayan çıkarlarını tekrar düzene sokmak için bölge Müslüman Kardeşler iktidarlarıyla ilişkilenmeye yönelmişti.
Obama siyasi İslam’ı oluşturan radikal öğeler ve yüzü Batıya dönük Müslüman Kardeşler topluluğunun demokrasi, Batı ve Batı bağlamında İsrail düşmanlığını pratikte görerek Mısır İhvanı’yla ilişkisini sonlandırır, Mursi’ye darbe yapan ordu ile mutabıklaşır. Mursi ile ilişkilerin sonlanması bölge İhvanlarıyla ilişkilenme perspektifinin de sonu olur. Obama’nın Suriye İhvanı’nı iktidar etme yürüyüşünün de bir anlamı kalmaz.
Bölgede yalnızlaşan Türkiye İhvanı, siyasal İslam’ın fanatik öğelerini Suriye iç savaşına dâhil eder. Görüldüğü gibi Mursi’nin ve RTE’nin siyasi İslam üzerinden verdiği resimler örtüşmektedir. Aralarındaki tek fark Mursi’nin iktidara gelir gelmez şeriatı ilan etmesine karşın; RTE’nin şeriat ilanını, devleti ve sivil toplum kuruluşlarını İslamlaştırmak için başlattığı sürecin sonuna bırakmasıdır.
Obama, bu süreç farkı nedeniyle RTE ile daha uzun süreli bir ilişki sürdürebilmiştir. Obama sonuçta Müslüman Kardeşler üzerinden ilişkilenme seçeneğini tüketmiş, zurnanın zırt dediği yere, yeni bir momente gelmiştir.
Bu momentte, gerek Mısır’dan gerekse Körfez ülkelerinden Bölge’ye hitap edecek jeopolitik bir seçenek gerçekleştirme olanağı yoktur. Bu nedenle Türkiye jeopolitiğini elde tutmak gerekmektedir. Bu bakımdan yapılabilecek iki şey vardır: Ya muhalefeti iktidara taşımak ya da RTE’ye “İslamlaştırma süreci”ni geriye sardırmak..!
Kılıçdaroğlu iktidara – mı?
Kılıçdaroğlu, 30 Kasım itibariyle Washington’a davet edilir. 30 Kasım öncesi, başkan yardımcısı Erdoğan Toprak, nabız tutmak için ABD’ye gider. Görüşmede ABD’li “karar vericiler” gündemi;
“Gezi olayları – insan hakları ve özgürlükler – ABD’yi Suriye iç savaşına çekme çabası – El Kaide gibi örgütlerle rahatça hareket etme – Çin füze tercihi – komşularıyla istikrarsızlıklar – Mısır (darbesi) konusundaki çıkışlar” bağlamında, RTE’nin dâhilde ve hariçte yarattığı sorunlar üzerinden belirlemişlerdir.
Ayrıca iki olumsuz konu üzerinden Türkiye’ye yaptırım uygulayabileceklerini de ifade etmişlerdir: “Kongre’den 2014’te yeni bir Ermeni yasa tasarısı çıkabilir.” AB-ABD bağlamında 2014’te oluşturulacak (yeni bir küresel boyut hedefli) serbest pazar anlaşmasında Türkiye devre dışı bırakılabilir.”
Halkçılık ve milliyetçilik ikileminde bir arada durmaya çalışan CHP’yi araç ederek “İslamlaşma sürecini geriye sar” denilmiştir.
Nitekim Irak, İran, Mısır, Suriye’ye yönelik politikalarda çarpıcı değişimler başlar, söylemde yeniden cumhuriyet ve Atatürk övgüsü boyutlanır vb.
Bunlar, AKP hükümetinin de yeni politikaya uyum sağlamaya çalıştığını gösterir.