Dünyada koşullar, siyasette “yumuşama”, demokratikleşme yönünde bir “normalleşme” için uygun değil. Toplumsal, kültürel “çürüme, çözülme” egemen sınıfların ekonomik, siyasi iktidarlarının istikrarını, kurulu düzenin egemen ideolojisini sarsıyor, seçeneklerini sınırlıyor; onları faşizme doğru yönlendiriyor. ABD’de Trump’ın seçilme olasılığı artıyor. Haziranda, AB parlamento seçimlerinden faşist partilerin güçlenerek çıkması bekleniyor. “Yumuşama”, “normalleşme” fantezilerinin etkisinde kalanları trajik düş kırıklıkları bekliyor.
Uğursuz ikili
“Çürüme, çözülme”, kapitalizmin yapısal krizi içinde, postmodernizmin ve neoliberalizmin iflaslarının mirasıdır. Aydınlanma geleneğine, modernizme düşman postmodernizm tükenirken, daha 2000’li yılların başında, “gerici aşiret refleksleri” canlanmış, evrenselliğin eleştirisi vatandaşlık kimliğini değersizleşmiş; ırkçı, dinci, cinsiyetçi eğilimler, bilim ve akılcılık düşmanlığı yükselmişti. Neoliberalizmin çöküşü 2008 finansal kriziyle belirginleşti. Gelir dağılımındaki bozulma hızlandı, ekonomiyi yönetenlerin beceriksizliği, bankaları korurken krizi halkın sırtına yükleyen acımasızlığı, küreselleşmenin emperyalist içeriği; finans krizi İtalya’yı, Yunanistan’ı vurunca da AB’nin merkez-çevre dinamiğinin emperyalist karakteri gözler önüne serildi.
Ekonomik, siyasi krizlerin eski sömürgelerde tetiklediği göç dalgaları gelip emperyalist merkezin kıyılarına vurunca, kapitalizmin hiçbir zaman yok olmayan semptomu faşizm, yeni bir enerji kazandı; işçi sınıfının, orta sınıfların öfke ve tepkilerini yönetici/ akademik seçkinlere ve yabancılara yönlendirerek yükselmeye, siyasi yelpaze içinde “normalleşmeye” (parlamenter sürece katılmaya) başladı. “İlliberal demokrasi”, “otoriter demokrasi” gibi “oksimoron”, kavramlar da bu normalleşmeyi kolaylaştırırken faşizmi düşünmeyi zorlaştırdı.
Bu kez bir fark var
Klasik Faşizm (1920-30’lar) kapitalizmin kültürünü ve insanını eleştirirken, tarihin “kahramanlık” (Hıristiyanlık öncesi) döneminin değerlerine özeniyordu ama o topluma dönmeyi değil bilimi (!?), teknolojiyi kullanarak “yeni bir toplum yaratmayı” arzuluyordu. Klasik faşizm ırkçıydı, milliyetçiydi, militaristti ama dinci değildi; Hıristiyan ahlakla çelişkili, kiliseyle sürekli pazarlık içindeydi. O “modernitenin karanlık yüzüydü”.
Bugün ABD’de, Avrupa’da da Hıristiyan, İsrail’de Yahudi, Türkiye’de Sünni, Hindistan’da Hindu bir faşizm, ırkçı, milliyetçi militarist olmanın yanı sıra kadın, aile LGBTQ+ haklarında modernite öncesine dönmeyi arzuluyor. Bu faşizm, Aydınlanmacı, bilimsel, akılcı düşünceye, modernitenin insanına, onun özgürlük, eşitlik, estetik duyarlıklarına büyük bir düşmanlık besliyor-birçok noktada postmodernizmle buluşuyor; bir “yeni toplum” kurmayı değil “eski toplumu” canlandırmayı arzuluyor. Kapitalizmin ekonomik, siyasi, kültürel krizi dünyada, Türkiye’de faşizmi besleyen ekonomik, siyasi, kültürel, koşulları üretmeye devam ediyor. Faşist hareketlerin, rejimlerin, liberal demokrasiye geri dönme (yumuşama) değil, “ileri doğru kaçma”; baskıyı, şiddeti ve toplumsal kontrolü derinleştirme eğilimi güçleniyor.
Türkiye’ye dönersek, yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP’nin liderliği, sanırım sevinçten başı dönünce, “düşünmekten” vazgeçti, uluslararası konjonktürü, ülkedeki ekonomik durumu, en önemlisi rejimin, projesini, kararlılığını unutarak kendi fantezilerinin peşine takıldı: Diyalog kuracak, siyaseti normalleştirecek, kutuplaşmayı yumuşatacaktı. “Kul istemiş bir göz Allah vermiş iki göz” misali rejim, “normalleşme”, “yumuşama” fantezilerinin üzerine atladı. CHP yumuşar, muhalefeti yumuşatırken; o devleti dönüştürme sürecini hızlandırdı.
Aslında rejimin seçeneklerinin sınırlarını, Şimşek’in programının yıkıcı etkisini, seçimlerden önce görmek olanaklıydı. Rejimin ayakta kalmaya devam edebilmek için ekonominin ve siyasetin doğası gereği atmak zorunda kalacağı adımlar da belliydi (Seçimlerden sonra: “Görevimiz tehlike” 26/02; “Ertesi gün” 01/04). Ancak, sanırım CHP liderliği, bunları görmeye değil var olanın içinde bir “normalleşme” aramaya kararlıydı. Şimdi onları ve onlara inanları trajik düş kırıklıkları bekliyor.