Yeryüzünde Birleşmiş Milletler’e üye 193 devlet arasında 85 Milyon’u aşkın nüfusuyla 17. sırada, en güçlü ordulara sahip 145 ülke sıralamasında 8. sırada, NATO üyesi ülkeler sıralamasında 4. sırada yer alan Türkiye, Uluslararası Demokrasi Enstitüsü (IDEA)’nın en son raporuna göre “Hukukun Üstünlüğü“ kategorisinde 173 ülke arasında 148. sırada, 45 Avrupa ülkesi arasında ise sondan 2. sırada yer alabiliyor.
Cumhuriyet oluşunun 100. yıldönümü büyük törenlerle ve övünçlerle kutlamış bir ülke için “güçlüler” tablosunun en üst sıralarında, buna karşılık “demokrasiler” tablosunun en alt sıralarında yer almaya devam eden bir devletin yöneticileri ve o yöneticilere alkış tutanlar için utanç verici…
Yerel seçimlerden sonra ana muhalefet partisi CHP’nin girişimiyle başlatılan “yumuşama” sürecinin daha başında, yıllardır kör zindanlarda yatırılan HDP liderleri Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile mücadele arkadaşlarının Erdoğan-Bahçeli diktasının emrindeki kadı müsveddeleri tarafından neredeyse ömür boyu hapis cezalarına çarptırılması bu utancı daha da ağırlaştırarak Türkiye’nin “demokratikleşememe” tarihine yeni bir kara sayfa olarak eklendi.
Başta Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay olmak üzere tüm adalet sisteminin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vurucu güçleri haline getirildiği bir ülkede şaşırtıcı değil… Şaşırtıcı ve de isyan ettirici olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ta 40’lı yıllardan beri üyesi olduğu Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi ile çeyrek yüzyıldır aday üyesi olduğu Avrupa Birliği’nin “yasak savma” kabilinden bazı açıklamalar dışında bu islamo-faşist rejime karşı hiçbir ciddi yaptırım uygulamaması, stratejik, ekonomik ve askeri çıkarları için Recep Tayyip Erdoğan ve adamlarını muhatap almaya devam etmekte olmasıdır.
Yarım yüzyılı aşan bir süredir önce 12 Mart ve 12 Eylül cuntalarına karşı, 20 yıldır da AKP diktasına karşı yurt dışında mücadele yürütürken defalarca yakından tanığı olduğum bu oportünizm ve teslimiyete direnebilen tek kurum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi oldu.
Ne yazık ki, onun Türkiye zindanlarında çürütülen ya da temel hakları gasp edilen yurttaşlar lehine aldığı kararlar Türk adaleti tarafından çoğunca hiçe sayıldı.
Ukrayna Krizi’nin ardından Rusya’yı derhal üyelikten dışlamış olan Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Konseyi’nden, Parlamenterler Meclisi’nden de AİHM’nin kararlarını hiçe sayan Ankara rejimine karşı hiçbir yaptırımda bulunulmadı.
Şaşırtıcı da değil… Ana muhalefet partisi CHP’nin yeni lideri Özgür Özel dahi, Strasbourg’a yaptığı son ziyarette Parlamenterler Meclisi’ndeki konuşmasında, Türk Ordusu’nun desteğiyle Yukarı Karabağ’da Ermeni nüfusuna karşı etnik temizlik uygulayan Azerbaycan’ın milletvekillerinin Avrupa Konseyi’ne yeniden alınmasını görev bilirken Türkiye’deki adalet skandalı üzerine tek söz dahi etmedi…
Geçmişte Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi CHP milletvekillerinin 12 Mart ve 12 Eylül cunta rejimlerinin konseyden atılmasına karşı nasıl canla başla mücadele verdiklerine yakından tanık olduğum ve eleştirdiğim için bu yeni teslimiyet de beni hiç şaşırtmadı.
Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Türkiye
Ancak bu kez beni şaşırtan, geçen yıl Rusya Devlet Başkanı Putin hakkında “tutuklama” kararı çıkarttırmış bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı Kerim Ahmed Han’ın 17 Şubat 2024 tarihinde Münih’teki 60. Güvenlik Konferansı sırasında Türkiye’nin eski MİT Müsteşarı ve bugünkü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Türk bayrağı önünde bir araya gelerek poz vermesi, ardından da Gazze’de yaşanan insanlık dramı konusunda görüş alış verişinde bulunması oldu.
İnanılır gibi değil, Uluslararası Ceza Mahkemesi de, kendi Twitter sayfasında bu görüşmeyi Türk bayraklı buluşma fotoğrafıyla birlikte “UCM Savcısı Kerim Ahmed Han Münih’te Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşmekten memnunluk duydu” yorumuyla duyurdu.
İktidarın hizmetindeki medya bu buluşmayı Tayyip hariciyesinin yeni bir başarısı olarak yansıtırken, olaya bizim dışımızda tek tepki, bundan üç yıl önce, 24 Eylül 2021’de Cenevre’de Ankara rejimini “işkence, yoketme, basın özgürlüğünü çiğneme, cezasızlık, yargı bağımsızlığını ve adalete erişimi ihlal ve insanlığa karşı suçlar” konularında sorumlu bularak mahkum etmiş olan Türkiye Mahkemesi’nden (Turkey Tribunal) geldi.
1998’den 2012’ye kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yargıçlık yapmış olan Prof. Françoise Tulkens başkanlığındaki Turkey Tribunal, Twitter’daki sayfasında, UCM’nin Fidan-Kerim Ahmed Han buluşmasına ilişkin duyurusunu “Münih Güvenlik Konferansı’nda skandal… UCM Başsavcısı Kerim A. Khan, UCM mensubu devletler de dahil olmak üzere Türkiye içinde ve dışında çok sayıda masumun kaçırılmasını organize etmesiyle bilinen Türkiye’nin MİT eski başkanı ile el sıkıştı” diye eleştirdi.
Turkey Tribunal’in kurulduğu tarihten bu yana Türkiye’de insan haklarının çiğnenmesine karşı verdiği mücadeleyi hep yakından izledim, Artı Gerçek’teki çeşitli yazılarımda da yansıttım. Turkey Tribunal, en son, 1 Mart 2023 tarihinde, Demokrasi ve Özgürlükler İçin Avrupa Yargıçları (MEDEL) ve Belçika avukatlık bürosu VSA ile birlikte Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Türk Devleti aleyhine bir dava açmış bulunuyordu.
Davanın açılışını kamuoyuna duyurmak üzere La Haye’de 1 Mart günü yapılan, benim de tanık olarak konuştuğum basın toplantısında, davacı örgütler adına sunuş yapan Belçika’nın eski başbakan yardımcılarından Prof. Dr. Johan Vande Lanotte Türkiye’deki insan hakları ihlalleri üzerine şöyle diyordu:
“Mahkemeye yapılan başvuru, kimliği belirlenmiş veya belirlenebilir 800 kişiye ilişkin 463 bireysel işkence beyanı içermektedir. İfadeler, işkencenin nasıl geniş ve sistemli bir şekilde uygulandığını ayrıntılı olarak açıklamaktadır. Türkiye İnsan Hakları Derneği’nden alınan kanıtlar da, örgütün 2003-2021 döneminde işkence ile ilgili yılda ortalama 1.460 şikayet aldığını ve sistematik işkencenin 2022’de de devam ettiğini göstermektedir.
“Mahkemeye yapılan başvuruda 109 kişiyle ilgili ülke dışı ve ülke içi zorla kaybettirme vakası belgelenmiştir. Türk devleti yurt içindeki kayıp vakalarına karıştığını her zaman inkâr ederken, yetkililer sürekli olarak yurt dışında yapılan yasa dışı kaçırmalarla övünmektedir. En son Temmuz 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir Türk öğretmenin yabancı bir ülkeden kaçırılışına ait görüntüsünün teşhir edildiği bir basın toplantısı yapmıştı. O belgede kaçırılan kişinin maruz kaldığı işkencenin izleri de görülmekteydi.
“Uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal eden tutuklamalara gelince, resmi Türk istatistikleri 2015-2021 döneminde 2.217.000 kişi hakkında ‘terör örgütü’ üyeliği iddiasıyla soruşturma başlatıldığını göstermektedir. 560.000 kişi yargılanmış, 270.000’i terör örgütü üyesi olmakla suçlanan 374.000 kişi hapse mahkûm edilmiştir. Rejim muhalifi sayılan kişilerin mezarlarını ziyaret etmek veya cenazelerine katılmak bile tutuklanma nedeni olmaktadır.
“Kanıtlar, Türk Devleti’nin yüzbinlerce insana karşı, sırf Erdoğan rejiminin düşmanı olarak algılandıkları gerekçesiyle suç işlediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu suçlardan sorumlu olan kişiler, yaptıklarının uluslararası hukukun tüm temel kurallarına aykırı olduğunu biliyorlardı, ancak cezasız kalacaklarından emindiler.
“Uluslararası Ceza Mahkemesi bu cezasızlığı durdurmak için kurulmuştur ve bizim davamızda da bunu yapmalıdır. UCM savcısını bu davayı ele almaya ve hiçbir bireyin, NATO ittifakı üyesi bir ülkenin üst düzey yetkilisi olsa bile, hukukun üstünde sayılamayacağını kanıtlamaya çağırıyoruz.”
Dava açılalı bir yılı geçti, savcıdan hâlâ ses yok
Davanın açılışının üzerinden bir yıl geçtikten sonra, 25 Ocak 2024’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2023 yılı istatistikleri raporunda o yıl aleyhinde en yüksek başvuru sayısına sahip ülkenin Türkiye olduğu, bu mahkemede açılan 68.450 davanın 23.397’sini, yani yüzde 34,2’sini Türkiye menşeli davaların oluşturduğu, 2022’de Türkiye’den yapılan başvuruların da 80’inin karara bağlandığı, bu kararların 73’ünde en az bir hak ihlali olduğuna hükmedildiği belirtiliyordu.
Buna rağmen, üzerinden bir yılı aşkın süre geçtiği halde, Uluslararası Ceza Mahkemesi savcılığının Ankara rejimi aleyhindeki bu dava konusunda nasıl bir çalışma yürüttüğü açıklanmış değil.
Buna karşılık, Uluslararası Ceza Mahkemesi, 17 Mart 2023’te, Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlamasının ardından 16 bin’den fazla Ukraynalı çocuğun zorla Rusya’ya götürüldüğü gerekçesiyle savcı Kerim Ahmed Han tarafından açılan davada Rusya Devlet Başkanı Putin ve Çocuk Hakları Komiseri Maria Lvova-Belova hakkında, hangi ülkede bulunurlarsa bulunsunlar, tutuklanmaları kararı çıkarttı.
Rusya Ulusararası Ceza Mahkemesi’nin kurulmasını öngören anlaşmayı imzalamadığı için Putin’in hiçbir yerde tutuklanamayacağı görüşü ileri sürülse de, mahkemenin sözcüleri ve destekleyicileri, şikayetçi ülkelerden birinin anlaşmaya taraf olması halinde Putin’in o ülkeye gidişinde tutuklanabileceğinde ısrar ediyorlar.
Türkiye aleyhine açılan dava Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde görülüp mahkumiyetle sonuçlanacak olsa, aynı ihtimal Erdoğan veya diğer sorumlular için de söz konusu.
Ancak Recep Tayyip Erdoğan uluslararası adaletin kendisine dokunmayacağından o denli emin ki, 2 Aralık 2023’te, Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaretinden dönüşünde yandaş gazetecilerle uçakta yaptığı söyleşide şöyle diyordu: “3 bin’e yakın avukat Lahey’de Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gerekli başvuruyu yaptı. İstanbul Milletvekilimiz Cüneyt Yüksel, bu heyetin içerisindeydi. Lahey’deki süreci de takip edecekler. Oradan beklentimiz, Netanyahu başta olmak üzere suçüstü yakalanan bu soykırımcıların, bu Gazze kasaplarının gereken cezayı almalarıdır.”
UCM Savcısı Kerim Ahmed Han, Netanyahu’nun tutuklanmasını isteyerek Erdoğan’ın dileğini bir ölçüde yerine getirmiş oluyor… Ancak savcının, İsrail yanlısı devletlerden gelecek tepkileri yumuşatmak için, Netanyahu ile birlikte, Erdoğan’ın daha bir ay önce İstanbul’da ağırlayarak Filistin direnişinin lideri olduğunu yedi düvele ilan ettiği Haniye’nin de tutuklanmasını istemesi Türkiye yöneticilerinin keyiflerini kaçırmışa benziyor.
Bu konuda Erdoğan’dan ve Fidan’dan herhangi bir tepki gelmezken, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç sosyal medya hesabında “Savcının İsrail Başbakanı Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Gallant için işledikleri savaş ve insanlık suçları nedeniyle yakalama kararı başvurusunda bulunması, gecikmiş ancak olumlu bir karardır” açıklamasında bulunarak Hamas yetkililerinin tutuklanması talebi hakkında yorum yapmaktan kaçınmıştı.
Görünüş odur ki, Savcı Kerim Ahmed Han Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden Netanyahu ile birlikte Hamas liderlerinin de tutuklanması kararı çıkartsa bile, Erdoğan da, Hakan da buna karşı pek seslerini çıkartmayacak, tıpkı hakkında tutuklama kararı olan Rusya lideri Putin gibi, Haniye’yi de Ankara’da ağırlamaya devam edeceklerdir.
Yeter ki, Münih’te Hakan Fidan’la Türk bayrağı önünde dostluk gösterisi yapmış olan UCM Savcısı Kerim Ahmed Han geçen yıl La Haye’de Türkiye hakkında açılmış olan davayı örtbas etmekten vaz geçmesin…