Bu yazıyı 25 Kasım Kadına Yönelik Devlet Şiddetine Karşı Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle kaleme aldım. Çünkü 25 Kasım, elbette her yönüyle kadınlara uygulanan şiddete, yani tacize, tecavüze, öldürmeye, kadın ticaretine, dayağa, hakarete, çalıştırmamaya, korkutulup bastırılmaya, çalışınca parasına el konmasına, çalıştırılmayıp parasız bırakılıp erkek, aile, akraba ve benzerine mahkûm edilmeye karşı kadınların mücadele günü olmuştur artık. Ama yine de 25 Kasım’ın tarihsel olarak ortaya çıkışına neden olan olay, belki de çoğumuzun haritada yerini dahi bilmediği Dominik Cumhuriyeti devletinin diktatörlüğe karşı devrimci mücadele veren Mirabel kız kardeşlere uyguladığı devlet şiddetidir.
Ancak bu yazıda sizlere Mirabel kız kardeşlerden bahsetmeyeceğim. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en azından benim bildiğim ilk “faili meçhul” siyasi kadın cinayetinden bahsetmek istiyorum. Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi, Maria Suphi cinayetinden.
Cinayete geçmeden 1921′in 28 Ocak gecesini 29 Ocak’a bağlayan, Suphi ve arkadaşlarının Karadeniz’de öldürülüp, Maria Suphi’nin öldürülmediği o geceyi hazırlayan tecavüzcü, katil sürülerinden Yahya Kahya’ya geçmeden, onun katili Topal Osman’dan başlayarak dönemin siyasi ortamına göz atalım.
Topal Osman
Özgür Üniversite Kitaplığından çıkan “Resmi Tarih Tartışmaları” serisinin 3. kitabında Ayşe Hür’ün yazdığı makalede, Falih Rıfkı Atay’ın Kemalist ideoloji için önemli kitabı ‘Çankaya’da şöyle yazdığını söyler: “Savaş bitip de İngilizler ve müttefikleri, İttihatçı ve hele Ermeni öldürüşçülüğünün hesaplarını sormak yoluna gidince, ne kadar gocunan varsa silahlanıp bir çeteye katılmıştır.” Aynı makalede Hür, Mete Tunçay’ın 4 Mart 1915 tarihinde çıkartıldığını söylediği Kanun-u Muvakkat’tan bahseder ve bu kanun içerik olarak, haklarında kovuşturmanın sürdürülmesi ya da cezanın çektirilmesi ertelenerek I. Dünya Savaş’ında Osmanlı ordusunda kullanılan kişiler için, Birinci Meclis’in çıkarttığı bir aftır.
Topal Osman, Teşkilat-ı Mahsusa’nın çalışanlarındandır. Teşkilat-ı Mahsusa, İttihat ve Terakki’nin gizli örgütüdür. Enver Paşa tarafından kurulmuş ve başına da onun en sevip beğendiği adamlar getirilmiştir. Teşkilatın örgütlülüğü, gönüllü “müfrezeler” (küçük askeri birlikler) ve çeteler şeklindedir. İttihat ve Terakki’nin her türlü cinayetleri, soykırımları bu teşkilatça yapılır. 30 bin kişilik bir kesimi organize ettiğinden bahsedilir.
Teşkilatın özellikle Ermeni soykırımında önemli görevler aldığı bilinmektedir. Teşkilatın Ermenilere karşı zalimliğinin ardında, Rum ve Ermenilerin elinde olan ticaret ve sanayinin Türkleştirilmesi derdi yatmaktadır. Teşkilatın taburları ve çeteleri, hapishanelerde bulunan ve her türlü suçtan yatan mahkûmlardan oluşturulmaktadır. Teşkilatın asker olmayan üyelerinin ailelerine İstanbul’dan maaş verilmektedir. Zira Teşkilat-ı Mahsusa, Harbiye Nezareti’ne bağlı resmi bir dairedir.
Topal Osman, Balkan Harbi’ne katılıp ardından hapishane mahkûmlarından oluşturduğu çetesiyle I. Dünya Savaşı başlayınca Artvin Bölgesi’ndeki Ermeni tehcirinde önemli görevler alır. Karadeniz Bölgesi’ndeki Rum katliamlarını örgütleyen de yine Topal Osman’dır. Sabıkası bunlarla sınırlı değil. Zalimliğiyle ünlü, Sakallı Nurettin Paşa’nın yanında 1921 Koçgiri ayaklanmasına katılır, “Mustafa Kemal’in artık en yakın adamı olan Topal Osman’ın oluşturduğu 47. Alay, Mart 1921′de patlak veren Koçgiri Kürt isyanını bastırırken öyle zalimane yöntemlere başvurur ki, Meclis’te büyük tartışmalar yaşanır.” Topal Osman, Miralay Şevket’in emri altında Kırım’da önemli görevler üstlenir.
Devletle çalışan bu çeteler buradan aldıkları güçle bulundukları bölgede halkı maddi açıdan soymakla kalmazlar. Siyasi güç de isterler. Topal Osman, kendini Giresun Belediye Başkanı ilan eder. Giresun Valiliği’nin internet sitesinde kendisinden kahraman olarak bahsedilen Topal Osman buradaki bilgilere göre 29 Mayıs 1919´da Atatürk ile Havza’da gizli olarak buluşur. Mustafa Kemal ile böyle tanışan Topal Osman, Erzurum Kongresi başta olmak üzere devamında Büyük Millet Meclisi’nde Mustafa Kemal’e muhalefet edenleri sindirme görevini alır. Bu “güvenilir” yakınlığın ardında, Mustafa Kemal’in “Pontus belasından kurtulmayı Topal Osman’ın tecrübeli ellerine bırakması” yatar. Ödül olarak Meclis, Topal Osman’ı Mustafa Kemal’in Muhafız Alayı Komutanı seçer.
Birinci Meclis’te Mustafa Kemal’e muhalefet edenlerin oluşturduğu İkinci Grub’un önde gelen kişisi Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi olur. “Topal Osman, Ali Şükrü Bey’in Mustafa Kemal’i sürekli üzmesine tahammül edememiş, (yani durumdan vazife çıkarmış) ve Ali Şükrü Bey’i, Mustafa Kemal tarafından kendisine bağışlanan Papazın Bağı denen yerdeki köşke davet ederek öldürmüştür.”
Ali Şükrü Bey ile Topal Osman arasında şahsi bir nefret de vardır. Zira Ali Şükrü Bey Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katili Yahya Kahya’yı Topal Osman’ın öldürdüğünü (1923) söyleyen raporu yazan kişidir. Yahya Kahya bilindiği üzere Topal Osman’ın adamıdır.
Artık Suphilerin katili, Maria’yı önce evine kapatan ardından başka erkeklere sunan tecavüzcü çete Yahya Kahya’ya geçebiliriz.
Yahya Kahya
Yahya Kahya, tıpkı Topal Osman gibi İttihat ve Terakki’nin gizli örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa için çalışan bir çete başıdır. Trabzon iskelesi kayıkçısı Yahya Kahya, Trabzon’dan Samsun’a uzanan hatta tüm limanlara hâkimdir ve kimsenin dokunamadığı biridir. Dönemin Trabzon Valisi Ebubekir Hazım Tepeyran, Kâhya Yahya’nın edindiği yasadışı paralardan bahsederken, Trabzon Valiliği’nin bile özel otomobilinin olmadığı yıllarda Kahya hazretlerinin kırmızı otomobilinden bahseder. Vali kısa süre içinde kayıkçıların aldığı keyfi yüksek ücretlere, Kâhya’nın ticari faaliyetlerden kestiği “Müdafaa-i Hukuk payına” ve Trabzon’da dışsatımı yapılan mallarda zimmetine geçirdiği paralara şahit olur.
Vali Tepeyran’ın karşılaşacağı tek sürpriz Yahya Kâhya’nın mali soygunları değildir. Trabzon’da Envercilik akımı başlamıştır. Yani Yahya Kâhya ile Enver Paşa arasında yakınlaşma başlamıştır. Yahya Kâhya, Enver Paşa’nın adamıdır. Trabzon’da Enver Paşa için çalışır. Tasfiyesine karar verilen Yahya Kâhya, valinin ve merkezin çabalarıyla teslim alınır. Tutuklanarak Sivas’a gönderilir, Sivas temyiz mahkemesi ceza dairesi başkanı Hasan Fehmi Bey, Tepeyran’a yazdığı mektupta, Yahya’nın lehinde çalışan nüfuzlu kişilerin desteğinden bahseder. Aklanarak serbest bırakılır, geri Trabzon’a döner. Bundan sonra Suphilerin katledilmesini kast ederek “Sanki bütün işlerde ben tek başıma mı idim? Daha üstüme varırlarsa her şeyi olduğu gibi ortaya dökerim” tehdidinde bulunur. Ve ardından 3 Temmuz 1922 tarihinde otomobiliyle Soğuksu mevkiindeki yazlık köşküne giderken rakibi Topal Osman’ın yardımı ile İsmail Hakkı Tekçe tarafından öldürülür.
Tekçe, Topal Osman’ın silah arkadaşıdır. Ancak bu arkadaşlık bile 1 Nisan 1923′ü 2 Nisan’a bağlayan gece Topal Osman’ı öldürecek olan grubun başında olmasını ve çatışmada yaralı olarak ele geçirilen Topal Osman’ı bizzat öldürmesini engelleyemeyecektir.
Maria Suphi, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının sonu
Rasih Nuri İleri, Atatürk ve Komünizm adlı kitabında TKP’lilerin başına gelenleri resmi belgelerle ayrıntılarıyla anlatır. Mustafa Suphi ve arkadaşlarının ülk
eye gelmesinden rahatsız olan Mustafa Kemal ve arkadaşları hemen bir tertibe girişirler. Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir arasındaki telgraf sağanağında anlaşılan Ankara’nın planı basit ve pragmatisttir. Sovyetler Birliği’ni karşısına almak istemeyen Ankara antikomünist propaganda yapmayacak, ancak Mustafa Suphi ve diğer TKP’lilere yönelik karalama ve karşı propaganda yaparak, halkı galeyana getirecek, böylece halk nezdinde ülkede komünizm için çalışacak partilileri etkisiz hale getirip itibarsızlaştıracaklardı. Netice olarak TKP’liler de ülkenin henüz komünist bir çalışmaya hazır olmadığı kanaatine varacak ve geldikleri gibi geri Sovyetlere gideceklerdi. İleri, Kazım Karabekir ve Erzurum Valisi Hamit Bey arasında günbegün devam edecek olan telgraf yağmurunda TKP’lilere yönelik plandan tertip diye bahsedildiğini belirtir.
Ancak bu tertibin gerçekleşebilmesi için çok önemli bir koşul daha vardı; o da gelen TKP’li heyetin tamamının ayrı gruplar halinde ve farklı zamanlarda değil de, bir arada, tek grup olarak hareket etmesini sağlamak. Burada Kazım Karabekir marifetini ortaya koyacaktı.
Kars’tan ülkeye giriş yapan heyet, o yıllarda Kars’taki komünizm hayranlığının etkisiyle Karabekir ve Erzurum Valisi Hamit Bey’in tertibini uygulamalarına uygun mekân değildi. Aksine Kars’ın özgün durumu, heyetin coşkulu karşılanmasına ve ziyafetlerle ağırlanmasına neden olur.
Kars’tan sonraki istikamet Vali Hamit Bey’in Erzurum’udur. Tertip için buradaki Müdafaayı Hukuk Derneği de rol oynar. Bizzat derneğin kasten yaydığı TKP’lilerin ülkeye gelmesiyle ilgili ortalıkta dolaşan söylenti Ankara’nın da komünist olduğu ve bu yüzden komünistleri ülkeye kabul ettiğidir. Böylece güya halkı galeyan getirip, “güdümlü halk tepkisi” yaratırlar.
Plan tutar. Erzurum TKP’lilerin istikameti olmaktan çıkar. Artık Trabzon’a gidilecektir. Tertip, Trabzon’a giderken ve Trabzon’da da sürecektir. Böylece TKP’liler ülkeden çıkmayı tercih edeceklerdi.
11 Ocak 1921′de Suphi ve arkadaşı Ethem Nejat, Karabekir’i ziyaret ederler. Suphi, Karabekir’e bu ziyarette kendilerine Erzurum’da suikast düzenleneceği bilgisi aldıklarından bahseder. Ve bu konuda gerekli makamlardan güvenliklerinin sağlanacağı güvencesini ister. Vali Hamit Bey istenen cevabı verir. Kendisine Ankara’ya gideceklerinden bahseden konuklarına, “Ya hepiniz Erzurum üzerinden giderek halkın hissiyatını görürsünüz veyahut Ankara seyahatinden vazgeçerek Bakü’ye dönersiniz…” der ve özellikle ekler: “Kol kol ayrılarak seyahatiniz daha büyük dedikodulara sebep olacaktır.”
Kars’tan yola çıkan tren 18 Ocak 1921′de Erzurum’a ulaşır. Tertip dolayısı ile kimse trenden indirilmez. Derhal Trabzon’a yol alırlar. Bir bahane ile Süleyman Sami ve Mehmet Emin Erzurum’da kalır. Bu iki kişi Envercidir. Ancak Bakü Kongresi’nde Suphi tarafına geçmişlerdir ve Suphi de onları Merkez Komiteye almıştır. Tren Bayburt’a gelince TKP’li heyetten iki kişi daha, Yüzbaşı Nedim Agâh ve Yüzbaşı Yakup, sözüm ona hastalanır ve ekipten ayrılır.
Tertip adım adım işler. Trabzon’dan İnebolu’ya, oradan Ankara’ya gideceklerini zanneden TKP’liler, Trabzon’a ulaştıklarında kendilerini karşılamaya gelen kalabalığın beklediği yola doğru giderken ortaya çıkan iskele kâhyası Yahya tarafından heyetin yolu değiştirilip heyet şehre varmadan, Çömlekçi Mahallesi’nin alt yolundan doğruca iskeleye götürülür. Burada Yahya Kahya, Suphi’ye ve heyete çok ağır hakaretlerde bulunarak, heyeti önceden hazırlanmış motora bindirir. Hemen ardından Yahya Kâhya’nın silahlı adamlarını taşıyan bir diğer motor hareket eder.
Mahmut Goloğlu’nun aktardığına göre, TKP’liler motorun İnebolu’ya, yani batıya değil, doğuya doğru gittiğini fark eder. Motor Sürmene ya da Araklı açıklarındadır. Mustafa Suphi ile arkadaşları motorun İnebolu’ya doğru gitmesi için motorculara karşı ayaklanırlar. O sırada ikinci motor yanaşır ve çatışma, boğuşma başlar. TKP’liler ölü ya da diri denize atılırlar. (28/29 Ocak 1921) Çatışmada, motorda bulunan tek bir TKP’li öldürülmemiştir: Maria Suphi.
Siyasi bir cinayet olarak Maria Suphi’nin erkeklerce öldürülmesi
Kocası Mustafa Suphi ve diğer erkek yoldaşlarını öldüren Kâhya Yahya, Maria Suphi’yi kocasının ve yoldaşlarının katliamına tanıklığı sonrası geri Trabzon’a getirmiş, Çömlekçi Mahallesinde bir eve kapatmış, eve bir muhafız çeteci konmuş, Maria Suphi Rus konsolosuna bir pusula göndermek istemiş pusula Yahya’nın eline geçince kadını bir daha kimse görmemiştir.
İleri’nin kitabında ilgili bölümde Semra Hanım diye bir kadından bahsedilir. Bu kadın Mustafa Suphi’nin karısı imiş gibi bahsedilir fakat Suphi’nin eşi (adı) Maria’dır. Bir diğer ilginç bilgi de şudur: Erzurum Valisi Hamit Bey’in heyette yer alanlardan birinin eşini Erzurum’da bıraktığını söyler. Eğer bu doğruysa Rusya’dan gelen TKP’li heyette bir değil iki kadın vardır. Ve ne yazık bu kadınlar hakkında elimizde nerdeyse hiçbir bilgi yok!
Hamit Erdem’in kaleme aldığı Mustafa Suphi’ye dair “Bir yaşam, bir ölüm” adlı kitapta genç komünist Abdülkadir’in olaya ilişkin tanıklığı aktarılmakta: “Kadının hangi evde olduğunu haber almak üzere uğraştım. Fakat hiçbir taraftan malumat alamadım. Önce Kâhya’nın (Suphilerin katlinde birinci derecede görev alan Trabzon Müdafaa-i Milliye reisinin sağ kolu kayıkçılar kahyası Yahya) evinde olduğunu, sonra Nemlizade Ragıp Bey’in evinde olduğunu söylediler. Bazı üç dört defa olmak üzere evlerinin kapılarından geçiyordum. İhtimal rast getirim veya pencereden bakarken görüp nerede olduğunu haber alırım diye uğraştım. Fakat hiçbir taraftan haber almadım. Bilahare epey zaman geçtikten sonra kadının Kâhya tarafından Rizelilere hediye edildiğini ve orada bir zevk arasında öldürdüklerini haber aldım.”
Tepeyran, anılarında Maria Suphi’nin akıbetini öğrenmek için Rus Konsolosluğu’nun resmi bir yazıyla valilik makamına sorduğundan bahseder.
Mal, mülk, can ve kadın düşmanı Kâhya Yahya, Maria’yı daha evvelki katliamlarla elde ettiği bir esir ve ganimet olarak görür. Kâhya Yahya’nın, Maria’ya uyguladığı, sadece erkeğin kadına tecavüz etmesi değildir, daha fazlasıdır. Burada sınırsız, sistematik bir cinsel saldırı vardır. Gücünü devletten ve onunla ilişkide olan diğer gizli güçlerden alan, eli kanlı bir çetenin kontrolsüz ve sınırsız gücünün kadınlara nasıl sistematik bir düşmanlıkla yöneldiğinin korkunç bir örneğidir.
Bugün de karısına zulmeden kocalar mahkemelerce serbest bırakılıp bu zalimler devletçe desteklenince kadınlara karşı eli eskisinden daha kuvvetlenmiş olarak çok daha ağır zulümlerde bulunmuyorlar mı?
Cumhuriyetin ilk “faili meçhul” kadın cinayeti
Maria’nın bir erkekçe el konulması ve yine erkekler tarafında bir âlem esnasında öldürülmesi bu olayın siyasi bir “faili meçhul” olmadığı anlamına gelmez. Bir; Maria TKP’liydi. O gece TKP’li olmadığı için değil, kadın olduğu için yoldaşlarıyla beraber öldürülmemişti. Ancak katilleri için “düşman tarafta” bir kadındı. İki; bu cinayet siyasi bir cinayettir, zira Maria, kadın olduğu için birçok erkeğin tecavüzüne uğramış ve sonrasında öldürülmüştür.
Neresinden bakarsanız bakınız, açık olan şudur: Tıpkı Mustafa Suphi ve yoldaşları gibi, tıpkı Sabahattin Ali ve dönemin diğer faili meçhul siyasi cinayetleri gibi, Maria Suphi cinayeti de Cumhuriyet tarihinin ilk “faili meçhul” siyasi cinayetlerinden biridir. Üstelik Cumhuriyet tarihinin (en azından şimdilik) bilinen ilk siyasi kadın cinayetidir. Ve bu aynı zamanda,
ideolojisi ne olursa olsun tüm kadınlara karşı işlenmiş siyasi bir suçtur. Tıpkı Mustafa Kemal’in sevgilisi Fikriye Hanım cinayetinde olduğu gibi.
Bugün Maria Suphi ve Fikriye Hanım gibi siyasi kadın cinayetlerinin aydınlatılması önemlidir ve bu biz kadınların talebi olmalıdır.
TKP’li komünistlerin Sovyetler Birliği’nden Mustafa Kemal ile yazışıp bilgi dahilinde Türkiye’ye geldiği, bol sayıda ajanın cirit attığı o zamanda ve o yerde, ahalinin bilgisi dâhilinde ve gözü önünde işlenen bu toplu katliamdan geriye kalan bir kadını ve onun akıbetini bilmeyen bir devlet olabilir mi? Buna inanabilir mi?
İşte bu yüzden bu yazı 25 Kasım Kadınların (başta) Devlet Şiddetine Son dediği bu günde sevgili Maria Suphi’yi hatırlatmak ve bu faili meçhul vesilesiyle diğer tüm faili meçhullere dikkat çekmek için yazıldı.
Kaynaklar:
Resmi Tarih Tartışmaları-3 Özgür Üniversite Kitaplığı: İçinde, 1908-1938 Döneminde Hukuk Dışı Uygulamalar, Ayşe Hür ve yine aynı kitap içinde, İttihat ve Terakki’den Kemalizme Jön Türklerin İki Dönemi-İki Yüzü, Sait Çetinoğlu
Atatürk ve Komünizm, Rasih Nuri İleri, Sarmal yay. 2. Baskı, 1994
Milli Kurtuluş Tarihi, Doğan Avcıoğlu, İstanbul matbaası, 1974
Türk-Sovyet İlişkileri, Ekim Devriminden Milli Mücadeleye, Stefanos yerasimos,Gözlem yay. 1. Baskı, 1979
Belgelerle Kurtuluş Savaşı, Sarayın İdama Mahkûm Ettiği Dahiliye Nazırı Anlatıyor, Ebubekir Hazım Tepeyran, Gürer Yay. 2. Baskı, 2009
http://www.giresun.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=33
http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=92