İZZET KOLDAN – Diğer Yazıları …
Ne olursa olsun artık meseleyi adını koyarak konuşmak hem kaçınılmaz hem gereklidir. Denebilir ki ağırlıklı olarak Adana, Mersin ve Hatay’da yaşayan, Türkiye’nin ve dünyanın birçok bölgesinde işçi, öğrenci olarak bulunan, nüfusu 1 milyonun üzerinde olan Arap Alevilerini genel olarak ne Arap nüfusu içerisinde ne de Alevi nüfusu içerisinde saymak doğru olur. Türkiye’nin diğer bölgelerinde yaşayan Araplardan inanç temelinde ayrılan, Anadolu Aleviliğiyle de kimi önemli farklılıklar taşıyan bu halkın etnik-inançsal bütünlüğünü dikkate almak gereklidir. Yaşamaya ve yaşatmaya çalıştıkları inançları, dilleri, gelenekleri, kültürleri ile bambaşka bir hayat sürdürmekte olan Arap Alevilerin HDK/HDP ile yollarının kesişmesi için çokça neden var.
HDK/HDP ve öncülü sayılabilecek Demokrasi İçin Birlik Hareketi’nin (DBH) belgelerinde “Halkların hapishanesini halkların bahçesine dönüştürmek istiyoruz. Hareketimiz, sadece örgütlerin temsili anlamında değil; toplumsal dinamiklerin özgünlüklerinin ifadeleri anlamında da çoğulcu olacaktır” deniyordu. Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ise Halklar ve İnançlar konusunda “Kongremiz, bu topraklarda yaşayan tüm halkların toplumsal ve tarihsel dokusuna aykırı olan tekçi, inkârcı, asimilasyoncu egemenlik sistemine karşı, tüm halkların, kimliklerin, dillerin, kültürlerin eşit, özgür ve gönüllü birlikte yaşamını savunur ve bunun gerçekleşmesi için mücadele eder” anlayışını benimsiyor. Yine Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) yaklaşımı da DBH ve HDK ile aynı paralellik taşımakta. Parti programında “ Partimiz, üzerinde bulunduğumuz topraklarda yaşayan tüm halkların toplumsal ve tarihsel dokusuna aykırı olan tekçi, inkârcı, asimilasyoncu egemenlik sistemine karşı, tüm halkların, kimliklerin, dillerin, kültürlerin, inançların eşitliğini, özgürce yaşamasını ve kendisini geliştirmesini savunur” denmektedir. Bu yaklaşımın doğal sonucu, HDK/HDP’nin, kendilerini “Arap Aleviler” olarak tanıyan bu halkın özgün konumunu tanıması ve temsiliyetlerini mümkün olabilecek en üst düzeylerde gerçekleştirmesidir.
Dikkatle incelendiğinde görülecektir ki HDK/HDP çağrısının bu halk tarafından karşılık bulması hem mümkün hem gerçekçidir. Arap Alevilerin Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte başlayıp günümüze kadar Kemalizm’e kayıtsız şartsız bağlı olduklarını söylemek doğru değil. Çünkü özellikle 1970’li yıllardan itibaren Kıvılcımlı, THKP, THKO, TİKKO çizgilerinin bu halk içerisinde karşılık bulması enternasyonalist sosyalist mücadelenin gelişmesinin önünü açmış, geleneksel Kemalist çizginin dışında daima güçlü bir devrimci damar varlığını sürdürmüştür. Bu nedenledir ki 1990’ların ortalarından sonra Kürt Özgürlük Hareketinin açık alan mücadele araçları olan partileri HADEP, DEP gibi partiler bu halkın nezdinde kısmen de olsa onay bulmuştur. Örneğin yok denecek düzeyde Kürt nüfusun bulunduğu Samandağ’da DEP örgütlenebilmiş, 90’lı yılların katliamlarının devamı olarak 1995 yılında İlçe Başkanı Mehmet Latifeci ve babası Jitem elemanlarınca katledilmiştir. Günümüzde bu mücadelelerin mirasçılarının özellikle kadın ve gençlik hareketleri içerisinde etkili olmaları, aslında bu halkın dinamiklerinin HDK/HDP hedeflerine ne kadar yakın durduklarına işaret etmesi bakımdan anlamlıdır. Ayrıca Kürt Özgürlük Hareketinin, Rojava ve Kobanê direnişinin Arap Alevi kadınlar arasında yaygın biçimde onay görmesi, göz önüne alınması gereken önemli bir gelişmedir.
Eğer parlamentoyu “temsiliyet” araçlarından biri olarak düşünecek olursak bu güne kadar Arap Alevilerin CHP ve özdeşi partiler tarafından temsil edildiğini söylemek yanlış olmaz. Bu temsiliyet biçiminin Devlet adına Devlet katında temsiliyetten ileri gitmediği, esasen bu halkın gerçek sorunlarını örtbas ettiği yaklaşık yüz yıllık tarihle sabittir. Haziran 2015 seçimleri, bu tarihsel bağların koparılması anlamında, önerdiği Yeni Yaşam çizgisinin sahici bir güce sahip olması bakımından HDK/HDP’ye önemli sorumluluk yüklemektedir. Eski adı Kilikya olan Çukurova bölge nüfusunun yaklaşık yüzde yirmisine sahip bu halkın temsiliyetine olanak tanınması, kadim halklar mozaiği olan bölgenin kaderini etkileyebilir, kalıcı bir ittifakın gerçekleşmesini sağlayabilir.
2015 seçimlerine giderken Arap Alevileri içerisinde HDK/HDP ekseninde mücadele veren dostlarımızın HDK/HDP’nin önerdiği Yeni Yaşam çağrısına denk gelen temsiliyet taleplerini sıradan bir vekillik talebi olarak mı değerlendireceğiz, yoksa kendi kaderleri hakkında söz sahibi olma yönünde atılmış önemli bir devrimci hamle olarak mı göreceğiz?
‘Hic Rodus, Hic Salta!’