31 Mart yerel seçimlerinin aslî mağlubu Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 22 yıllık AKP (ve müttefikleri) iktidarı tarihinin en ağır siyasal yenilgisini tattı ve -2019 seçimlerinden ders çıkarmış olarak bu kez fazla uzatmadan, sağa sola çamur atmadan- sonuçları kabul etti.
Kesin olmayan sonuçlara göre, AKP, Belediye Başkanı seçimi itibarıyla ülkede geçerli oyun yüzde 36,67’sini oluşturan 15 milyon 542 bin 995 oyla 12 büyükşehir, 13 şehir, 358 ilçe, 94 belde olmak üzere toplam 477 belediye kazanırken, 2019’a göre 3 büyükşehir, 11 il, 177 ilçe ve 108 belde belediyesi kaybetti.
Büyük kazanan: CHP
Yerel seçimlerin büyük kazananı Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) oldu. Geçerli oyların yüzde 37,5’ini oluşturan 16 milyon 467 bin 552 oyla 14 büyükşehir, 21 il, 332 ilçe, 37 belde olmak üzere toplam 404 belediye alırken 2019’da kazandıklarının üzerine 3 büyükşehir, 11 il, 141 ilçe ve 14 belde eklemiş oldu.
14 Mayıs seçimlerinde -yalnızca 10 ay önce- Millet İttifakı’nın Cumhur İttifakı karşısında yenilgiye uğrayarak iktidarın odağı Cumhurbaşkanlığını Erdoğan’a kaybetmesinin ardından muhalefetin yerel seçimlere ağır bir moral çöküntü içinde ve hiçbir formel ittifak olmaksızın girdiği koşullarda bu sonuçların CHP için olağanüstü bir başarı sayılması gerektiği apaçık.
“Altın tepsi”
Bununla birlikte eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın seçim sonuçları belli olur olmaz sosyal medya hesabından yazdığı şekilde, “Mayıs 2023 seçimlerinde iktidar[ın] Meral Akşener tarafından [Erdoğan’a] altın tepside sunuldu[ğu]” ve ittifakın yıkılmasına yol açıldığı doğruysa, Akşener’in bu “ihaneti”nin Kılıçdaroğlu’nun Kürt seçmenin CHP’ye teveccühüne ket vuran ırkçı ve ultra-milliyetçi sağla ittifaklarını çökerterek sonuçta Ekrem İmamoğlu’nun zaferinin önünü açtığı da söylenebilir.
Gerçekten de Meral Akşener’in Dersimli bir Kürt ve Alevi olduğu için Kılıçdaroğlu’nun seçilemeyeceğini ileri sürerek “masayı devirmesi”, Kürt seçmen ile “Millet İttifakı” arasında bir sinerji oluşmasını önlemiş, öte yandan İYİ Parti’yi de kentli muhafazakâr seçmenler için AKP karşısında bir seçenek olmaktan çıkararak “Millet İttifakı”nın çekim gücünü zedelemişti.
Ardından, Kürt ve göçmen düşmanlığında Akşener’le yarışan Ümit Özdağ’la Kılıçdaroğlu’nun kendisine verilecek destek karşılığında MİT, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet üst kadrolarının Zafer Partisi’ne tahsisi konusunda “gizli anlaşma” imzalamış olduğunun Özdağ tarafından ifşası da Kürt seçmenlerin Kılıçdaroğlu ve CHP ile olası her türlü ittifaka haklı olarak arkasını dönmesine neden olmuştu.
Ancak 31 Mart’ta DEM Parti adayı Meral Danış Beştaş’ın 2023 Genel Seçimlerinde Yeşil Sol Parti’nin aldığı yüzde 8,82 oranındaki oyun sadece dörtte birine ulaşabildiği, ve yaklaşık yüzde 6 dolayında Kürt oyunun Ekrem İmamoğlu’na yöneldiği açıkça görülüyor.
Kürt oylarının akışı önünden kalkan engeller
Oysa seçim propagandası döneminde DEM kampanyasında bir yandan CHP karşıtı retorikle eş zamanlı “Sayın Erdoğan” ile “çözüm işbirliği”ne açık söylemler ve İstanbul ve diğer metropollerde “kendimize oy verelim” çağrıları sürerken öte yandan DEM Parti “Kent Uzlaşısı” bağlamında İstanbul’da Esenyurt dahil 22 ilçede aday çıkartmazken Kürtler CHP listelerinden aday olmaya başladılar. Öyle görülüyor ki, sürecin, Kürt seçmenin bu kez hiçbir formel “ittifak” olmaksızın Erdoğan’ın adayı karşısında en güçlü aday olan İmamoğlu’na yönelişinin önündeki engelleri bilfiil ortadan kaldırması, Kürtlerin kendi yollarını çizmeleri için elverişli bir zemin doğurdu.
Dahası, Kürt seçmenin yalnızca İstanbul’da İmamoğlu’na yönelik ambargoyu sona erdirmekle kalmadığı da anlaşılıyor. Ankara sonuçlarına baktığımızda “ülkücü” kökenli Ankara BB Başkanı Mansur Yavaş 2019’da yüzde 50,3 olan oyunu 2024’te yüzde 60,21’e çıkarırken DEM Parti adayı, cezaevinden seçime katılan eski BDP Genel Başkanı ve Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak’ın 14 Mayıs 2023 seçimlerinde yüzde 3,15 olan Yeşil Sol Parti oyunun yalnızca yüzde 0,72’lik bölümünü almış olduğunu görüyoruz. Yavaş’ın oylarındaki yüzde 10 dolayındaki artış ile Kışanak’ın Yeşil Sol’un oyunun küçük bir bölümüyle yetinmek zorunda kalması, Ankara’da da bir miktar Kürt oyunun Mansur Yavaş’a giderek CHP’nin genel başarısına katkıda bulunduğunu ima ediyor. Bu tablonun, Adana, Mersin, Muğla, Bursa gibi metropollerde de kendisini tekrar ettiğini söylemek mümkün.
CHP, AKP’nin “sahasına” girdi
Bununla birlikte DEM Parti seçmeninden gelen oylar, İmamoğlu’nun “zaferi”nin ancak bir kesrini oluşturabilir. İstanbul’daki tabloya baktığımızda klasik olarak AKP ya da diğer İslami partilerin hitap alanında kaldıkları düşünülen Üsküdar ve Sancaktepe’yi CHP’nin yüzde 50 dolayındaki oylarla aldığını, Fatih’te yüzde 45 ile kazanmanın eşiğine geldiğini, laiklik savunuculuğuyla bilinen partinin İslamcı-milliyetçi seçmenin yoğun olduğu İç Ege ve İç Anadolu’nun batısındaki illeri ve Adıyaman’ı da kazandığını görüyoruz. Bu da CHP’nin İstanbul ve diğer metropollerde AKP seçmeniyle partinin sadece yerel değil, genel siyaseti dolayımıyla da rezonansa gelmiş olduğuna bir karine sayılabilir.
Seçimin ikinci kazananı DEM Parti
Yeniden Refah Partisi de kendi mantığı ve misyonu çerçevesinde seçimin bir başka kazananı olmakla birlikte ayrı bir değerlendirmeyi hak ediyor. Metropollerdeki kayıplarına karşın seçimin CHP’den sonra ikinci kazananı, Kürdistan’daki başarısıyla DEM Parti olarak görünüyor. DEM Parti geçerli oyların yüzde 5,62’sini alıp, elde ettiği 2 milyon 552 bin 896 oyla 3 büyükşehir, 7 il, 64 ilçe ve 7 beldede toplam 79 belediye kazanarak, 2019’da kazandığı 3 büyükşehir belediye başkanlığını korumuş, 2 yeni il ve 19 yeni ilçe kazanmış, 5 beldeyi kaybetmiş, toplamda belediye sayısını 14 artırmış oldu. İstanbul, Esenyurt ve Mersin, Akdeniz ilçeleri dışındaki bütün DEM Parti belediyeleri Kürdistan’da.
Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediyelerine 19 Ağustos 2019’da atanan kayyımlarla başlayan el koymalar sonucunda HDP’nin toplam 65 belediyesinden Adıyaman, Kömür; Ağrı, Patnos; Diyarbakır, Çınar; Erzurum, Karaçoban; Şırnak, Silopi ve Şırnak, Balveren dışında kalanların tamamı 2019 seçimlerinden hemen sonra kayyım kontrolüne geçmişti.
DEM Parti hafta sonu kazandığı belediylerle Kürt il ve ilçelerini 2016’daki OHAL rejimi sonrasında 2019’da ikinci kez İçişleri Bakanlığınca atanan kayyım yönetimlerinden kurtarıyor. Bu seçim zaferi, DEM Parti ve genel olarak Kürt halkı açısından son derece elverişsiz siyasi ve idari koşullar altında elde edilmiş ve araçlaştırılmış bir yargı önünde kazanılmış büyük bir başarı olarak siyasi tarihe kaydediliyor.
Metropoller ve Kürdistan bağı nasıl kurulacak?
Bununla birlikte, 2018, 2020 ve 2022 HDP kongrelerinin devamlılığı boyunca izlenen “AKP-MHP-Ergenekon iktidarının faşizmi kurumsallaştırma” yönelişiyle mücadele çizgisinin 2023 Yeşil Sol Kongresi sonrasında gitgide muğlaklaşmasının DEM Parti için karmaşık siyasal sonuçlara yol açtığı görülüyor.
Geniş bir Kürt nüfusun da yaşadığı, sanayi, ticaret, ve kültür merkezlerinin toplumsal ve politik dokuyu belirlediği, sınıf ve ve kimlik mücadelelerinin içiçe geçtiği metropollerde Kürdistan’daki bütünselliği içinde sürdürülemeyen 2024 yerel seçim taktiğinin Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin, Muğla vb büyükşehirlerde DEM Parti’nin faşizme karşı mücadelede demokrasi güçlerinin öncülüğünü üstlenmesine yardımcı olmadığı, “kent uzlaşısı”na konu olmayan ilçelerdeki yalıtılmışlık tablosundan açıkça yansıyor.
Bununla birlikte, İstanbul Newrozuna dolaysızca yansıyan Kürt halkının özgürlük tutkusundaki canlanma, kadın hareketindeki dinmeyen dinamizm, yoksulların, işçi sınıfının ve güvencesiz emekçilerin ve emeklilerin açığa çıkardığı politik potansiyeller, kentsel ve ekolojik felaketlerin ve yaklaşan felaket olasılıklarının metropoller halkında durmaksızın bilediği kent yönetimine müdahil olma arzusu hep bir arada DEM Parti dışında hiçbir politik aktörün topluca temsile yetenekli olmadığı bir sosyal mücadele zemini oluşturuyor. DEM parti “toplumsal olanın politikleştirilmesi, politik olanın toplumsallaştırılması düsturuyla” bu zeminden siyasal mücadeleye enerji aktarımının dinamosu olmaya adaydır ve önümüzdeki seçimsiz geçecek dört yıl, bu yığınağın oluşturulması açısından eşsiz bir fırsat sunuyor.
Erdoğan pes perdeden meydan okuyor
Tayyip Erdoğan’ın gece yarısı yaptığı balkon konuş[ma]ması, rejimin bu yenilgiye egemenlik mücadelesini yükseltme kararlılığını yansıtarak yanıt verme yönelişiyle dikkat çekiyor. Erdoğan, topluma tansiyonu ve kutuplaşmayı kışkırtmamaya özen göstererek seslenmeye gayret etse de, gece yarısı mealen şunu söyledi: Birincisi, “Yerel yönetimleri muhalefet kazanmış olabilir ama merkezi iktidar ve kaynak yönetimi bizim kontolümüzdedir. Belediyeleri abad etmek de berbat etmek de kudretimniz dahilindedir, ona göre.”
İkincisi “güvenlik”, yani “Kürtlerin haklarının inkarından doğan isyan ve rejimin bunu bastırma ihtiyacı birincil öncelikli olmaya devam edecektir.” Yani kaynakların silahlanma ve militarizme tahsisine ve askeri-sınai kompleksin tahkimine dayalı ekonomik öncelikler ve bunların gerektirdiği kamu harcamaları sürecektir. Ve elbette Kürtlerin Türkiye’deki talep ve mücadelelerini bastırmak üzere Kürdistan’ın dört parçasını hedef alan “güvenlik” stratejisinden vazgeçmek söz konusu değildir. Özetle rızanın değil, zorun başrolde olacağı “uzun, sıcak yaz[lar]” için hazırlıklar sürecektir.
2024 yerel seçimlerinde siyasetin bulmakta zorlandığı çözümler, özellikle İstanbul’da halkların bilgeliği ve ferasetiyle “aşağıda” ortaya çıkarılıp, rejimin zayıf karnına yapılan en büyük yığınakla gerçekleştirilebildi. Ancak Erdoğan önümüzeki “seçimsiz”, yani daha fazla cezalandırılmadan geçecek dört yılı, bu, esasen kendiliğinden gerçekleşen yığınağı dağıtmak için elinden gelenden de çoğunu yaparak değerlendirmekte hiçbir tereddüt göstermeyeceği konusunda kuşkuya yer bırakmadı.
Gündemimiz: Ekmek, barış ve demokrasi
Demokratik ve devrimci siyasetin şimdi kitlelerin güç dengesinde yarattığı yeni imkanları bu yığınağı korumak ve ülkenin tamamına yaymak için aynı kararlılıkla ve yaratıcılıkla ve hummalı bir faaliyetle tahkim fırsatını kaçırmayacağını ummaya hakkımız var.
Seçim öcesi yazdıklarımı günümüze tercüme edersem: “DEM Parti, 2024 yerel seçimlerine, belki de DEP’ten bu yana ilk kez formel bir ittifak ilan etmeksizin gir[di]. Oysa, 31 Mart’ta ve sonrasında DEM Partiyi ‘yalnızca temsil ettiği seçmen sayısı ve iki blokun tabanlarıyla da kesişen hitap alanından değil öncelikle ezilenlerin ve emekçilerin üçüncü kutbunu temsil etme görevini üstlenmesinden kaynaklanan’ görevler bekliyor.”
Tarih, DEM Parti’yi faşizme karşı mücadeleyi demokratik cumhuriyet hedefine taşımak üzere demokrasi güçlerinin başına geçme sorumluluğuyla ve ekmek, barış ve demokrasi mücadelelerini birbirine bağlayan politikalar ortaya koymakla yükümlü kılıyor.