Zapatista Hareketiyle Kürt Özgürlük Hareketi arasındaki güçlü benzerlikleri ve her iki hareketteki özgürlükçü karakteri başarıyla ortaya koyan bu makaleyi, katılmadığımız veya tartışmalı bulduğumuz ideolojik belirlemeler içerdiğini not ederek yayımlıyoruz. Siyasi Haber
PETAR STANCHEV
“’İktidar halka’ şiarı, ancak toplumsal elitler tarafından kullanılan iktidarın, halkın içinde erimesiyle gerçekleşir.” – Murray Bookchin – Kıtlık Sonrası Anarşizm
Fazlasıyla göz ardı edilen Kürt şehri Kobane, İslam Devleti’nin işgaline karşı gerçekleştirdiği sert direniş sayesinde dünyanın ilgisini çekmeyi başardı ve Madrid, Stalingrad direnişleri ile kıyaslanan enternasyonel bir sembol haline geldi (1). Halk Savunma Birlikleri ve Kadın Savunma Birlikleri’nin (YPG ve YPJ) cesareti ve kahramanlığı, sıkça “faşizm” olarak nitelenen IŞİD’e karşı tarihi bir savaş veren Kobaneli erkek ve kadınlara hayranlık ve sempati duyan anarşist, solcu, liberal ve hatta sağcılar tarafından methedildi. Anaakım medyaya, Kürt özyönetimine dair sessiz kalınmaması için baskı yapıldı. Kürt savaşçıların sertliği ve kararlığına dair, -elbette biraz egzotik içerikli- pek çok yazı ve haber yayınlandı. Ancak, bu ilgi genellikle seçici ve taraflı yansıtıldı. Rojava’nın (Batı Kürdistan) politik projesinin özünü bir kenara bırakan medya, Kobane’deki direnişi, Ortadoğu’daki barbarlığa karşı tuhaf bir istisna olarak sunmayı tercih etti. YPG/J’nin zafer bayrağında parlayan kızıl yıldızın, batılı güçlerin ve onların medyasının gözünde hoş görülmüyor olması şaşırtıcı değildir. Rojava’nın özyönetime dayalı kantonları, Ortadoğu’daki çelişkilere taban demokrasisi, etnik, toplumsal ve cinsiyet haklarını, sadece IŞİD terörünü değil aynı zamanda liberal demokrasinin ve kapitalist ekonominin reddini kapsayan yerli çözümler sunuyor. Kürt aktivist ve akademisyen Dilar Dirik’in de ifade ettiği üzere, her ne kadar Batı, bahsi geçen konuya dair sessiz kalmayı tercih etmiş olsa da, bu ideolojik temel, Kobane destanının yazılmasını ve dünyayı büyülemesini sağlayan ruhu anlayabilmenin anahtarıdır (2).
Şehrin her sokağında ve köşesinde çatışmalar yoğunlaşırken Kobane, bir direniş ve mücadele sembolü olarak solun ve özellikle özgürlükçü solun hayallerini cezbetmeyi başardı. Ardından, 1930’larda faşistlere karşı gerçekleşen Madrid savunması gibi insanlığın en simgesel savaşlarını kapsayan Pantheon’da* yerini aldı. Türkiyeli Marksist-Leninist bir örgüt olan MLKP’nin YPG/J ile birlikte savaş alanına dahil olması ve şehrin özgürleşmesinden bir gün sonra İspanya cumhuriyet bayrağını dalgalandırması, İspanya Devrimi örneğinde olduğu gibi Uluslararası Tugaylar’ın kurulması yönünde yapılmış bir çağrı anlamına gelmektedir(3). Sadece Kobane’deki mücadele değil, Rojava kantonlarının özgürlükçü özü, doğrudan demokrasinin uygulanması, kadınların ve farklı etnik grupların özyönetimlere katılımı, İspanya Devrimi ile yapılan karşılaştırmaya temel oluşturuyor. Diğer bir benzerlik ise çeşitli yazılarda kısaca bahsi geçen Rojava Devrimi ve onun özyönetime dayalı devleti ile Zapatistalar ve Meksika’nın güneyindeki özyönetim karşılaştırmasıyla ilişkilidir. Bu karşılaştırma, Kürdistan’daki devrimci mücadele paradigmasının ve başka bir dünyanın mümkün olduğuna inananlar için bu paradigmanın ne anlama geldiğinin anlaşılması açısından önemlidir.
Zapatista Hareketi, 1980’lerin sonu ve 1990’lerin başında çöken devletçi sosyalist rejimlerin ardından, muhtemelen devrimci düşlerin en simgesel ve etkileyici öğelerinden birisidir. 1 Ocak 1994 sabahı, yerli Mayalar tarafından kurulan bilinmeyen bir gerilla birliği, Güney Meksika eyaleti Chiapas’ın ana merkezlerini ele geçirdi. Bu askeri operasyon, stratejik bir ihtişamla gerçekleşti ve ardından internet üzerinden tüm yerküreye anti-küreselleşme hareketi ile enternasyonal dayanışmaya ilham veren yenilikçi devrimci mesajı ile pekişti. Zapatistalar, neoliberal kapitalizme ve Meksika’daki yerli halkın toplumsal ve kültürel kıyımına karşı ayaklandı. İlk Lacandon Ormanı Deklarasyonu’nda da belirtildiği gibi, “Ya Basta, Artık Yeter”, “500 yıllık baskı”nın ardından onların savaş narası olarak ortaya çıktı. Küresel kapitalizmin “tarihin sonu”nu kutladığı ve toplumsal devrim fikrinin geçmişe dair romantik bir anakronizm olarak görüldüğü bir dönemde Zapatistalar silahlarıyla başkaldırdılar. Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun, şehirlerden uzaklaştırılması, federal ordu ile 12 gün süren yoğun çatışmalar sonucu gerçekleşti. Ancak bu, yerli halklar içerisinde herhangi bir askeri müdahale ya da terör tarafından yok edilemeyecek derecede derin bir örgütlenme yarattı. İsyancı ordunun maskeli sözcüsü Subcomandante Marcos, tabandan devrim fikrine karşı öne sürülen tarihi öncülük kavramına meydan okuyor. Seattle ve Cenova’dan Syntagma ve Puerta del Sol işgallerine ve hatta Occupy Hareketi’ne kadar pek çok kitlesel anti-kapitalist hareketlerin merkezinde yer alan, iktidarı ele geçirmek yerine onu ortadan kaldırmayı hedefleyen bir tasavvuru savunuyor.
Peki bu hareketin Rojava Hareketi ile benzerlikleri nelerdir?
Marksizm-Leninizm’den Özyönetime – Ortak Tarihsel Gidişat
Rojava’daki demokratik özyönetimin kökenleri, kurulduğu tarih olan 1978’den itibaren Kürt Özgürlük Hareketi’nin merkezinde olan Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) tarihi ile anlaşılabilir. PKK, Türkiye devletinin bir parçası olan Kuzey Kürdistan’da ulusal ve toplumsal kurtuluş ideolojilerini birleştiren Marksist-Leninist bir gerilla örgütü olarak kuruldu. Abdullah Öcalan’ın önderliğinde sağlam bir gerilla gücü olarak gelişti ve NATO’nun en büyük ikinci ordusuna meydan okudu. Bu çatışmalar sırasında 40 binden fazla insan hayatını kaybetti. Türk devleti, yüzbinlerce insanı yerinden etti ve bilindiği üzere sivil halka karşı işkence, cinayet ve tecavüz gibi yollara başvurdu ama Kürt direnişinin belkemiğini kırmayı başaramadı. Başlangıcından bu yana PKK, Türkiye ve Kürdistan’ın diğer bölgelerinde etkisini genişletti. Rojava Devrimi’nin öncü politik gücü olan Demokratik Birlik Partisi (PYD), PKK’nin fikirlerini paylaşan çeşitli devrimci ve politik grupların çatı örgütü olan Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) ile ilişki içerisindedir. KCK’deki sivil ve devrimci grupları birleştiren ideoloji, hiyerarşik olmayan, sosyal-ekoloji, özgürlükçü yerel yönetim ve doğrudan demokrasi yanlısı Amerikan anarşist Murray Bookchin’in fikirlerini temel alan ‘Demokratik Konfederalizm’ olarak adlandırılmaktadır.
Her ne kadar Zapatistalar, özyönetime dayalı devlet ve tarihsel öncülük kavramının reddi ile tanınsalar da, tıpkı özyönetim ve tabandan devrimin uzun tarihsel evrimin ürünü olduğu fikrine sahip PKK gibi bu örgütün kökleri de Marksizm-Leninizm’e dayanır. EZLN, 1983 yılında, Chiapas’taki yerli halkların içinde devrimci bir hücre yaratmaya, gerilla birliği örgütlemeye ve gerilla savaşı ile iktidarı ele geçirmeye karar vermiştir. Sonradan, kendi ideolojik dogmalarının yerlilerin gerçeklikleri ile uyumlu olmadığını fark etmiş ve yerli halkların komünal yönetim geleneklerinden öğrenmeye başlamıştır. Bu nedenle, Zapatismo, Marksizm ile İspanyol ve sonradan Meksika devletine karşı direnen yerli halkın deneyim ve bilgisinin kaynaşmış halidir.
Paylaşılan bu ideolojik gidişat, devrimci sürecin anlaşılması için tarihi bir dönüş noktası teşkil eder. Zapatista ayaklanması ve Chiapas’ta özyönetimin kurulması, geleneksel gerilla stratejileri ile arasına çizgi çekmektedir. Örgütün büyük ölçüde Küba Devrimi’nden ilham aldığını, Bask Kurtuluş Örgütü ETA’ya yazdığı bir yazıda EZLN sözcüsü Subcomandante Marcos ifade eder:
“Gezegendeki tüm devrimci öncülerin içine edeyim (4).”
Tabandan devrimi kuracak ve yaşatacak olan, insanların kendileridir; onlara öncülük edecek birileri değil. PKK’nin, Murray Bookchin etkisiyle son on yıl içerisinde değişime uğrayan mantığı, örgüt anlayışının ‘insanlar için hareket’ten, ‘insanların hareketi’ne evrilmesini açıklar.
Kantonlar ve Caracoles- Özgürlük Burada ve Şimdi
Rojava’da ve Chiapas’taki devrimler arasındaki belki de en büyük benzerlik, bu iki örgütün özgürlükçü ideolojisi temelinde gerçekleşen toplumsal ve politik yeniden yapılanmadır.
Zapatista özyönetiminin mevcut biçimi, 1994 ayaklanması sonrası Meksika hükümeti ile yapılan barış görüşmelerinin başarısızlığa uğraması ile oluşmuştur. Barış görüşmeleri süresince isyancılar,
hükümetten San Andres anlaşmalarına bağlı kalmalarını talep ettiler; bu anlaşmalara göre yerliler, kendilerine ait toprakların ve kaynakların komünal kontrolü geleneği temelinde özyönetim, kendi kaderini tayin etme, eğitim, adalet ve politik örgütlenme haklarına sahip olacaktı. Bu talepler hiçbir zaman devlet tarafından karşılanmadı ve 2001’de devlet başbakanı Fox, Zapatista ve diğer direniş gruplarının taleplerine cevap vermeyen değiştirilmiş bir uzlaşma metnini, kongrede oylamaya sundu. Bu, bir ihanet olarak görüldü ve EZLN’yi, iki yıl sonra yönetim merkezleri olarak beş Caracoles’te (salyangoz anlamına gelir) yoğunlaşmak üzere beş isyan bölgesini oluşturması yönünde provoke etmiş oldu. Caracoles ismi, Zapatista’ların devrimci tasavvurunu ifade eden bir imge haline geldi: Kendimiz yaparız, kendimiz süreçte öğreniriz, yavaş yavaş ilerleriz ama ilerleriz. Caracoles’teki özyönetim hükümeti, üç seviyeyi içeriyor: halk, belediye ve İyi Hükümet Konseyi (5). İlk ikisi tabandan kurulan meclislere dayanırken, İyi Hükümet Konseyi, olabildiğince çok insanın hükümete katılımını sağlayacak şekilde rotasyon sistemi ile seçiliyor. Özyönetimler, kendi eğitim, sağlık hizmeti ve adalet sistemlerinin yanı sıra, kahve, sığır, elişleri vb üreten kooperatiflere sahip.
2013’ün sonuna doğru otonom bölgeyi ziyaret ettiğimde benim Zapatista muhafızım Armando’nun söylediği üzere: “Bazı şeyleri, yaptıkça öğreniyoruz. Özyönetimi bilmiyorduk ama ona benzeyen bir şeyler yaratmayı başardık. Ancak, öğreniyoruz ve geliştiriyoruz ve ‘mücadeleden’ öğreniyoruz.” Özgürlük, sadece burada ve şimdi hayata geçirilebilir ve devrim, sürekli olarak statükoya meydan okuyan ve ona alternatifler yaratan bir süreçtir.
Rojava Kantonları elbette Chiapas’taki özyönetimi andırıyor. 2013’te başat parti PYD tarafından ilan edildiler ve kurulu halk meclisleri ve demokratik konseyler aracılığıyla işletiliyorlar. Kadınlar, karar verme mekanizmalarına eşit biçimde katılabiliyorlar. Her zaman, seçimle belirlenen mevkiler bir erkek ve bir kadın tarafından paylaşılıyor. Tüm etnik gruplar, yönetimde ve onun kurumlarında temsil ediliyorlar. Sağlık hizmeti ve eğitim, demokratik konfederalizm sistemi tarafından garanti altına alınıyor. Bir süre önce, ilk Rojava üniversitesi, Mezopotamya Akademisi, eğitimin hiyerarşik yapısına meydan okuma ve farklı öğrenme yaklaşımları sağlama planları ile birlikte kapılarını açtı.
Tıpkı Zapatista örneğinde olduğu gibi Rojava Devrimi, kendisini sadece ayrılıkçı eğilimlerin ifade edilmesiyle sınırlandırmıyor, tüm ülke sorunlarına çözüm olabilecek şekilde tasavvur ediyor. Yakın zaman önce, Avrupa’dan ve Kuzey Amerika’dan Rojava’yı ziyaret eden akademisyenlerin iddia ettiği gibi, bu dahiyane demokratik sistem, doğrudan katılım, kadın özgürlüğü ve etnik barış temelli farklı bir Ortadoğu geleceğine işaret ediyor (6).
Kadın Devrimi
Toplumsal cinsiyet meselesi, her zaman Zapatista Devrimi’nin merkezinde olmuştur. Örgütün yayılmasından ve kadın özgürlüğünün mücadele içinde esas olarak benimsenmesinden önce, kadınların durumu, sömürü, marjinalize edilme, zorla gerçekleşen evlilikler, fiziksel şiddet ve ayrımcılıklar ile imlenmişti. Marcos’un, ilk ayaklanmanın 1994’teki değil; 1993’te isyancıların bölgesinde kişisel otonomi, özgürlük ve haysiyete dayalı cinsiyet eşitliği, adalet ve kadın haklarının garanti altına alınmasının çerçevesini oluşturan Kadınların Devrimci Yasası olduğunu iddia etmesi bu yüzdendir. Bugün, kadınlar yönetimin her kademesine katılım sağlamakta ve kendi ekonomik bağımsızlıklarını garanti altına alacak kooperatiflere ve ekonomik yapılara sahip olmaktadır. Kadınlar, Zapatista gerilla güçlerinin tabanının büyük kısmına sahiplerdi ve hala sahipler. Hala kadınlar, komuta zincirinde yüksek pozisyonlarda yer alıyorlar. 1994 ayaklanmasında Zapatista taburlarının ele geçirdiği en önemli şehir olan San Cristobal de las Casas’ın işgali, Mexico City’ye hareketi temsil etmesi için gönderilen ilk Zapatista olan kadın komutan Romana tarafından yönetildi.
Chiapas’ta Zapatista’nın tabanı içinde kadınların kitlesel olarak bulunması ile YPJ saflarında Kobane savunmasına kadınların katılımını karşılaştırmak güç olmayacaktır. Her ikisi de son haftalarda Batı medyası tarafından sansasyonel bir biçimde tasvir edildi (7). Ancak, savaşta onların IŞİD’e karşı gösterdiği cesaret ve kararlılık, Kürdistan’da kadınların silahlı mücadeleye katılımını sağlayan geleneğin bir sonucudur. Kadınlar, PKK içinde merkezi roller oynamışlar ve bu şüphesiz ki Kürt mücadelesi içinde kadının önemi ile bağlantılıdır. Rojava Devrimi, kadın özgürlüğünün, gerçek toplumsal kurtuluşun vazgeçilmez parçası olduğunu vurgulamaktadır. Mücadelenin merkezine ataerkinin çözülüşünü koyan kuramsal çerçeve, Abdullah Öcalan tarafından geliştirildi ve “jineoloji” kavramıyla adlandırılıyor. Bu anlayışın uygulanması, sadece Ortadoğu bağlamında değil, aynı zamanda Batı liberal feminizmi bağlamında da kadınların görülmemiş şekilde güçlendirilmesini sağladı. Kürt Devrimi’nde kadının, 20. yy devrimlerinde proletaryanın ideolojik rolüne sahip olduğunu savunan bağımsız gazeteci-yazar Janet Biehl’in Rojava ziyareti sonrası belirttiği üzere: “Kadın meclisleri, kooperatif yapıları ve kadın milisleri devrimin kalbindedir ve bu devrim kapitalizmin temellerinden biri olan patriyarkal toplum yapısını ortadan kaldırmazsa eksik kalacaktır.”
Özgürlüğün Ekolojisi
Özgürlüğün Ekolojisi, Bookchin’in muhtemelen en önemli eserleri arasındadır. Onun toplumsal ekoloji tasavvuru, Rojava’nın devrimcileri tarafından benimsenmiştir. Onun “İnsanın doğa üzerindeki tahakkümü anlayışı, aslen insanın insan üzerindeki tahakkümünden kaynaklanır” fikri, patriyarka, çevresel yıkım ve kapitalizm ile bağlantılıdır. Bunların ortadan kaldırılmasını, adil bir topluma giden tek yol olarak görür. Böylesi bütüncül bir yaklaşım, Zapatistalar tarafından da savunulmakta ve uygulanmaktadır. Sürdürülebilirlik, özellikle 2003’te Caracoles’in kuruluşundan sonra önemle vurgulanmıştır. Otonom yönetim, toprakların sürdürülebilir bir şekilde kullanımı ile ilgili atalardan gelen bilgiyi yeniden kazanmaya ve bu bilgiyi diğer tarımsal-ekolojik pratiklerle birleştirmeye çabalar. Bu mantık, sadece halkların yaşam koşullarını geliştirmek ya da tarım kimyasallarından kaçınılması ile ilgili değildir; aynı zamanda, büyük ölçekli endüstriyel tarımın yerlilerin toprak üzerindeki “ilkel” çalışma biçiminden üstün olduğu fikrinin reddi ile ilintilidir. Bu, neo-liberalizmin mantığına karşı güçlü bir başkaldırıdır.
Özyönetime Giden Yol – Yeni Devrimci Paradigma
Batı Kürdistan’da gelişen demokratik konfederalizm sistemi ve Chiapas’taki özyönetim arasındaki benzerlikler benim bu yazıda belirttiğim noktalardan daha öteye taşınabilir. “Ya Basta”, yani Kürtçe’de “Êdi bes e” sloganından, taban demokrasisi, komünal ekonomi yapıları ve kadınların katılımına kadar Kürt Hareketi ve Zapatistalar’ın izlediği benzer yol, Marksist-Leninizm’in öncü fikri ile tabandan gelen, hiyerarşik olmayan ve özgür toplumun yaratılmasını hedef edinen yeni devrim anlayışı arasındaki kesin ayrımı gösteriyor.
Her ne kadar iki hareket de solun sekter unsurları tarafından sert eleştiriler alsa da (8), radikal toplumsal değişimlerdeki büyük ve başarılı deneylerin Batılı olmayan, sömürülen ve marjinalize edilen gruplar tarafından gerçekleştiriliyor olduğu gerçeği, kendi ülkelerinde başarılı bir şekilde baskıya meydan okuyamayan ama neyin devrim olup neyin olmadığına karar verme hakkına sahip olduğuna inanan kuzey kürenin beyaz, ayrıcalıklı, dogmatik “devrimcilerinin” suratına tokat gibi inmektedir.
Rojava ve Chiapas’taki devrimler, kapitalist toplumsal atomizasyona karşı koymada tabandan örgütlenmenin muazzam olanaklarını ve komünal bağlantıların önemini göstermesi açısından dünya için etkili bir örnektir. Sonuncu ama çok önemli bir konu da, Chiapas ve Rojava, anarşistler dahil soldaki pek çoklarının sömürgeci zihniyetini ve ideolojik dogmatizmini çöpe attırmış olsa gerektir.
Hiyerarşi, tahakküm, kapitalizm ve çevresel yıkımın olmadığı bir dünya ya da Zapatistaların söylediği gibi içine pek çok dünyanın girebileceği bir dünya, anaakım medya, eğitsel ve politik yapılar tarafından sıkça “ütopik” ve “gerçek dışı” olarak nitelendiriliyor. Ancak bu dünya, kitaplardan çıkıp gelen bir mucizevi gelecek değildir. Aksine, o dünya şimdi ve burada hayata geçiyor; Zapatistalar ve Kürtlerin ortaya koyduğu örnekler, gerçek radikal toplumsal değişimi kurgulama kapasitemizi son derece arttıracak güçlü bir silah ve mücadelelerimiz için dersler çıkaracağımız bir modeldir. Chiapas ve Rojava’daki kızıl yıldız, kurtuluş yolumuza ışık tutuyor. Eğer iki mücadeleyi bir araya getiren şeyi bir kelimeyle özetleyecek olursak, bu kesinlikle Özyönetimdir.
*Pantheon: Tanrılar tapınağı, kahramanlar ve idoller kümesi.
Çeviren: Alican Başdemir
Çevrilen kaynak:
Stanchev, Petar. “FROM CHIAPAS TO ROJAVA – MORE THAN JUST COINCIDENCES.” (06 Feb 2015) Kurdish Question. URL: http://kurdishquestion.com/index.php/kurdistan/west-kurdistan/exclusive-on-kq-from-chiapas-to-rojava-more-than-just-coincidences/601-exclusive-on-kq-from-chiapas-to-rojava-more-than-just-coincidences.html
Kaynakça: