Libya’ya asker gönderilmesi için hükümete verilen iznin süresinin 2 Temmuz 2022’den itibaren 18 ay uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurul’da görüşüldü.
Yapılan oylamada tezkere kabul edildi. Libya’ya asker gönderme yetkisinin süresi 2 Temmuz 2022’den itibaren 18 ay uzatılması tezkeresi geçti.
Tezkere üzerine söz alan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, uzatılması istenen tezkerenin, Libya’da ani müdahale kuvveti kurulmasına Türkiye eğitim, danışmanlık, malzeme ve planlama desteği sağlayacağını belirtti. “Kara, deniz ve hava araçları silahları, eğitim üsleri tahsis edilebilecek ve bu durumda mülkiyet, tahsis edilen ülkeye ait olacakmış” şeklinde listenin uzadığının altını çizen Hatimoğulları, “Bütün bunlar niyeymiş? Libya’daki barışı korumak içinmiş. Ayrıca, Türkiye, bu kadar ciddi bir ekonomik yoksullukla karşı karşıyayken bir de askerî araç gereç hibe edecekmiş Libya’ya ama Libya’nın tamamına değil. Çünkü bu tezkere, Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle ortaklaşa olan bir tezkeredir ve birazdan bahsedeceğim mutabakat muhtıraları da sadece bu kesimle yapılmıştır” diye belirtti.
Türkiye’nin Libya’daki menfaatlerine zarar geldiği yönündeki gerekçeleri eleştiren Hatimoğulları, “Türkiye’nin, Libya’dan doğru, bir güvenlik tehdidi altında olduğuna dair bir tane haber okudunuz mu? Ben görmedim; gördüyseniz buraya çıkın, bu kürsüden bize anlatın ki bu tezkerenin mantığını kavrayabilelim. Ki şu anda Libya’da bir çatışmasızlık hâli var, ümit ediyoruz ki bu çatışmasızlık hâli de devam eder” diye konuştu.
“Kendi ürettiğinizi kendi elinizle çökerttiniz”
“Cumhur İttifakı mavi vatan projesini köpürtüp şimdi vazgeçmiş durumdadır” diyen Hatimoğulları, şunları söyledi: “Hatırlayacaksınız, mavi vatan projesiyle, kendiliğinden ilan edilen NAVTEX’ler ve deniz yetki alanlarında sınırları aşan, uluslararası hukuka uymayan bir şekilde, aslında denizde korsanvari bir gaz arama işine girişilmişti. Bunun adı vatanı sınırın ötesinde korumak ve caydırıcı siyaset izlemek değildir, bunun tastamam adı karada yapıldığı gibi denizde de sınırları genişletmeye çalışmak, neo-Osmanlıcı politikaların yayılmasına çalışılmasıdır. Hiç kimse çıkıp şu kürsüden ‘Biz mavi vatanı koruyoruz’ demeye kalkışmasın. Sizlerin o projesi şu an çökmüş durumdadır, kendi ürettiğinizi kendi elinizle zaten çökerttiniz.
“Türkiye’nin Libya’da işi yok”
Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi’ni de içine alan ve onu da kapsayan yani kamuoyunun bildiği üzere Hafter güçlerinin de hitap ettiği alanı içine alan o kesimle yani Ulusal Birlik Hükûmeti’yle masaya oturulması gerekiyor ama şu ana kadar henüz Türkiye’den böyle bir adım atılabilmiş değildir. Ezcümle söyleyeceğimiz şudur: Türkiye’nin Libya’da işi yok, Türkiye’nin sınır ötesindeki ülkelerde askerî varlığını biz sürekli sorgulayacağız ta ki oradaki askerî varlık bitene kadar. Biz oraya barış götürmeliyiz, savaş ve çatışma götüremeyiz; buna hakkımız yoktur, hiçbir ülkenin diğer ülkenin içişlerine karışma hakkı da yoktur, bunun uluslararası hukukta da bu şekilde bir iç savaştan faydalanarak, Libya’da devam eden bir iç savaştan faydalanarak bunu bu şekilde bir çıkarsal amaç için kullanıp kendi ideolojisine yakın bir grubu orada desteklemek Türkiye Cumhuriyeti devletinin işi değildir, olamaz. Biz Halkların Demokratik Partisi olarak bugüne kadar bu Meclise gelen bütün tezkerelere ‘ret’ oyu verdik çünkü savaşın ve silahın çözüm olmadığından emin olan bir partiyiz ve barış için sonuna kadar çalışma iddiasında olan bir partiyiz.
Neo-Osmanlıcı politikalar ve Kürt düşmanlığı
Suriye’deki doğrudan Suriye’nin iç işlerine müdahaleyi bu kürsüden çokça konuştuk ama hâlâ devam ediyor. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye’ye bir operasyon hazırlığı ve bunun altyapısını kurmaya dönük uluslararası görüşmelerde bu iktidar hız kesmiyor ve biz bu iktidarın özellikle Suriye hevesini anlamak istiyoruz. Neden bu kadar hevesli bu Suriye’ye gitmeye, Efrîn’e yerleşmeye, oradaki halkı evinden, yurdundan edip onların evlerine IŞİD’çiyi, ÖSO’cuyu, onu bunu getirip yerleştirmeye? Bu hevesin sebebi nedir? Bu hevesin sebebi biraz önce bahsettiğimiz Neo-Osmanlıcı politika ama Allah’tan Libya’da Kürt yok fakat Suriye’de Kürt var, bir de Kürt düşmanlığını eklememiz gerekiyor buna. Türkiye’de bu iktidarın şu anda uyguladığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika siyasetinde -özetle söyleyecek olursak- bir, Neo-Osmanlıcı politikalar ve yayılma hayalleri; iki, Kürt düşmanlığı üzerine kurulmuş bir politikası var.
“Güney Kürdistan’a operasyon yapmaktan vazgeçin”
Türkiye’deki bu iktidar Güney Kürdistan’a operasyon yapmaktan vazgeçmek zorundadır. ‘Kırk yıldır bu operasyonlar devam ediyor. Bakın, Van’da gerçekleştirilen o işkence, bugün gerçekleştirilen işkence 90’lı yıllarda Kürdistan’ın her yerinde gerçekleşti. Ne geçti elinize? Halkın desteği arttı. Kürt halkının, Kürtlerin siyasal iradesine desteğini artırmak dışında ne geçti elinize? İşte, sonuç, bu gerçeklikle yüzleşmek zorundadır, Türkiye Cumhuriyeti bu gerçeklikle de yüzleşmek zorunda. Türkiye’de önümüzdeki süreçte yepyeni bir sistemi eğer biz tesis edeceksek bütün bu gerçekliklerle, bu kırk yıldır devam eden Kürt sorunuyla yüzleşmek, barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözüm siyaseti arayışına hep beraber girmek zorundayız.
“Barışı bölgede inşa edeceğiz”
Yine ‘Vatan, millet Sakarya!’ ajitasyonuyla AKP kendi iktidarını kalıcılaştırmak, tahkim etmek için bunları yapacaktır. Bunlara asla Türkiye halkları olarak müsaade etmemeliyiz. Açlığımızın üzerini savaşla, şiddetle örtemezsiniz; yoksulluğun üstünü savaşla, şiddetle örtemezsiniz; Van’da Başkale’de yaptığınız bu şiddetin ve zulmün üstünü asla ve asla sınır ötesi operasyonlarla artık örtemezsiniz. Daha önce de söyledim, tekrar ediyorum: Bir suyla defaatle yıkanılamaz. İktidar bu suyla çok sefer yıkandı, bir kez daha bu seçime hazırlanırken aynı suyla yıkanmak istiyor. Şu bilinmeli ki buna asla müsaade etmeyecek, barışı ve şiddetsiz bir ortamda yaşamayı sonuna kadar bizler savunacağız. Asıl cesaret, Türkiye’nin kronikleşen problemlerini masaya yatırabilmektir, komşularımızla kronikleşmiş problemlerinizi masaya yatırabilmek ve oradan çözüm üretebilmektir. Biz, emin olun ki, barışı bu bölgede inşa edeceğiz.”
MHP’li Bülbül: Kürdistan demek çok vahimdir
Ardından söz alan MHP Grup Başkanvekili Muhammed Levent Bülbül, Hatimoğulları’nın “Kürt coğrafyası” sözleri üzerinden İç Tüzük gereği “Meclis’ten geçici çıkarma” uygulanması gerektiğini savundu. MHP’nin “Kürt kardeşlerim” dediği Kürtlerin coğrafyasının adının söylenmesine karşı olduğunu dile getiren Bülbül, “Türkiye Cumhuriyeti devletinin belli bir bölgesini birtakım etnik veyahut da mezhepsel tanımlamalarla coğrafi olarak farklı şekilde tarif etmeye çalışmak, demin ifade ettiğim gibi, Anayasa’ya da İç Tüzük’e de aykırıdır; bu, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler açısından da son derece vahim bir tariftir” dedi.
(MA)