Türkiye gündeminin İç Güvenlik Paketi ile meşgul olduğu bir zamanda askeri bir operasyonla Suriye sınırları içerisindeki Süleyman Şah Türbesi’nden Türk askerlerinin ve türbe emanetlerinin Türkiye’ye getirilmesi tartışmalara neden oldu. Kuşkusuz yapılan bu hamlenin AKP’nin iç ve dış politikaları konusunda bize söylediği bazı şeyler var
Süleyman Şah Türbesi’ne yönelik AKP’li yetkililerin operasyon olarak duyurduğu hamle AKP’nin iç ve dış siyasette büyük bir açmaz içerisinde olduğu bir zamanda yapıldı. Artık mega, süper, çılgın projeleri tükenen AKP iktidarı bir kez daha manipülasyon ile başarı görüntüsü oluşturmaya çalıştı ancak bunda ne kadar başarılı olduğu tartışmalı. AKP’nin dış siyasetteki hamleleri iç siyaset için kullanması iktidarının başından beri alışık olunan bir konu. İç siyasette çıkmaza girdikçe dış siyasetteki alanı değerlendirip buradan kendisine manevra sahası yaratmaya çalıştı hep. Süleyman Şah Türbesi hamlesi de AKP’nin iç ve dış politikalarının bugünü hakkında bazı ipuçları veriyor.
Öncelikle Süleyman Şah Türbesi ve türbeyi koruyan 40 civarındaki asker uzun zamandır ülke gündemindeydi. Özellikle Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’nun IŞİD tarafından ele geçirilip, konsolosluk çalışanlarının Türkiye’ye karşı ciddi bir koz olarak kullanılması ve Türkiye’den rehineler karşılığında koparılan tavizler, Süleyman Şah Türbesi’ni AKP iktidarı açısından daha önemli hale getirdi. Konsolosluk çalışanlarının IŞİD ile yapılan pazarlıklar sonucu serbest bırakılması da yine bir ‘operasyonel başarı’ olarak sunulmaya çalışılmıştı. Önüne Başkanlık Sistemi’ni koyan Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı seçimler yaklaşırken politikalarını yürütmek konusunda gittikçe daha çok sıkıntı yaşıyor. 2013 Haziran’ındaki Gezi İsyanı’ndan bu yana yönetememe sorunu gittikçe büyüyen Tayyip Erdoğan çözümü iktidarın tamamını elinde toplamakta görüyor. Psikolojisi her gün daha çok bozuluyor, etrafındaki çember daralıyor ve derin bir güvensizlik sorunu yaşıyor. Bunlar tabi ki Tayyip Erdoğan’ın kişisel sorunları ve ruh hali ile ilgili değil sadece. Ülkenin 13 yıllık bir süreçte geldiği noktadır bu. Bugün gelinen noktada iç siyasette kendi dışındaki herkesle çatışmalı, ayrıca kendi içerisinde de çatırdama sinyalleri veriyor. Dış politikada ise tamamen yalnızlaşmış ve müttefikleri tarafından ciddi şekilde eleştiriliyor. Süleyman Şah Türbesi hamlesi işte AKP’nin iç ve dış politika krizlerinin bu çakışma noktasında ele alınmalı.
AKP’nin politikaları ve söylemleriyle toplumu ülke tarihinde belki hiç olmadığı kadar kutuplaştırdığı herkes tarafından paylaşılan bir gerçek. AKP, toplumu bu şekilde kutuplaştırmayı ve kendi arkasındaki kesimi konsolide etmeyi son yıllarda tıkanan politikalarını yürütebilmek için bilinçli olarak seçti. Ancak bugün gelinen noktada bu kutuplaşmanın AKP’ye sağladığı alanın da sınırlarına dayanıldı. Artık bu kutuplaşma AKP için dezavantaj olmaya başladı. Toplumun genelinde rıza üreten kapsayıcı ve hegemonik bir yönelimden kendisine oy veren kesimleri konsolide eden ve daraltıcı bir yönelime geçmesinin olumsuz sonuçlarını deneyimlemeye başladı. Sonuçta karşıdaki geniş kesim de AKP karşıtlığı üzerinden daha çok konsolide oluyor. İç Güvenlik Paketi tartışmalarında muhalefetin birleşik bir tavır göstermesi bunun göstergesi. Seçim süreçlerinde milliyetçi ve hatta ırkçı söylemlerle milliyetçi oyları alma taktiğini başarıyla kullanan AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan bu taktiği de tüketme noktasındalar. 6-8 Ekim Kobane İsyanı’nı öne sürerek sokağa sıkıyönetim getiren ‘İç Güvenlik Paketi’ni bu taktikle kolayca geçirmeyi öngörüyordular ancak şu an için umduklarını bulamadılar. MHP’nin pakete destek vereceğini düşünüyordular ama MHP’nin paket karşısında meclisteki diğer muhalefet partileri ile birlikte tavır alması AKP’yi şaşırttı. Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç açıklamalarında şaşırdıklarını açıkça söylüyor. HDP’nin yüzde on barajına rağmen parti olarak seçimlere girme kararı alması ve son kamuoyu yoklamalarına göre barajı geçme ihtimalinin yükselmesi AKP’yi korkutuyor ve milliyetçi oylara ihtiyacını artırıyor. Ancak yine aynı yoklamalara göre MHP’nin oylarında düşme yok hatta yükselme var. İşte Süleyman Şah Türbesi hamlesi AKP’nin hem kendi tabanında bir başarı havası yaratmak hem de milliyetçi oyları çekmek için gündeme getirildi. Olayın AKP medyası ve yetkililer tarafından askeri bir başarı gibi sunulması, Bayrak ve toprak motiflerinin bu kadar öne çıkartılması ve tabi ki Süleyman Şah ile milliyetçi kitlelerin kurduğu ilişkinin manipüle edilmesi bu amaçlaydı. Ancak bu hamleye daha ilk andan itibaren muhalefetin eleştirel tutumu ve YPG’nin ortak operasyon açıklaması AKP’nin amacına ulaşmasına yine büyük oranda engel oldu. Muhalefetin ‘toprak kaybı’ tepkisi ve YPG’nin “operasyon bizim desteğimizle gerçekleştirildi” açıklaması milliyetçi kitlelerde sempati uyandırmak bir yana öfkeye neden oldu. Kürtlerde ise Kürt Hareketi’ne güveni artırdı. Özetle AKP bu seçimlerde milliyetçi tabanı kaydırma taktiğinden istediğini alamayabilir. Tüm bu durumlar yan yana geldiğinde Tayyip Erdoğan’ın seçimlerden ‘Başkanlık Sistemi’ hayalini gerçekleştirebilecek bir başarıyla çıkamaması anlamına geliyor. Bu ihtimal Tayyip Erdoğan’ı endişelendiriyor. Ancak tek endişesi muhalefet partileriyle mevzubahis olan durum değil ayrıca AKP içerisindeki gelişmelerden de endişeleniyor.
Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu arasındaki gerilim gittikçe daha çok gün yüzüne çıkıyor. Ahmet Davutoğlu’nun vekil Başbakan olduğu başından beri biliniyor. Ancak Tayyip Erdoğan’ın AKP’yi yönetme konusunda bazı sıkıntılar yaşadığı aşikar. Bakanlar Kurulu’nu Ak Saray’da toplama hamlesi Ahmet Davutoğlu ve ekibini rahatsız etti. Ayrıca bu ekibin varlığı da Tayyip Erdoğan’ı endişelendiriyor. Başbakan olur olmaz şeffaflaşma ve rant projeleri başlıklarında reformlar yapmak isteyen Ahmet Davutoğlu Tayyip Erdoğan tarafından engellendi. Yine Davutoğlu’nun birçok projesi Tayyip Erdoğan’ı rahatsız etti ve engellendi. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Milletvekilliği adaylığı da tersten Davutoğlu ve ekibi tarafından bir hamle olarak anlaşıldı ve Tayyip Erdoğan bizzat memnuniyetsizliğini dile getirdi. Süleyman Şah Türbesi hamlesi de bu çatırdama ve gerginlik bağlamında ele alınabilir. Operasyonun yönetiminde Davutoğlu’nun Genelkurmay Başkanı ile birlikte görüntülerinin servis edilmesi Tayyip Erdoğan’ı rahatsız etmiş görünüyor. Operasyonun risklerinden dolayı bilinçli olarak geride kalan Tayyip Erdoğan, operasyon sonrası “Operasyon benim iznimle yapıldı” demek zorunda kaldı. Yani Tayyip Erdoğan kendi partisinde kendisinden başka ‘kahraman’ olmasına katlanamıyor. Davutoğlu ise Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi eski tüfeklerin de desteğiyle daha çok inisiyatif almak istiyor. Bu durum da AKP içerisindeki çatırdamayı derinleştirirken Tayyip Erdoğan’ı daha derin bir güven bunalımına sürüklüyor.
AKP iktidarı Suriye Krizi’nin başından bu yana aktif bir konum aldı. Esad ve PYD karşıtı muhalefeti krizin başından beri destekledi. ABD’nin Suriye politikasında önden inisiyatif alarak ‘aktif taşeron’ rolüne soyundu. Uluslararası kamuoyunda ısrarla Suriye’ye askeri müdahale seçeneğini savunurken, Suriye’ye karşı savaş kışkırtıcılığı yaptı. IŞİD’in Suriye ve Irak’ta etkin bir güç haline gelmesi ile birlikte değişen yeni denklemde kendisine bir türlü yer bulaman AKP gittikçe daha çok yalnızlaştı. Son olarak Kobane Direnişi ile birlikte müttefiklerinin ciddi eleştirileri ile karşı karşıya kaldı. Tüm bu süreçte AKP’nin Suriye politikası aşamalı olarak çöktü. Süleyman Şah Türbesi’nin tahliye edilmesi ise bu çöküşün son noktalarından birisi olarak ortaya çıktı. Krizin başından beri güçlü devlet görüntüsü oluşturmaya çalışarak Suriye rejimini tehdit eden AKP’nin prestiji zamanla yok oldu. Mülteciler konusundaki kırmızı çizginin aşılması durumunda askeri müdahaleye başlayacağını söyleyen AKP bu çizgi kat be kat aşılmasına rağmen askeri müdahaleye başvuramadı. Suriye hava sahasında gezen Türk jeti Suriye tarafından düşürüldüğünde ciddi bir tepki veremedi. Rojava’ya yönelik ‘tampon bölge’ fikri uluslararası destek görmedi ve gündemden çıktı. Daha birçok şey sayılabilir. Ancak Kobane Direnişi’nin dünya kamuoyunda yarattığı olum etki ve Kürt Hareketi’nin artan prestijinin yanında Esad’ın uluslararası güçler açısından yeniden bir aktör olarak görülmesi AKP’nin Suriye politikasının çökmesi anlamına geliyor. Çünkü AKP başından beri bu aktörleri düşman olarak gördü, görmeye de devam ediyor. Süleyman Şah Türbesi’nin tahliye edilmesi bu anlamda sembolik bir değere sahiptir.
Türkiye’nin Suriye’deki tek toprağını tahliye etmesi demek Suriye konusundaki iddiasının da ortadan kalkması anlamına geliyor. Şayet herkes biliyor ki sembolik değerdeki bir toprağı bile savunamayan AKP’nin iddia ettiği gibi Şam’da namaz kılması imkansızdır. Bu hamlenin gelecek aylarda Musul ve Kerkük’te IŞİD’e karşı gerçekleştirilecek kapsamlı operasyonda Türkiye’nin aktif rol alacağı düşüncesi de yanlıştır. AKP başından beri IŞİD’e karşı aktif bir tavır alamadı. Hatta IŞİD ile Kürtlere karşı ittifak kurdu. Bugün Türkiye sınırları içerisinde on binlerce IŞİD militanının olduğu biliniyor. AKP bu hamleyle dışta IŞİD tehdidinden göreceli kurtulsa da içte ciddi bir tehdit ile karşı karşıya. IŞİD, Türkiye açısından dış bir tehdit değil iç bir tehdit. Dolayısıyla AKP IŞİD’den korkuyor ve onunla çatışma içerisine de giremez. Bu yüzden önümüzdeki dönemde Türkiye, dış ilişkilerde daha da yalnızlaşacaktır. Ayrıca bu hamle sırasında YPG ve Esad gibi düşman gördüğü aktörlerle ilişki kurmak zorunda kaldı. Suriye rejimine operasyonla ilgili nota verilmesi, rejimin diplomatik olarak tanınması anlamına geliyor. Ayrıca resmi olarak “YPG teröristtir” deseler bile YPG ile de diplomatik bir ilişki kurulduğu açık. Türbenin yeni yeri YPG kontrolü altındaki bir bölge olarak belirlendi ve bu da YPG ile bir antlaşma yapılmasını gerektiriyor. Bu durum da Batılı güçlerin PKK’yi terör örgütleri listesinden çıkarmasını kolaylaştırıyor. AKP iktidarı bu ilişkileri tercihen değil zorunda kaldığı için geliştirdi. Bölgedeki denklem AKP’yi düşman gördüklerine mecbur hale getirmiştir. AKP’nin iç ve dış politika krizleri ciddi tıkanma içerisinde ve bu tıkanıklıkların çözümü imkansız gibi. 400 milletvekili, Başkanlık Sistemi gibi büyük hedefler konulsa da bu hedeflere ulaşması var olan şartlarla imkansızdır. İç Güvenlik Paketi ile muhalefetin yok edilmeye çalışılması da bu yüzdendir. Ancak başarılı olması çok zor. AKP kendisini hep ‘Yeni Osmanlı’ olarak gördü. Bugün gelinen noktada AKP’nin durumu Osmanlı’nın son dönemlerini andırıyor