Ebru YILDIRIM yazdı – Pandemiyle hem ücretli emek piyasasında hem de hane içi ücretsiz emek açısından on yıllar boyu süren neoliberalizmin sınıf ve kadınlar aleyhine ürettiği sorunlar ve gerilimler daha görünür olmakla kalmadı, ivme kazandı.
Kategorik olarak “kadın yoksulluğu” kavramsallaştırmasını yerleşik kılmak ve anlamlandırmak için yoksulluğun kadın halinden ötesine feminist bir bakış ve açılım gerekir. Kapitalist üretim ve bölüşüm rejiminde işçi sınıfının bir bütün olarak sömürülmesi; kapitalistler arası rekabet, krizler, emperyalist savaşlar nedeniyle sınıfın “daha da” yoksullaşması ile sonuçlanır. Neoliberalizmle ortaya çıkan sorunlar, gerilimler pandemiyle birlikte ivme kazanıp büyürken, emperyalist savaş politikalarının da eklenmesiyle sınıfa dayatılan yoksullaşma, kapitalizmin işleyiş yasalarıyla doğru orantılıdır. Ancak kadınların ezilmişliğini, “daha” yoksul oluşunu, açıklamak için sadece sermayenin mantığına odaklanmak, öznesi belirsiz bir dil kullanmak yetersiz, aynı zamanda sorunludur. Patriyarkal ilişkilere odaklanmaksızın sadece kapitalist ilişkiler ağı ve kapitalizmin yasalarıyla kadın ezilmişliğini açıklama çabası, mücadele yöntemlerini ve araçlarını da baştan eksik, kadük ve hatta yanlış kılacaktır.
Yeniden üretim
Yeniden üretim kavramı feminist teori açısından merkezi bir öneme sahiptir. Beslenme, giyinme ve barınmanın tüketime hazır hale getirilmesi, çocukların bakımının ve sosyalleşmesinin hangi yollarla sağlandığı, hasta ve yaşlıların bakımı ve cinselliğin düzenlenmesi konularını içerir. Dolayısıyla toplumsal, tarihsel ve biyolojik bakımdan tanımlanmış ve mevcut yaşamı/sistemi koruyup gelecek nesli üretmek için bakımı sağlamayı amaçlayan çok çeşitli fiziksel, duygusal işleri içeren faaliyetler olarak görülmektedir. Bu anlamıyla ücretsiz kadın emeği fiziksel, duygusal, zihinsel bütün emek çeşitlerini içerir.
Yedek işgücü ordusunun parçası olarak kadınlar ücretlerin düşük tutulmasına da hizmet eder. Kadınların ezilmişliğinin maddi temeli bu anlatılan noktalarda yatmaktadır. Kadınlar, sanayileşmeyle birlikte ücretli iş yaşamına katılsalar bile karşılığı ödenmeyen ev emeği harcamaya devam etmişlerdir. Evlilik de bu üretim sisteminin devamlılığını sağlar.
Kapitalist koşullar altında işçilerin kendilerinin ve ailelerin yaşamlarını sürdürebilmeleri ücrete tabi bir işte çalışmaya ve karşılığı ödenmeyen ev emeğine dayanır, bu birliktelik kapitalist açısından önemlidir. Toplumsal yeniden üretim ücretli ve ücretsiz emeğin, tüketim ve üretimin birlikteliğini içerir. Emekçilerin yeniden üretimiyle sermayenin birikim süreçleri arasında her zaman bir çatışma söz konusudur ve sermaye karını artırmak için işgücünden daha fazla artı değer elde etmeye çalışır. İşçi ise daha iyi yaşamak için daha fazla ücrete ihtiyaç duyacaktır. “Kapitalist olmayan yapılar kapitalizme verimli bir toprak sağlar; daha doğrusu, sermaye bu tür yapıların kalıntılarından beslenir ve bu kapitalist-olmayan çevreler birikim için vazgeçilmez olmasına karşın, kapitalizm yine de bu yaşama ortamını ortadan kaldırma pahasına onu yiyip bitirerek ilerler. Tarihsel bakımdan, sermaye birikimi, kapitalist ekonomi ile onlar olmaksızın varlığını sürdüremeyeceği kapitalizm öncesine ait üretim yöntemleri arasında bir tür metabolizmadır; bu gerçeklerin ışığında onları çürütür ve asimile eder. Bu yüzden sermaye ne kapitalist-olmayan yapıların yardımı olmaksızın birikebilir ne de kendisiyle yan yana varoluşuna tahammül edebilir. Yalnızca kapitalist-olmayan yapıların sürekli ve tedrici olarak çözülmesi sermaye birikimini olanaklı kılar.” (Luxemburg- Sermaye Birikimi) Tam da bu noktada bu çelişkiyi hafifletmeye yönelik iki önemli kurum karşımıza çıkar: devlet ve aile. Kadının ev emeği ailenin yeniden üretim için gerekli işlerini yerine getirirken ücretli piyasanın koşullarından, haneye giren ücretin miktarından ve devletin tüm düzenlemelerinden doğrudan etkilenir. Hanenin yeniden üretimi bağımsız, özerk ve devlet merkezli kurumsal yapılardan (eğitim, sağlık, ulaşım, doğum yardımları, iş kanunları, sosyal güvenlik yasaları, göç yasaları…) ayrı değildir.
“Özellikle üzerinde durulması gereken nokta, karşılaşılan sorunların, son otuz-kırk yıldır yaşanan neoliberal (karşı) devrimle doğrudan ilişkisi. Pandeminin gözler önüne serdiği sorunlar doğrudan doğruya neoliberalizmin gerçekleştirdiği iki önemli değişime bağlanabilir. Birincisi, emek piyasasının ve emek rejiminin yeniden yapılandırılması; “esnekleşme” ve güvencesiz işlerin yaygınlaştırılması, sendikalı işçi sayısının düşmesi ile işçi sınıfının yoksullaşması ve siyasal olarak güçsüzleşmesi. İkincisi, “kemer sıkma” politikaları ile toplumsal yeniden üretimin “yeniden özelleştirilip” piyasa ekonomisine ve eve kaydırılırken, kamu sağlığı dahil olmak üzere kamusal kurumlar ve kamusal alanını tümünün aktif, bilinçli ve sistematik bir biçimde enkaza dönüştürülmesi.” (Sedef Arat-Koç)
Emek piyasasında kadınlar
Kapitalistlerce yeniden yapılandırılan emek piyasasının güvencesiz, akışkan ve sabit zaman-mekan olmaksızın inşası karşısında devletin kamusal hizmetlerden elini çekmesiyle iç içe geçen neoliberal politik hatla beraber, hane içi üretimde ücretsiz ve görünmeyen emek olarak ifadelendirilen kadın emeği kadınlar için fordist dönemden çok daha fazla iş yükü anlamına geldi. Pandemiyle hem ücretli emek piyasasında hem de hane içi ücretsiz emek açısından on yıllar boyu süren neoliberalizmin sınıf ve kadınlar aleyhine ürettiği sorunlar ve gerilimler daha görünür olmakla kalmadı, ivme kazandı. Kamu veya özel sektör aracılığıyla karşılanan-paylaşılan kısmi toplumsal yeniden üretim sorumluluk ve emeği dahi önemli ölçüde ev içine kaydı, evde yoğunlaştı. Dünya ölçeğinde ele alındığında ülkeye, sınıfsal açıdan ele alındığında ekonomik güce, yaş hiyerarşisi açısından ele alındığında bedensel sağlığa göre değişen, yaygınlaşsa da eşitsizlik içeren ev ve bakım işlerinin yoğunlaşmasıydı bu “yeni” olan. Kreş ve okulların, kısmen bakımevlerinin hizmet dışı kalmasıyla yaşlı ve çocukların evlere “kapatılması” ev içi bakım emeğini artıran önemli örneklerden yalnızca bir tanesi. Kadınlar, yaşlı yakınlarının dayanışmasından da mahrum kaldı, çocukların uzaktan eğitimiyle ilgilenmekten tutun, eğitimin bizzat kendisi kadınların organize etmesini gerektiren başka bir yükümlülük olarak baş gösterdi.
Pandeminin derinleştirdiği neoliberal dünya düzeninin üretim ve bölüşüm rejimi, alım gücünün düşmesi, işsizliğin artmasıyla birlikte yine kadınlar aleyhine karşımıza çıktı. Ücretli ev işçisi olan kadınlar işlerinden olurken, ev içi hizmet satın alabilen kadınlar bu hizmeti satın alamaz hale geldi. Temas riski gereği yatılı çalışan (çoğunlukla göçmen) kadınlar işten çıkarıldı veya evden çıkmaları yasaklandı. Sağlık emekçisi kadınların ölüm riski arttı, okul ve kreşleri kapanan çocukları için bakım hizmeti satın aldı. Başka bir kesim kadın ise bakım hizmetleri gereği ücretli emek piyasasından çekilmek zorunda kaldı. Kreş ve okulların, restoranların, mağazaların kapanmasıyla birlikte, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu bu sektörlerdeki kadınlar ücretsiz izne çıkarıldı. Pandemi kısıtlarının bitmesiyle pek çoğunun işe geri dönemediği de istatistiki çalışmalardan bildiğimiz gerçekler. Yine kısıtların ortadan kalkmasıyla açılan okullara orta öğretimdeki pek çok kız çocuğunun dönmediği, ücretli emek piyasasında ucuz işgücü olarak yerini aldığı veya çalışmak zorunda olan ebeveynlerinin yerine ev içi ücretsiz emek yükünü sırtlandığı karşımıza çıkan bir diğer gerçeklik.
Neoliberal saldırganlığın pandemiyle görünür olan yüzünde verileri “Derin Yoksulluk Ağı” aracılığıyla öğreniyoruz:
• Kadınların yoksulluk içinde yaşama olasılığı erkeklere göre %35 daha fazla.
• Gelir karşılaştırması yapıldığında, aynı iş için kadınlar erkeklerden %24 daha az ücret alıyor.
• Kadınlar erkeklerin en az iki katı kadar ücretsiz bakım işi üstleniyor. Bir senede verilen karşılıksız bakım yükünün ortalama maliyeti 10.8 trilyon dolar.
• Kadınların yüzde 50,33’ü okuryazar değil, yüzde 52’sinin çalışmama nedeni çocuk bakımı.
• Çocuk yaşta, ekonomik sebeplerle evleniyor, sağlık hizmetlerine, doğum kontrol araçlarına ve menstrual ürünlere erişemiyor.
• Şiddete maruz bırakıldığında adalete erişemiyor.
Devletin kamusal yaşamı desteklemekten imtina ettiği her durum, sosyal politikaların giderek daralması kadın yoksulluğunu ve ev eksenli bir hayatı doğrudan yaratan adımlardır. Akabinde gelişen kadın bedenine yönelik saldırganlığın, kadın cinayetlerinin de bu politikalarla bağı unutulmamalıdır.